Grup aşamasında hiç de iyi bir performans sergileyemeyen Arjantin’in ne yapacağı Dünya Kupası’nda günün konusuydu. Nijerya’nın İzlanda karşısında oynadığı futbol kadar tangocuların Hırvatistan’a 3-0 kaybetmeleri Güney Amerikalıların bir sonraki tur için umutlarını azaltmıştı. Fakat bu maç sonrasında Arjantin duvarlarına artık yeni bir slogan yazılacaktı: Umutsuzluğa alışma!
Fransa-Danimarka arasındaki karşılaşmanın 1 puana kitlenip danışıklı dövüş şeklinde antrenman niteliğinde geçeceği çok belliydi. Belki birkaç gol olurdu diye ekran başındaydım. Yoksa başka bir gerekçesi yoktu. İsveç ile Danimarka’nın berabere kalması halinde İtalya’nın 3 puan alsa bile eleneceği EURO 2004’teki son grup maçlarında bile 4 gol izlemiştik. 89’uncu dakikada İsveç adına gelen Mattias Jonson’un maçı 2-2 yapan golünün sadece bir tesadüf olduğunu biliyorduk. Aynı tesadüf bu sefer de gerçekleşseydi de gözümüz gol görseydi fena mı olurdu?
Aynı saatlerde Peru da Avustralya ile karşılaşıyordu. Kanguruların maçı kazanıp turu atlama şansı yüzde 3.4 ile yüzde 4.7 arasındaydı. Peru turnuvaya iz bırakan takım olarak veda etme niyetindeydi. Hem Fransa, hem de Danimarka maçlarında ne kadar iyi bir takım olduklarını kanıtlamışlardı. Aynı oyunculardan kurulu takımı Copa America’da canlı izlemiş biri olarak şunu söylemem gerekir ki, Güney Amerika’da en çok hakkı yenen takımdır Peru. Bunu bir Şili sevdalısı olarak söylüyor olmam durumun ciddiyetini anlatıyor olmalı. Yotun, Carillo, Cueva, Polo, Aquino, Tapia, Flores ve Türkiye’den de bildiğiniz Luis Advincula gibi genç bir jenerasyonları var. Ricardo Gareca’nın 3 yıldır orada olmasının sonucunda oluşan bu kadro iyi de futbol oynadı bu kupada, 2015’teki Copa America’yı da 3’üncü sırada tamamlamıştı. Ancak belki de şans yanlarında değildi. Veda etmeleri üzücüydü. Hele ki hazırladıkları o Dünya Kupası ‘motivasyon’ filminden sonra.
ÖZBEK TAKSİCİ
Günün ilk iki maçını evde izledikten sonra taraftar alanına fazla geç kalmamak için taksiye atladım. Burada taksicilerin çoğu Özbek, Tacik, Kırgız, Azeri… İlk bindiğim taksici Dağıstanlı’ydı mesela. Biraz da olsa Türkçe konuşabilmenin rahatlığıyla taraftar alanına doğru ilerliyorduk. Biraz Fatih Tekke, biraz Gökdeniz Karadeniz biraz da Hasan Şaş ve Ümit Davala… Dünya Kupası’nda bir gol atınca hiç unutulmuyorsunuz işte böyle. Kazanmak için değil de sadece bu ve benzeri nedenler bile bir ülke milli takımının dünya kupasında olması için yeterli bir neden.
TITE ARKADAŞLIĞI GETİRDİ
Taksiden inip taraftar alanına yürürken aklımda bir soru vardı. Maç sonunda Messi, “Don’t Cry for me Argentina”yı* mı söyleyecekti? Yoksa Arjantin kazanıp “Si se puede!”** tezahüratı mı yankılanacaktı? Ben bunları düşünürken yolda karşılaştığım Brezilyalı Guilherme ile koyu bir sohbete daldık. Fenerbahçe’yi biliyor, Beşiktaş’ı biliyordu da, Galatasaray’ın ağzından çıkmamış olması şaşırtıcıydı. Brezilya Milli Takımı’nın yedek kulübesinde oturan kaleci antrenörü Claudio Taffarel’in çalıştığı kulüp takımıydı sonuçta. Sohbet o kadar koyuydu ki, maçın ilk 10 dakikasında dışarıdaydık. Taraftar alanına adımımız atar atmaz ise Messi’nin golüyle Arjantinliler’in çığlıklarına şahit olduk. Uzaktan da olsa her yerde olan büyük ekranlar sayesinde golü görebilmiştik. Messi harika ve tekniğine yaraşır bir gol atmıştı. Biraz yüzü düşmüştü sanki Guilherme’nin. Yarı gözle maça bakıp bir yandan da sohbete devam ediyorduk. Tite’nin takıma, yıllardır eksik olan arkadaşlık olgusunu kattığını ve takımı bunun üzerine kurduğunu şöyle örneklendirdi:
“Corinthians da şampiyon olurken en iyi oyunculara sahip değildi ama sonuçta şampiyon oldular.” Coutinho’nun performansına hayran kaldığını, Gabriel Jesus’un en çok beğendiği oyuncu olduğunu söylerken Brezilya medyasında Paulinho hakkında devam eden eleştirilere rağmen, Barcelona’lı oyuncunun yanındaydı. İlk yarıyı birlikte bitirdik. İkinci yarı için kendi arkadaşlarımızın yanına dağıldık.
