Eklendigi tarih 24 Ocak 2014.
Bir sineğin cüssesine, hızına sahipti ve en az bir sinek kadar muzırdı. 1938 Dünya Kupası’nda Fransız “Match” dergisinin muhabiri, onun altı bacağı olduğunu iddia etti ve bir insanın bu kadar çok bacağı olmasının karabüyü işi olduğunu düşündü. Fransız muhabir, daha da ileri giderek Leonidas’ın bu ayaklarının metrelerce uzayabildiği, katlanabildiği ve hatta düğümlenebildiği konusunda da uyarılarda bulundu mu tam hatırlayamıyorum.
Leonidas da Silva sahaya, kırk yaşındaki Artur Friedenreich’in futbol yaşamına son verdiği gün çıktı ve bu üstadın asasını devraldı. Bir süre sonra adı sigara ve çikolata markası olmuştu bile. Bir sinema yıldızından daha fazla mektup alıyordu: Mektuplarda ondan bir resim, el yazısı ya da iş istiyorlardı.
Leonidas sayısını tam olarak bilmediği birçok gol attı. Bazılarını atarken havaya sıçrıyor ve havadaki topa başaşağı pozisyonda, arkaya doğru vuruyordu; öbür bir deyişle Brezilyalıların “bisiklet” adını verdikleri “röveşata” hareketinin ustasıydı.
Leonidas öyle güzel goller atardı ki çoğu kez golü yiyen kaleci bile ayağa kalktığında onu kutlardı.
Eduardo Galeano – Gölgede ve Güneşte Futbol s. 106
Futbol maçlarını, ilk oyuncağına kavuşan çocuklar gibi heyecanlanarak izlememizin nedenlerinden röveşata hareketinin ustası Leonidas da Silva 10 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı.
Kategorisi 1-Futbol
Eklendigi tarih 18 Eylül 2013.
Galatasaray’ın Real Madrid’e yenilmesi dünyanın sonu değil. Kendi sahasında 6 tane gol yiyerek yenilmesi de dünyanın sonu değil. Fatih Terim’in dediği gibi bu takım ilk defa yenilmiyor, son yenilgisi de olmayacak. Gerçekleşme ihtimali az olsa da futbolun içinde olan skorlar, sonuçlar bunlar. Real Madrid de kendi sahasında 2009’da Barcelona’ya 6-2 yenilmişti. Ancak mevzu Galatasaray’ın kendi sahasında bu denli farklı bir skorla, 6-1 yenilmesi değil.
Maçların eski Ali Sami Yen’de oynandığı dönemlerde açılmaya başlanmış ve sloganlaştırılmış bir bir pankart vardır. Kocaman harflerle KONSANTRASYON yazar o pankartta. Dün Real Madrid karşısında 47 dakika boyunca çok iyi oynayan takımın Benzema’nın attığı golden sonra bir anda oyundan düşmesi akıl alır bir durum değil. Skor henüz 2-0 iken, önünde 40 dakika daha var iken bir takımın tüm hatlarıyla oyundan düşmesi hiç normal değil. Hele Fatih Terim’in başında olduğu bir takımın oyundan kopması, teslim olması hiç normal değil. Fatih Terim’in motivasyon gücü her zaman taktik dehasının önüne geçmiştir. Fakat dün son 40 dakika nasıl olduysa oldu tüm takım oyundan koptu. Ve Fatih Terim de bunu bir türlü değiştiremedi. Kalan 40 dakika boyunca yedek kulübesinde 3. gömleği değiştirene dek terleyen, oyuncularına bir şeyler anlatmaya çalışan onları oyunda tutan bir Fatih Terim de göremedik. Belki de televizyondan izlemenin dezavantajıyla göremedim böyle bir görüntü. Galatasaray gibi muhteşem bir nasıl yenilir demiyorum ama yeniliyorsan da bari mücadele ederek yenil.
Burak ve Sneijder oyunda yoktu
Galatasaray’da Burak, 47. dakikada golü kaçırıp takım 2-0 mağlup duruma düştükten sonra, fizik olarak sahada olsa da kafa olarak maçta değildi. Kalan dakikalarda etkili olmaktan çok uzaktı. Geçen sezon bu takımla, şampiyonlar liginin en iyi ilk 11’ine seçilmiş bir oyuncuysan kaçırdığın bir gol yüzünden moralin bozulmamalı. Bu üst düzey profesyonelliğin bir gereğidir. Ancak Burak son zamanlarda takımda sürekli forma giyememesinin de etkisiyle olacak ki bu aralar aşırı duygusal. Umut Bulut’un profesyonelliği Burak’ta yok.
Avrupa’nın büyük takımlarında oynamış profesyonel(!) Sneijder de dünkü mücadelede takımı yalnız bırakan oyunculardandı. Hep kaçak oynadı. Fatih Terim’in moralman bitmiş bu iki oyuncuyu 60. dakika dolmadan oyundan almamasını sadece ikisinin de her an her şeyi yapabilecek oyuncular olması ümidine bağlıyorum. Ancak o moralle yapabilecekleri pek de bir şey olmayacağının çok önce görülmesi gerekirdi. Ya takıma ileri uçta enerji ve hareket getirecek Umut’u Engin’in yerine daha erkenden alıp takımı diriltecekti ya da Sneijder ve Burak’ı bir an evvel oyundan alıp Bruma ve Umut’u oyuna alarak Amrabat-Umut-Bruma 3’lüsü ile maçı noktalayacaktı Terim. Belki takım yine yenilecekti ancak mücadele eden koşan ceza sahasında rakibini rahatsız eden bir takım olarak tamamlayacaktı maçı.
