Eklendigi tarih 18 Eylül 2013.
Galatasaray’ın Real Madrid’e yenilmesi dünyanın sonu değil. Kendi sahasında 6 tane gol yiyerek yenilmesi de dünyanın sonu değil. Fatih Terim’in dediği gibi bu takım ilk defa yenilmiyor, son yenilgisi de olmayacak. Gerçekleşme ihtimali az olsa da futbolun içinde olan skorlar, sonuçlar bunlar. Real Madrid de kendi sahasında 2009’da Barcelona’ya 6-2 yenilmişti. Ancak mevzu Galatasaray’ın kendi sahasında bu denli farklı bir skorla, 6-1 yenilmesi değil.
Maçların eski Ali Sami Yen’de oynandığı dönemlerde açılmaya başlanmış ve sloganlaştırılmış bir bir pankart vardır. Kocaman harflerle KONSANTRASYON yazar o pankartta. Dün Real Madrid karşısında 47 dakika boyunca çok iyi oynayan takımın Benzema’nın attığı golden sonra bir anda oyundan düşmesi akıl alır bir durum değil. Skor henüz 2-0 iken, önünde 40 dakika daha var iken bir takımın tüm hatlarıyla oyundan düşmesi hiç normal değil. Hele Fatih Terim’in başında olduğu bir takımın oyundan kopması, teslim olması hiç normal değil. Fatih Terim’in motivasyon gücü her zaman taktik dehasının önüne geçmiştir. Fakat dün son 40 dakika nasıl olduysa oldu tüm takım oyundan koptu. Ve Fatih Terim de bunu bir türlü değiştiremedi. Kalan 40 dakika boyunca yedek kulübesinde 3. gömleği değiştirene dek terleyen, oyuncularına bir şeyler anlatmaya çalışan onları oyunda tutan bir Fatih Terim de göremedik. Belki de televizyondan izlemenin dezavantajıyla göremedim böyle bir görüntü. Galatasaray gibi muhteşem bir nasıl yenilir demiyorum ama yeniliyorsan da bari mücadele ederek yenil.
Burak ve Sneijder oyunda yoktu
Galatasaray’da Burak, 47. dakikada golü kaçırıp takım 2-0 mağlup duruma düştükten sonra, fizik olarak sahada olsa da kafa olarak maçta değildi. Kalan dakikalarda etkili olmaktan çok uzaktı. Geçen sezon bu takımla, şampiyonlar liginin en iyi ilk 11’ine seçilmiş bir oyuncuysan kaçırdığın bir gol yüzünden moralin bozulmamalı. Bu üst düzey profesyonelliğin bir gereğidir. Ancak Burak son zamanlarda takımda sürekli forma giyememesinin de etkisiyle olacak ki bu aralar aşırı duygusal. Umut Bulut’un profesyonelliği Burak’ta yok.
Avrupa’nın büyük takımlarında oynamış profesyonel(!) Sneijder de dünkü mücadelede takımı yalnız bırakan oyunculardandı. Hep kaçak oynadı. Fatih Terim’in moralman bitmiş bu iki oyuncuyu 60. dakika dolmadan oyundan almamasını sadece ikisinin de her an her şeyi yapabilecek oyuncular olması ümidine bağlıyorum. Ancak o moralle yapabilecekleri pek de bir şey olmayacağının çok önce görülmesi gerekirdi. Ya takıma ileri uçta enerji ve hareket getirecek Umut’u Engin’in yerine daha erkenden alıp takımı diriltecekti ya da Sneijder ve Burak’ı bir an evvel oyundan alıp Bruma ve Umut’u oyuna alarak Amrabat-Umut-Bruma 3’lüsü ile maçı noktalayacaktı Terim. Belki takım yine yenilecekti ancak mücadele eden koşan ceza sahasında rakibini rahatsız eden bir takım olarak tamamlayacaktı maçı.
Kanat atağı olmadan olmuyor
Fatih Terim 1996-2000 yılları arasında takımı 4-4-2 ve 4-3-3 karışımı bir taktikle oynattı. Galatasaray’ın o dönemki başarısında en önemli etkenlerden biri kanat atakları ile gelen gollerdi. Kanat oyuncularını hatırlayalım: Ergün, Hakan, Capone, Fatih, Ümit, Okan. Elbette elinde Hakan Şükür gibi hava toplarında çok etkili bir golcü olması da Terim’i bu tercihe yöneltmiş olabilir. Ancak oyunu kanatlara yönlendirerek oynamak sadece elinde yüksek toplarda iyi bir golcü varsa uygulanacak bir taktik değildir de. Topu rakip ceza sahası önünde tutuyorsan oyunun yönünü değiştirmek, rakip savunmanın dengesini bozmak için kanat bindirmelerinin muhakkak yapılması gerek. “Elinde kanat oyuncusu mu var?” sorusu 100 günlük transfer döneminin ardından sorulacak soru da değil artık. 5 gün önce Milli Takım’da Gökhan Gönül ve Caner Erkin’e bunları yaptırırken Galatasaray’da 3 senedir akılda kalan nadir kanat atağının olması düşündürücü.
Uğur Meleke kanat hücumu sadece kanat oyuncusu transfer ederek olmaz demişti. Haklı olduğunu kanıtlayan dünkü maçtan bir görüntü aktarayım size. Takımda sol ayaklı tek oyuncu Riera ile Amrabat, Bruma ve Sneijder hepsi aynı anda sol kanattaydı ve oradan rakip defansı delmeye çalışıyorlardı. Halbuki kalabalık oradayken bir an evvel oyunun yönünün değiştirilip topun diğer kanada taşınması gerekliydi. Bu gereği Selçuk yerine getirdi ancak Eboue sağ kanatta tek başına kaldığı için önünde de kademesiyle birlikte Real Madrid savunması olduğundan Selçuk’un yön değiştiren pası vasıfsız bir pas olarak kaldı. Halbuki top Eboue’ye geldiğinde Bruma’nın sağ kanatta Eboue’ye destek vererek çizgiye bindirme yapması gerekliydi.
Bu taktiksel dizilimleri bu kadar anlatmamın ve önemine vurgu yapmamın bir diğer önemli nedeni de, Marcelo ve Coentrao’suz Real Madrid sol kanadına karşı Galatasaray’ın Eboue-Amrabat/Bruma sağ kanadıyla çıkmamasını anlayamamış olmam. Rakibinin vazgeçilmez kanat ikilisinin olmadığı bir maçta sürekli sağ kanattan atak yapmayı düşünmek için yıllarca teknik direktörlük yapmak gerekmiyor.
Galatasaray Real Madrid karşısında tarihi bir yenilgiyle açtı Şampiyonlar Ligi’ni bu sene. Ancak 1-0’lık yenilgiden iyidir 6-1’lik yenilgi sözüne katılıyorum Ünal Aysal’ın. Bu tür şoklar acilen toparlanmak için gerekli süreci hızlandırır. Dünkü yenilginin bu tür toparlanma yaratıp yaratamaycağını Olimpiyat Stadı’ndaki Beşiktaş derbisinde göreceğiz.