Maçın ilk yarısında hafif kestirdim. Günün yorgunluğu kontrollü futbola yenik düştü.. Forlan da golünü o arada atmış.. İkinci yarı gerçekten enfesti diyebilirim. Çok hızlıydı. En az Rafael Nadal-Roger Federer tenis maçı kadar bir oraya bir buraya gitti top. Orta sahaların oyundan düşmesi olarak değil de, takımların hızlı oyunu tercih etmesi, bu yüzden topları direk ileriye atmaları oyunu hızlandırdı. Real Madrid’in defansını ileride kurmasıyla A.Madrid’de Agüero, Forlan, Maxi Rodriguez ile kontralara çıktı. Konuk takımın istediği de buydu zaten. İki takım da çok fırsat kaçırdı. Özellikle Sergio Agüero. 3-4 gol atıp İspanya’da yılın oyuncusu olabilirdi tek maçla… En azından Madrid derbilerinde yeri çok özel olurdu.
Bence ve sebepleriyle maçın “en”leri… (İzlediğim kadarıyla)
Maçın en iyisi: Lassana Diarra – Komple bir orta saha oyuncusu değil belki ama tam bir orta saha savaşçısı. Topu verimli kullanabiliyor olması çok büyük bir artı. M. Diarra sakat diye alınmıştı ama iyileşirse yerinin garanti olmadığını biliyor. Real Madrid’de orta yuvarlak ve rakip takımın ceza yayı arasındaki alandaki her topta Diarra vardı. Aldı verdi, topu sakladı, içeri iyi ortalar kesti. Portsmouth’tan aşina olduğum çok iyi uzun çapraz paslar atarak takımını iyi atağa çıkardı. Daha 24 yaşında ama Le Havre, Chelsea, Arsenal ve Portsmouth’ta forma giydi daha önce. Anelka’nın orta saha versiyonu.
Maçın en kötüsü: Arjen Robben – Real Madrid’de bireysel yetenekleri en üst düzeydeki futbolcu o. Topu ayağına aldığında çok çabuk hızlanıp takımını rakip yarı alana taşıdı. Maçın ilk yarısında skor henüz 0-0 iken 2-3 kişiyi yerle bir edip ceza yayı önünde ikiye iki kaldıklarında boşa kaçan -sanırım- Guti veya Raul’a pas atmayıp çok kötü bir şut tercihinde bulunarak takımının puan kaybetmesinde etkili oldu. O pozisyonda “ego”sunun kurbanı oldu. En sevmediğim futbolcu egosuna kurban olan futbolcudur. İkinci yarıda da hiç bir şey yapmadı. Kendini gizledi, sakladı desek manasızdı. Madem oyundasın, maça dahil ol ve takımını kurtar! Egona kurban olmadan. –Guti gibi–
Maçın en kritik anı: Agüero-Casillas karşı karşıya (dk. 77) – Son 15 dakika içinde iki takımın girdiği gollük pozisyon sayısı 10’a yakındır. Belki de maçtaki net pozisyonuydu. Agüero bunu da cömertçe harcadı mı desek, yoksa Casillas çok iyi bir refleks gösterdi mi desek … Hangisini dersek iki oyuncuya da haksızlık olacak. Kısaca maçın en kritik anıydı. Biri takımına galibiyeti getiremedi, diğeri takımını yenilgiden kurtardı… diyebiliriz.
Maçın en gereksiz isyanı: Agüero-Ramos mücadelesi (dk. 85-90+4) Maçın sonlarına doğru olduğundan eminim ama ne kadar sonuna doğruydu hatırlayamadım. Agüero soldan ceza sahası içine doğru girdi. Yanında cüsse olarak 1,5 katı olan Ramos vardı. Haliyle biraz sert geçen mücadelede, Ramos iki kere eliyle Agüero’nun sol kolunu tutup, iterek durdurmaya çalıştı. Faul verilebilir ancak, penaltı kararı için çok hafif bir müdahale idi. Agüero belki de maçın genelinde böyle müdahalelerden bıktığı için bu pozisyonda patladı ve oyunu bırakıp hakeme faul isyanında bulundu. Ancak maç devam etti. Agüero belki o pozisyonda oyuna devam etse veya kaleye şut atsa takımını öne geçirebilirdi. Ama mücadele etmedi, isyan etti, sabırsız davrandı. Belki de Messi bu yüzden “Messi”. Aynı pozisyona Abel Resino da isyan etti. Ama hakeme mi, Agüero’ya mı anlayamadık. Eğer o pozisyonda devam etmediği için Agüero’ya kızdıysa başımın üstünde yeri var. Ama eğer isyanı hakeme ise o da bıraksın yeni oturduğu koltuğunu. Zira mücadele etmek gerek kazanmak için…
Maç ona yaradı. Yan hakemin ofsayt çalmayı unuttuğu pozisyonda top ağlara gönderdi. Derbide bir gol atmış oldu ve takımına puan kazandırdı. Geldiğinden bu yana eleştirilmişti. Gol atmaya devam etmeli. Artık -R.Madrid’e göre- küçük takımın (Ajax-Heerenveen) büyük oyuncusu sıfatını üstünden atmalı.