Kanat atağı olmadan olmuyor
Fatih Terim 1996-2000 yılları arasında takımı 4-4-2 ve 4-3-3 karışımı bir taktikle oynattı. Galatasaray’ın o dönemki başarısında en önemli etkenlerden biri kanat atakları ile gelen gollerdi. Kanat oyuncularını hatırlayalım: Ergün, Hakan, Capone, Fatih, Ümit, Okan. Elbette elinde Hakan Şükür gibi hava toplarında çok etkili bir golcü olması da Terim’i bu tercihe yöneltmiş olabilir. Ancak oyunu kanatlara yönlendirerek oynamak sadece elinde yüksek toplarda iyi bir golcü varsa uygulanacak bir taktik değildir de. Topu rakip ceza sahası önünde tutuyorsan oyunun yönünü değiştirmek, rakip savunmanın dengesini bozmak için kanat bindirmelerinin muhakkak yapılması gerek. “Elinde kanat oyuncusu mu var?” sorusu 100 günlük transfer döneminin ardından sorulacak soru da değil artık. 5 gün önce Milli Takım’da Gökhan Gönül ve Caner Erkin’e bunları yaptırırken Galatasaray’da 3 senedir akılda kalan nadir kanat atağının olması düşündürücü.
Uğur Meleke kanat hücumu sadece kanat oyuncusu transfer ederek olmaz demişti. Haklı olduğunu kanıtlayan dünkü maçtan bir görüntü aktarayım size. Takımda sol ayaklı tek oyuncu Riera ile Amrabat, Bruma ve Sneijder hepsi aynı anda sol kanattaydı ve oradan rakip defansı delmeye çalışıyorlardı. Halbuki kalabalık oradayken bir an evvel oyunun yönünün değiştirilip topun diğer kanada taşınması gerekliydi. Bu gereği Selçuk yerine getirdi ancak Eboue sağ kanatta tek başına kaldığı için önünde de kademesiyle birlikte Real Madrid savunması olduğundan Selçuk’un yön değiştiren pası vasıfsız bir pas olarak kaldı. Halbuki top Eboue’ye geldiğinde Bruma’nın sağ kanatta Eboue’ye destek vererek çizgiye bindirme yapması gerekliydi.
Bu taktiksel dizilimleri bu kadar anlatmamın ve önemine vurgu yapmamın bir diğer önemli nedeni de, Marcelo ve Coentrao’suz Real Madrid sol kanadına karşı Galatasaray’ın Eboue-Amrabat/Bruma sağ kanadıyla çıkmamasını anlayamamış olmam. Rakibinin vazgeçilmez kanat ikilisinin olmadığı bir maçta sürekli sağ kanattan atak yapmayı düşünmek için yıllarca teknik direktörlük yapmak gerekmiyor.
Galatasaray Real Madrid karşısında tarihi bir yenilgiyle açtı Şampiyonlar Ligi’ni bu sene. Ancak 1-0’lık yenilgiden iyidir 6-1’lik yenilgi sözüne katılıyorum Ünal Aysal’ın. Bu tür şoklar acilen toparlanmak için gerekli süreci hızlandırır. Dünkü yenilginin bu tür toparlanma yaratıp yaratamaycağını Olimpiyat Stadı’ndaki Beşiktaş derbisinde göreceğiz.
Kategorisi 1-Futbol, Yorumlar
Eklendigi tarih 31 Ağustos 2012. Etiketler: ais ezhel, Gençlerbirliği, kırmızı kara, parça, şarkı, video
Bu sabah twitter’da Okay Karacan paylaştı bu parçayı. Gençlerbirliği Fuat Çapa’nın yarattığı gurbetçi sempatikliğini yeni parçasıyla devam ettiriyor. Anadolu takımlarının kendine ait bir kültür yaratma konusunda uzun süredir eksik kaldığı yanlardan biri Gençlerbirliği’nin attığı bu adımla yeniden gündeme gelir umarım. Hip Hop sanatçısı Ais Ezhel’in söylediği parçanın Ankara’ya has ritmik bağlama ile tamamlanmış olması günceli yakalama konusunda çok başarılı bir iş olmuş. Her şeyin ötesinde şarkının ordu ve savaş kültürü olan marş gibi olmaması parçaya ayrı ve kendine has ve daha sportif bir hava katmış. Darısı diğer takımların başına.
Parça hakkında bilgi
Ais Ezhel – Kırmızı Kara [2012-2013 Sezonu Gençlerbirliği Resmi Şarkısı]
Yapımda bizlerden desteğini esirgemeyen, emeği geçen tüm taraftarlarımıza teşekkür ederiz.
Beat: Ais Ezhel (Voodoo Records)
Mix: DJ Suppa (Voodoo Records)
Yönetmen: Doğan Tanyer
Yapım: Neverland Film
gurur bu şehre başkente
sadece bir takım değildir yuvadır kaç gence
bir olduk beraber olduk işte yine dimdik
benim kızıl siyah gençlerimin ismi bile birlik
yenimahalle mamak çankaya bütün sokaklar yanyana
odtü cebeci dikmeniyle hep beraber ankara
yankılanır sokaklarda taraftarın sesi
duyar gözetlerken herkesi ankara kalesi
bazen üzer bazen sevindirir sonuçlar bizide
bu aşk sevgiliyle kuğuluparkta oturmak gibi
saldıralım gençler haydi alalım maçları hep
fakat birlik olmamışsak kazanmanın anlamı ne
parlamıştı yıldızımız 1923
doğdu büyüdü gençlerim ve tekiz şimdi bizde güç
bu gece zafer bizim varım çünkü senle herşeye ben
cevap verir bu ses burası neresi dersen eger (hep beraber!)