İkinci devreyi Türkiye’den gelen Arı Ailesi’yle geçirmek için kalabalıklara karıştım. Birbirimizi bulmamız çok da kolay olmadı o kalabalıkta. Taraftar alanındakilerin çoğunun Arjantin formalı olduğunu düşünürsek, iki Galatasaray formalı, iki Beşiktaş formalıyı bulmam daha kolay olmalıydı. Birbirimize yaklaştığımızı hissediyordum da bir türlü bulamıyordum derken birbirimizi ararken buluşuverdik. Oturduk, maçı izlemeye koyulduk.
BİR HAYALİN PEŞİNDE
Selami ve Hasan Arı kardeşler çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için Dünya Kupası’ndalardı. Kuzenleri Hasan Arı ve oğlu Ozan Arı’yı yanlarında sürüklemişlerdi. Ne kadar da güzel bir sürüklenme bu. Fransa – Danimarka maçına ve Brezilya – Sırbistan maçına bilet alıp gelmişler. Fransa – Danimarka arasındaki maçın 0-0 bitmesi onlar için talihsizlik olmuş. Brezilya – Sırbistan maçında acısını çıkarmayı ümit ediyorlar tabii ki. Ama belli mi olur, Brezilya’ya beraberlik de yetiyor bugün. Hatta Almanya’dan (tabii Almanya grubu 1. bitiremezse ve gruptan 2. çıkarsa) kaçmak için maçta 0-0’a da yatabilir. Umarım bu yazdığımla Arı Ailesi’ne kötü bir şans getirmem. Aralarında en şansılısı belki bir yandan da şanssızı Ozan, eğer sıradan bir ülkede yaşıyor olsaydık Ozan için üniversite sonrası stres atma hediyesi olacak Danimarka – Fransa ve Brezilya – Sırbistan maç biletleri, erken seçimin üniversite sınavlarını erteletmesi nedeniyle sınav öncesi stres atma etkinliğine dönmüştü. Çocuklarını Dünya Kupası’na getiren babalarına, amcalarına saygılarımızı sunuyorum.
Biz sohbet ederken son dakikalarda Mercado’nun sağ çizgiye doğru indiğini gördükten sonra aynı onun gibi ben de ceza sahası içine baktım acaba kim var diye. Umarım top Higuain’e gelmezdi diye düşünsem de o vuruşun ardından ilk olarak Higuain geldi aklıma golü atan olarak. Değildi, Agüero muydu? O da değildi. Marcos Rojo, savunmadan çıkarak nefis bir gole imza atmış, ben dahil tüm Arjantin taraftarlarını sevince boğmuştu. Son düdükle Arjantin bir sonraki tura adını yazdırıyordu. Nijerya ise veda ediyordu turnuvaya. Fakat Arjantin, Fransa’yla eşleşmişti. Artık işleri daha zordu. Aramızda konuştuğumuzda favori olarak Arjantin’i görmüyorduk sonraki tur için.
BREZİLYALILARIN METRO İŞGALİ
Eve Arı ailesiyle birlikte dönerken metroya doğru yürüdüğümüz yolda kaldırımın kenarına çekilmiş araçlarda hem Nijeryalılar hem de Arjantinliler birlikte oryantal mi desem, arabesk mi desem bilemediğim ama Ortadoğulu bir müzikle dans ediyordu. Metroyu ise Brezilyalılar ele geçirmişti adeta! Moskova’da bugün oynayacakları Sırbistan maçı öncesinde şehirde çoğunluk onlardaydı. Metroyu festival alanına çeviren Brezilyalılar bakalım Sırbistan maçı sonrasında şehri neye çevirecekler?
Not: Hırvatistan–İzlanda maçı aynı saatte olduğu için izleyemedim. Ancak Hırvatistan’ın gümbür gümbür geldiğini söylemek gerek. Son 4’ü görecekler gibi hissediyorum.
*Don’t Cry for me Argentina – Madonna’nın Evita filminde seslendirdiği, Benim için Ağlama isimli şarkı.
*Si se puede – Evet yapabiliriz
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/06/27/arjantine-yeni-slogan-umutsuzluga-alisma