Kategorisi 6-EfektifpasTV, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol
Eklendigi tarih 27 Ağustos 2012. Etiketler: Beşiktaş, emre çolak, Galatasaray, manuel fernandes
Öncelikle maçın tempolu, tenis maçı gibi heyecan dolu geçtiğini söyleyenlere muhalefet şerhini koyayım. Maçtaki temponun pas temposu olmadığını bu yüzden de maçın kaliteli geçmediğini söyleyeyim. Heyecanlı olması hangi takımın hata yapıp gol yiyebileceği ihtimalinin yarattığı gerginlikten kaynaklandı. Yoksa maçta kaliteli pas oyunu ve organizasyona bir şey yoktu.
Sezonun ilk derbisi Umut’un 22. saniyede girdiği pozisyonla oldukça zevkli geçebilme ihtimali olan bir maç yaşanacağını hissettirdi. Escude’nin ıskasını Umut kalitesindeki bir oyuncunun boş kaleye gönderememesi açıklanamaz. Pozisyonun ardından ilk yarıda iki takım oyuncularının birbirlerine yakın pres yaparak top oynatmaması ilköğretim 1. sınıfta oynanan futbol maçlarındaki kakafoniyi hatırlattı bana. Aynı takımın 2 oyuncusu birbirleriyle 2-3 pas yapıp oyunu kontrol altına almak istese de başarılı olamadı. Maçın ilk yarısındaki karşılıklı hatalarla gelen goller iki hocanın da maç öncesi planladıklarını bozduğundan iki takım da sadece rakibe saldırma, topu kapma, top yapamıyorsan yaptırmama oyununu oynamaya başladı. İlk yarıya dair iki takımda da organizasyona dair fazla bir olumlu yan göremedik.
Beşiktaş’ın ikinci golü hakkında bir kaç kelam etmekte yarar var. Gol öncesi orta sahada kazanılan serbest vuruş kullanılmadan önce Semih ve Ujfalusi topun ceza sahasına doldurulacağı düşüncesiyle rakip ceza sahasına gitti. Bu tip toplarda takımın rakibi durdurma konusunda en önemli iki oyuncusu yani stoperleri rakip ceza sahasındaysa top mutlaka o oyuncuların bulunduğu yere atılır, atılmalıdır. Lugano, Puyol, Ramos, Capone, Ömer Erdoğan gibi aslen stoper olan oyuncuların ceza sahasında her gittiğinde gol bulabiliyor olması bu yüzdendir. Eğer o topu bu iki oyuncudan çok bağımsız bir yere gönderirsen; birincisi oyuncunu boşa yorarsın, ikincisi de eğer rakip o topu kaparsa senin takımının defansını yerleşmemiş bir biçimde yakalar ve o golü atar. Yani buradaki problem stoper hatası değil, taktik hatasıdır.
Galatasaray’ın ikinci yarıya Melo-Amrabat değişikliği ile başlaması, orta sahayı 3 kişiyle tutan Beşiktaş adına avantaja dönüştü. Hamit’in sağ kanatta kendisiyle boğuşması, Emre Çolak’ın Kasımpaşa maçındaki performansı sergileyemeyişi, Selçuk’un geçen sezona göre rakipleri tarafından daha fazla markaja maruz kalması sarı-kırmızılı takımın oyuna hakimiyetini kurmasına engel oldu. Buna bir de Amrabat’ın sol çizginin orta sahaya yakın tarafında alıp çizgiye inmeye çalışırken yaptığı top kayıpları eklenince Galatasaray’ın oyunu iyice verimsizleşti. Buna oyuna daha sonradan giren Aydın’ın da sürekli içeri kat etmesi oyunun kitlenmesine neden oldu. Galatasaray’ın oyununun kitlenmesinde Beşiktaş teknik direktörünün Veli-Fernandes ikilisin arasına Toraman’ı sıkıştırma düşüncesi de çok büyük katkı sağladı. Maç öncesi orta sahaya hakim olan takımın sonuca gideceğini yazmıştık.
Galatasaray’ın ortadan dikine paslar ile sonuç alamadığında ortaya koyacak başka bir planının olmadığını çok kez yazdım, söyledim. Bu maçta da ilk yarıda defans arkasına atılan bir kaç pas dışında sonuç alınamadı. Hele ikinci yarı dikine yüksek toplara mahkum bir Galatasaray’ın yaptığını, bizim gibilerin her halı saha maçında yaptığını hatırlayınca Fatih Terim’in taktik zekasını bir kez daha sorgulamak gerektiğini söylemem lazım. Nihayetinde beraberlik golü dikine kullanılan bir pas sonucu gelmiş olsa da bu şekilde gelmeseydi daha iyiydi.
Galatasaray son 3 resmi maçında son dakikada puanı-galibiyeti kurtarıyor. Hatırlatalım EURO 2008’de milli takımın başındaki isim Fatih Terim’di ve gelen başarı son dakika golleriyle elde edildi. Fakat daha sonrasında bu başarı süreklilik kazanmadı. Bu yüzden iki benzer durum olumlu yönde yanıltmasın kimseyi. Şampiyonlar Ligi maçlarında Galatasaray’ın içinde bulunacağı zorlu bir grupta foyasının ortaya daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Acilen bu konulara önlem alınması gerek.
Beşiktaş yenilenen kadrosuna karşın çok iyi bir mücadele çıkardı. Orta sahayı Galatasaray’a teslim etmemesi 3 puanı getirebilirdi ev sahibine. Bu skorla Beşiktaş ilerleyen haftalarda çok daha iyi bir takım olabileceğini gösterdi. Siyah-Beyazlı taraftarların takımına daha fazla destek olması buna katkı yapacaktır.
1970-76 yılları arasında Metin Oktay’ın yerini kapatması için takıma transfer edilen ve arka arkaya kazanılan 3 şampiyonlukta büyük payı olan Metin Kurt’un ölümünün ardından sahaya siyah bantlarla çıkma talebinde bulunmayan Galatasaray Yönetimi vefa ve saygı konularından sınıfta kalmıştır. Maçta dizinden sakatlanan ve 3-6 ay sahalardan uzak kalacak Mustafa Pektemek’e de büyük geçmiş olsun.
Kategorisi 1-Futbol, Galatasaray, Türkiyeden Futbol, Yorumlar
Eklendigi tarih 26 Ağustos 2012. Etiketler: Beşiktaş, emre çolak, Galatasaray, manuel fernandes
Yıllarca ayarlanmış derbi fikstürlerinden bıkmışların öncüsü Uğur Meleke ve ardından gelen bizlerin en mutlu günü belki de bugün. Lige, ilk haftalardan motivasyon ve izlenebilirlik katacak bu akşamki Beşiktaş – Galatasaray derbisi. Bunun yanında maça heyecan katan diğer unsurun bir derbi olmasının da önemli bir etkisini es geçmeyelim.
Beşiktaş’ın ligdeki ilk maçını izleyemedim. Ligin ilk haftasında tüm büyüklerin belalısı İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a boyun eğmemiş olmaları yeni kurulan kadrosu ve hocasıyla önemli bir artı. Üstelik puan alınan takımın hocası geçen yıl Beşiktaş’ın her şeyini çok iyi bilen Carlos Carvalhal’ken. Maç sonrası Samet Aybaba’nın “Veli’nin maçın başında sakatlanması oyunda dengeleri bozdu” açıklaması takımın geleceğine dair yaşanması muhtemel hayal kırıklığının ilk işareti olacak. Sonrasında hafta içi söylediği “Sabah akşam çalışan hoca hata yapmaz” sözleri de neden yıllarca üst düzey bir hoca olamadığının ve belki de olamayacağının nedenini belirten nitelikteydi.
Maça gelirsek de Samet Aybaba’nın bu bakış açıları bu akşam Beşiktaş’ın en büyük dezavantajı olarak göze çarpıyor. Stopere alınan Escude’yi bekleyenler olsa da Toraman ve Sivok ikilisinin bozulmaması defansın daha az hata yapması adına önemli ve gerekli. Çok önemli diz sakatlıkları geçirmiş ve uzun süredir derbi oynamamış Uğur Boral’ın sol savunma performansı soru işareti. O kanattan Hamit ve Eboue ile karşılaşacak olması da bu önermenin büyük nedeni. Veli ve Necip’in orta sahayı savunma konusundaki süreklilikleri de Beşiktaş’ta dezavantaj olarak göze çarpıyor. Muhtemel 11’lere göre Holosko, Olcay ve Mustafa da ileri 3’lüde yer alacaksa onların defansa yapacakları destek orta sahayı ve dolayısıyla oyunu ele geçirme konusunda siyah beyazlılar için belirleyici faktör olur. Galatasaray’da Umut ve Elmander’in üstlendiği savunmacı forvet performansını gösteremezlerse işleri zor.
Galatasaray içinse fazla bir şeyler yazmaya gerek görmüyorum. Muhtemel 11’lerde Melo’nun oynayacağı yazılsa da ben tam tersini düşünüyorum. Yaz boyunca Galatasaray’dan başka ciddi talibi olmayan Melo’nun 3-5 kuruşun hesabını yaparak yaz boyu yatması, takıma ağustos ayında katılması, 2 aya yakın kondisyon yüklemesi yapmaması gerçeklerini göz önünde bulundurmak gerek. Fatih Terim’in de bu gerçekler ortadayken orta 4’lüden birini kesip Melo’yu oynatması huzursuzluğa yol açmak için davetiye olur. Emre ve Aydın geçen haftaki performansı ortadayken Melo’nun yine son 20 dakikada sahada olması yeterli olur. Defansta da Semih Kaya’nın oynaması muhtemel dursa da sakatlığının tam olarak iyileşmesi ve ne kadar savruğa yakın bir oyunu olsa da Dany’nin Ujfalusi ile sahada olması gerektiğini düşünüyorum. Hakan Balta bugün fazla bindirme yapmayabilir ama Eboue’den geçen yıl derbilerde yaptığı kanat bindirmelerine devam etmesi durumunda gol pozisyonlarının oranı artacaktır.
İbre kadrosu ve sistemi oturmuş Galatasaray’dan yana ancak Beşiktaş da Manchester City karşısındaki Liverpool gibi iyi direnç gösterip süpriz bir performans sergileyebilir. (bu yorum Liverpool-Man. City maçı sırasında yazılmıştır.)
Maçın kilit isimleri: Emre Çolak (GS) – Fernandes (BJK)
Kategorisi 1-Futbol, Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol, Yorumlar
Eklendigi tarih 21 Ağustos 2012. Etiketler: Ahmet Çakar, elmander, emre çolak, Galatasaray, Kasımpaşaspor, melo, selçuk inan, umut bulut
Galatasaray maçının ardından nasıl olduysa anlayamadığım akıl almaz bir tartışma üretilmiş. Tartışmanın konusu o kadar akıl almaz ki, bombalamanın üstüne gündemi meşgul etmek üzere hükümetin görevlendirdiği polemikçiler, manipülasyoncular hatta FBI, CIA falan devreye girmiş olmalı diye düşünüyorum.
Tartışma şu: Galatasaray’ın oyuncu değiştirdiği sırada sahada 7 yabancı varmış ve 3 puanı silinmeliymiş. Oyun durmuşken sahada Melo’nun kenardan oyuncu değişikliği ile sahaya girmesi takımı kural dışı olarak 7 oyuncu ile sahada bulunmasına neden olmuş. Ve otorite Ahmet Çakar konuşmuş: ” Oyunun başlamaması mühim değil” demiş.
Ahmet Çakar’vari ben de başlıyorum o zaman: Bakın çok açık konuşuyorum. Futbol yorumlanan programların bir çoğunda masada duran porselen kupaların içinde ne su var, ne çay ne de kahve. Eğer gerçekten su içecek olsalar bir su firmasıyla sponsor anlaşması yapar masaya pet şişeleri koyarlar. Ayrca su bu kadar kafa yapmaz. Oyunu izlememiş ve detayları kaçırmış insanlar bu konuları konuşur ancak.
Dikkatinizi çekerim, oyuncu değişikliği ilk Sercan-Elmander olarak yapıldı ve sonrasında da tabela Melo-Hamit olarak kaldırıldı. Elmander ve Hamit de iki oyuncunun elini sıkarak kenara geldi. Durum böyleyken bu çıkarılan tartışma, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un puan kaybettiği haftada Galatasaray’ı yıpratmak için yapılan kuru bir safsatadan başka bir şey değildir. Eğer Ahmet Çakar’ın dedikleri doğru olsaydı bugün bir çok takım gol sevinci sonrası kenardaki yabancıların sahaya girmesiyle hükmen yenik sayılırdı. Ne diyor Ahmet Çakar, oyunun durması önemli değil.. Ramazan sonrası alkol çarpması yaşıyor sanırım..
Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Yorumlar
Eklendigi tarih 21 Ağustos 2012. Etiketler: emre çolak, Galatasaray, Kasımpaşaspor, selçuk inan, umut bulut
Kasımpaşaspor maçın başında yarattığı tehlikeli ataklarla sezon boyunca ne kadar tehlikeli bir takım olabileceğini gösterdi. Fakat bu maç için oyuncuların birbirlerine alışma sürecinin yarattığı sıkıntılar takım adına erken sonuç getirmedi. Bu süre içerisinde Galatasaray defansında Dany’nin, “Song’vari” mücadeleci oyunu sarı-kırmızılı takımı ayakta tuttu.
Kamerunlu oyuncunun defanstan dikine veya kanatlara attığı toplarla oyuna hakimiyetini kurmaya başladı. Sağdan Eboue ve soldan Hakan Balta’nın bindirmeleriyle Galatasaray oyunu ilk yarıda rakip alana yıkmayı başardı. Geliştirilen ataklar Umut ve Elmander’in yetersiz vuruşlarıyla sonuçlandı. Hamit’in orta sahanın ortasında başlaması başlarda etkisiz bir oyun sergilemesine neden olsa da kanatlardan yapılan bindirmeler olumlu sonuç verdi. Ancak Fatih Terim, Emre Çolak’ın sol kanatta etkisiz olmasını durdurmak için genç ismi ortaya Aydın Yılmaz’ı sola, Hamit’i de sağa çekti. Bu değişiklik sol kanattan Hakan Balta’nın bindirmelerinin sonlanmasına, Aydın’ın da etkisizleşmesine neden oldu. Çünkü Aydın sol kanattaki yerini bir çok kez kaybetti ve içeri doğru girdi. Yine sağ kanattan oynamaya devam eden Galatasaray Hamit’le bu taraftan etkili oldu. Emre’nin merkeze gelmesi orta sahanın top dağıtımını etkinleştirdi. Elmander ve Umut’a inatla ortadan top gönderme arzusu pek sonuç vermemeye başladı ve gol geçen sezon bir çok kez olduğu gibi bir duran top organizasyonundan geldi. Selçuk’un ilk yarıdaki yeterli performansı takıma verememesi Kasımpaşaspor’un oyun disiplinini bozmadan rakibine ileride 2-3 kişiyle basmasının sonucuydu. Geçen yıl takımın maestrosu Selçuk’un, Hakan Özmert’in arkadan gelip topa müdahele edip kaptığı topta kendini yere atması ona hiç yakışmadı.
İkinci yarıya aynı düzenle başladı Galatasaray. Hamit’in direkten topu takıma heyecan ve cesaret kattı. Takım yine baskılı oyununu devam ettirdi ve ilk yirmi dakika şahane bir Emre Çolak resitali izledik. Altyapıdan gelen Emre ve Aydın’ın paslaşıp atak olgunlaştırma çabaları taraftarın Galatasaray’ı daha fazla sahiplenme nedeni. İlk yirmi dakika bu şekilde geçildi. Ve yüksek tempoyla oynanan oyunda Galatasaray orta sahası dikine oynama inadından Djalma Santos ve Tabare’nin kanat bindirmelerinde savunmasını yalnız bıraktı. Kasımpaşaspor’un kontraları, Galatasaray’ın geriye dönüşlerde yüksek efor sarf etmesine neden oldu ve iyice yordu. Dany yine de takımda ayakta kaldı ve tek başına bir şekilde rakip ataklarına engel oldu. İkinci yarı tek bir sefer, o da duran topla, kaleye gelebilen Kasımpaşaspor’un golünde çok açık bir biçimde defansif dağılım ve etkisizlik yaşadı Galatasaray. Rakibin iki uzun stoperi, İlhan ve Yalçın penaltı noktasında Dany, Elmander, Hakan Balta arasında bomboş kaldı ve böylece lacivert-beyazlı takım golü buldu. Fatih Terim yan toplarda belki de alan savunması yapılması talimatını vermişti. Ama sonuç vermedi.
Golün hemen öncesi yapılan Aydın-Amrabat değişikliğinin kanatları daha aktif kullanma yönünde olumlu sonuç verebileceği düşüncesi doğru çıkmadı. Bu da oyuncunun etkisiz kalmasına neden oldu. Sercan ve Melo değişiklikleri orta sahayı diri tutmak için yapılmış olsa da Melo’nun da geri dönüşlerde sönük kalması Galatasaray’ın rakibine son dakikalarda birden fazla tehlike yaratmasına yol açtı. Defans ve orta saha arasındaki açıklık havadan toplarla oynamaya itti takımı bu da oyunun kısa bir dönem sıkıcı olmasına neden oldu. Emre’nin kanada geçmesi de onun oyundaki etkisini azalttı. Ancak gol yine onun ayağından çıkan bir topla geldi. Arka direkte Emre’nin topunu Umut’un ittirmesiyle Galatasaray 87. dakikada öne geçti ve maç böyle sonlandı.
Galatasaray’ın iki golünün de (ikinci gol korner sonrası seken top olduğu ve kornerden farksız olduğu için böyle diyorum) duran toptan gelmesi bir tesadüf değil. Ancak Galatasaray bu alışkanlığına sırtına dayamamalı. Geçen yıl Selçuk İnan mükemmel dikine paslar atarak bir çok gole asist yaptı ama buna da sırt dayanmamalı. Fenerbahçe maçının ardından burada yazdığım gibi bu ataklar ligde sonuç verebilir. Ancak Kasımpaşa karşısında bile zorlanırken, ki burada Kasımpaşa’ya tebriklerimi göndereyim, Şampiyonlar Ligi mücadelesinde yine papazdan aynı pilavı yemesini beklemek sonuç vermeyebilir.
Kategorisi Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol
Eklendigi tarih 14 Ağustos 2012.
Sezonun ilk resmi mücadelesine Galatasaray Fenerbahçe karşısında çıktı. Maçı kupa zaferiyle neticelendirdi ancak bu takım bana hala yeteri kadar tat vermiyor. Hepsi ne yazık ki Barselona yüzünden olabilir. Bunu diyeceğim günleri de gördük hep beraber. Ancak hepsi Kewell, Lincoln, Baros ve Arda dörtlüsünün tek paslarla defansı muhteşem bir biçimde ekarte ederek attıkları goller, girdikleri pozisyonlar yüzünden de olabilir tabi ki. O gün o dörtlüde bulduğum zevki, heyecanı bugün Galatasaray’da bulamıyorum.
Engin Baytar, Felipe Melo, Hakan Balta gibi isimler dışında bu takımda herkes yıldız birer oyuncu benim nazarımda. Semih, Emre ve Aydın dahil. Fakat bu oyuncularla, iki senedir Fatih Terim bir türlü organize atak oluşturmayı başaramadı. Ne kadar eleştirilse de Riera gibi bir kanat oyuncusunun kalitesinden yeteri kadar yararlanamadı Terim. Veya Eboue’nin Fenerbahçe’ye 3-1’lik maçta attığı gol gibi bindirmeli atak göremedik kanattan. Galatasaray’ın her maçını izleyemediğimi, izleyebildiklerime göre yorum yaptığımı ancak her derbiyi izlediğimin altını çizerek, Galatasaray gibi bir takımın yaptıklarının ve yapacaklarının bu maçlardaki görüntüsüyle değerlendirilmesi gerektiği görüşünde olduğumu da belirteyim.
Geçenlerde Galatasaray’ın Leeds United ile Elland Road’ta oynadığı maça göz attım. Şu meşhur kralın golüne. Leeds atak yaparken defansın önünde kapılan topu Hagi, hemen Hakan’ın önüne atıyor. Hakan da herkesi şaşırtan bir gole imza atıyor. Galatasaray 2, Leeds 3 kişi o atakta (Hakan Şükür’ün attığı golün videosu). Umut Bulut’un attığı gol de bunun tamamen bir kopyasıydı. Selçuk Dany ve Semih’in (faulle de olsa ki faulü yapan o pozisyonda Dany idi) Kuyt’tan kaptığı topu alıp hızlıca ileri aktarıyor ve kontra bir atak ile gol geliyor (Umut Bulut’un attığı golün videosu). Benzerlerinden biri de Melo’nun Selçuk’un ara pasıyla Beşiktaş defansının arkasına kaçıp attığı goldü geçen sezon. Bunun gibi çok da gol attı Galatasaray.
Bu gözlemlerden yola çıkarak Fatih Terim’in Galatasaray’ının iyi bir kontra atak takımı olduğunu görüyoruz. Buna destek olarak Galatasaray’ın Ali Sami Yen’de Fenerbahçe’yi konuk ettiği 1-2 yenildiği play-off mücadelesini hatırlayalım. Fenerbahçe bulduğu 3 pozisyonun 2’sini gole çevirmişti. Skor 1-0 iken Galatasaray, oyunu domine etmiş ancak ve ancak rakibi ortadan çözememişti. Çünkü kontra atak yapacak kadar geniş bir alan bırakmıyordu Fenerbahçe. Tek gol atma yöntemi olarak de bunu kullanınca sonuç çıkmadı. Kanatlardan bindirmelerin kıtlığı rakibi çözmek, kanatlara çekip kalenin önünü açmayı başaramadı. Ancak Selçuk’un serbest vuruştan attığı gol, onu da Volkan alıyordu neredeyse, golü bulabilmişti Galatasaray. Aynı problem pazar günkü maçta da devam etti. Gelen goller Selçuk’un ayağından çıkacak ara toplara bakıyor. Bir dönemin, belki de hala süren, Alex’in ayağına bakan Fenerbahçe’si gibi bir görünüm var. Şimdilik sonuç alabiliyor Galatasaray peki Şampiyonlar Ligi’nde ne olacak? Kontra ataklarla nereye kadar devam edilecek mesela? Bir üst tur için 1 puanın yettiği maçta es kaza geri düşüldüğünde iyi kapanan bir takımı nasıl çözebilecek Galatasaray bu bir soru işareti hala bende. Ve alternatif çözümü olmayan bir takım bana da tat vermiyor.
Pazar günkü maçta Dany’nin performansını beğendim. Biraz daha derlenip toparlanması gerekiyor. Emre Çolak’ın fizik gücünü yükseltmesi gelecek için atılmış önemli bir adım. Hamit’teki durgunluğun sebebini çözemem ama belki de Real Madrid’de yaşadığı hayalkırıklığını üzerinden atamamış olabilir. Amrabat kısa süre oynasa da hareketliliği ve adam geçme özelliği ile takıma daha çok şey katar. Bir senedir bugünü bekliyordu. Maç bitiminde de direk Fatih Terim’e gitmesi de bu yüzden olabilir. Belki de Galatasaray’da eksik olan o alternatifsizlik, birebirde etkili Amrabat ile üretilebilir mi?
Kategorisi 1-Futbol, Galatasaray, Yorumlar
Eklendigi tarih 10 Şubat 2012. Etiketler: bekir yarangüme, Beşiktaş, efektifpas, efektifpas.com, erns, eurosport, fabian, Fernandes, Hugo Almeida, Milliyet, Nihat Kahveci, trtspor, Türkiye, vatan, yıldırım demirören
Beşiktaş’ta parasını alamayan sporcular haklarını hukuki yönden ararken, medya mağdur durumdaki sporcuları suçlayan nitelikte haberler yayınlıyor.
Yıldırım Demirören Beşiktaş’ın başına geçtiğinden beri kulübe maddi olarak yarattığı zarar gün geçtikçe arttı. Her başkanlık seçiminde de babasının koltuğuymuş gibi -artık babasının koltuğu demek de mümkün- mevkisine yapıştı ve “paramı verin başkanlık sizin olsun” tehditini savurmaktan da çekinmedi. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün başkanlık koltuğunu satın aldı ve kimsenin de gıkı çıkmadı.
Tam sayıyı bilmiyorum ama bugünlerde Beşiktaş’ın borcu 400 milyon TL’nin kapılarını tıklamakta. UEFA kriterleri de kapıda. Bu süreçte kulübün borçlandıkları arasında tabi ki sadece kurumlar veya Yıldırım Demirören yok. Futbolcular, basketbolcular, voleybolcular, hentbolcular, diğer sporcular, kulüp çalışanları, Ümraniye personeli vesaire. Hal böyleyken herkes alacaklarını tahsil etmek için hukuki yollara başvurmaya başladı.
Bu konudaki ilk haber, basketfaul.com sitesinde yer alan, takımın basketbol oyuncusu Bekir Yarangüme’nin başkanın makam otosuna yaptığı haciz işlemi oldu. Bu haberi çok okunan-yaygın medyada pek fazla göremedik. Daha sonra geldiklerinde omuzlarında taşınan ama bugünlerin belalı çetesinin üyesi Portekizli Hugo Almeida, FIFA’ya ihtar çekip parasını aldı. Ardından Holosko, Sivok ve Fernandes de aynı yöntemle paralarını aldı. Sonrasında ise Eurosport Türkiye kendi imzalı haberinde Fabian Ernst’in de aynı yöntemle parasını alma girişiminde bulunduğunu yazdı. Ve son olarak da Nihat Kahveci’nin aynı yöntemle alacaklarını tahsil etmek için girişimlerde bulunduğu haber TRTSpor ‘dan geldi. Ferrari, Del Bosque, Tigana, Zapotocny’yi saymadım bile.
Derdim futbolcuların paralarının alıp alamamalarından çok, spor medyasında bu haberlerin nasıl yazıldığı.
Görsel TRTSpor.com.tr adresinden alınmıştır.
Sabah.com.tr : Kadıköy’de, ezeli rakibi Fenerbahçe’ye yenilen Beşiktaş’a bir darbe de futbolcusu Almeida vurdu. Portekizli oyuncunun geçtiğimiz ay FIFA’ya başvurup “Ücretim zamanında ödenmiyor” diyerek ihtar yazısı gönderdiği ve Beşiktaş’ı şikayet ettiği öğrenildi.
Eurosport Türkiye : Yakaladığı çıkışın ardından son üç maçını kaybeden Beşiktaş’a Fabian Ernst’ten de kötü haber geldi. Maddi sıkıntılar ile mücadele etmek zorunda kalan siyah-beyazlılar’da orta sahanın dinamosu Alman futbolcu alacaklarını tahsil edemediği gerekçesiyle FIFA’ya başvurdu.
TRTSpor.com.tr: (Anasayfasındaki manşet) – Bir darbe de ondan – Udinese ve Ferrari’yle mahkemelik olan, futbolcularının alacaklarını ödeyemeyen Siyah-Beyazlılar’a son darbe Nihat Kahveci’den geldi. .… İşte bu olumsuz şartlarda bir de Nihat Kahveci’nin geçmişten kalan alacakları nedeniyle mahkemeye başvurduğu ortaya çıktı. Yaklaşık 2 milyon 440 bin Euro alacağı bulunan yıldız futbolcunun icra takibi başlattığı, Beşiktaş cephesinin itiraz için 1 hafta süresinin bulunduğu kaydedildi.
Görüldüğü üzere tüm haberlerde hakkı olanı isteyen ve bu açıdan hukuki süreçlere başvuran futbolcuların, Beşiktaş’a darbe vurduğu yönünde yazılmış. Haberlerde kullanılan bu dile göre futbolcular Beşiktaş’ın bu zor günlerinde kulübüne böyle bir şeyi yapmamalılar çıkarımına varmak mümkün. (bknz. İşte bu olumsuz şartlarda bir de Nihat Kahveci’nin geçmişten kalan alacakları nedeniyle mahkemeye başvurduğu ortaya çıktı.-TRTSpor) Bu durumda şu soru akıllara geliyor: Beşiktaş Jimnastik Kulübü , geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi olan sözleşmeli futbolcusunun hakkı olan emeğinin karşılığı parayı sporcusuna vermeyerek, onun ailesine ve hayatına bir darbe vurmuyor mu?
Yazılan bu haberlerde kullanılan dile göre hakkını aramak suçlu olmak manasına geliyor. Hele ki bu suçu Beşiktaş’a, Galatasaray’a karşı falan işlemek suçların en büyüğü haline getiriliyor. Fakat Türkiye spor medyası (bu genellemenin dışında kalanlara saygım sonsuz) İtalya, İspanya, İngiltere gibi liglerde sporcuların yaptığı hak arama eylemlerini öve öve bitiremeden sayfalarında, ekranlarında yer veriyor. Sonrasında da en oturaksız hayıflanma sorusu geliyor: “Bizim futbolcularımız neden sendikalaşmıyor? Biz de neden böyle bir eylem yapılmıyor?”
Bu ülkede spor medyası sporcuların hakkını aradığı haberleri bu şekilde, bu dille yayınladıkça sporcular sendikalaşamayacak. Çünkü bu şekilde medya sporcuyu kulübe düşman, dolayısıyla kulübüne aşık taraftarına da düşman konuma getiriyor. Halbuki tam tersini yapsa, mesela “Ernst hakkını arıyor” manşeti atsa ya da “Futbolcuların hak mücadelesi” dese bu konuda bir kamuoyu yaratıp belki de medyanın bu etkisiyle futbolcular daha kolay örgütlenebilecek. (Tabi ki bu konuda başka engeller de var ancak ben medya ayağını eleştirmekteyim bu yazımda.) Ama ülkemin medyası bu tür başlıkları atmak, bu tür eleştirileri için altındaki koltuğunu kaybedebileceği korkusunu da göğüslemek zorunda kalıyor. Ya da bu tür bir eleştiri yaptığında “Ne oldu, Vatan’dan istifamı ettin Güntekin?” sorusunun muhatabı olmak zorunda kalıyor. Ne zaman, yaygın medyada yukarıda verdiğim örnekler gibi başlıkları görmeye başlarız, ne zaman Vatan Gazetesi, Milliyet Gazetesi (ikisinin de sahibi Demirören olduğu ve konu da Beşiktaş’tan çıktığı için örnek verilmiştir. Yapmışlarsa da gözümden kaçmış.) spor servisleri bu tür hak haberlerini manşetten vermeye başlayabilir, o zaman yavaş yavaş sporcu sendikaları kurulabilir. Şirket-patron yandaşı spor gazeteciliği değil de, hak odaklı spor gazeteciliği talebimi de buradan duyurayım.
Bitişi de aşağıdaki fotoğrafla yapalım. Sloganı şöyle dönüştürelim:
Baba Hakkı yarattı. Demirören dağıttı.
Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Beşiktaş, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol, Yorumlar