Eklendigi tarih 08 Mayıs 2008. Etiketler: Addo, Cangele, Dimitar Ivankov, Erciyesspor, Galatasaray, Gençlerbirliği, Gerard, Gökhan Ünal, Ivankov, Kayserispor, Lampard, Mehmet Çakır, Mehmet Topuz, Mesut Bakkal, Peric, Şilili kaleci Peric, Süper Lig, Tolunay Kafkas, Türkiye Kupası, Vestel Manisaspor, Villareal, Yunus Yıldırım
Kayserispor, üç sezondur yakaladığı yükselişi Türkiye Kupası’yla taçlandırdı. (MedyaKronik/HaberVesaire/08.05/2008)
Süper Lig’in içinde bulunduğumuz sezon dahil, son üç sezonunun beşincisi Kayserispor. Takım ve yönetimiyle, ligin bu en istikrarlı ekibi artık Türkiye Kupası’nın sahibi.
Ligdeki sıralamasını haftalar önce garantiye alan Kayserispor, ligin 26. haftasından 29. haftasına aldığı üst üste mağlubiyetle kupayı tek hedef olarak gördü. Finalde, Galatasaray’ı elemiş bir Gençlerbirliği buldu karşısında. Ancak rakibinin durumu kendisiyden farklıydı. Geçtiğimiz hafta, Vestel Manisaspor’un ligden düşen üçüncü takım olmasının kesinleşmesine kadar rahat bir nefes alamadı. Bu yıl beş kez teknik direktör değiştirmenin bedelini, son haftaya kadar düşme korkusu yaşayarak ödedi. Ve –penaltılarla da olsa- finali kaybederek.
Gençlerbirliği’nde sezonun en etkili oyuncularından Mehmet Çakır maça yedek başladı. Kayserispor ise gölcüsü Gökhan Ünal’ı, sakatlığı geçmesine rağmen kadroya almamıştı. En önemli atak silahlarından yoksun çıkan iki takım da maça temkinli başladı.
Pozisyonu kıt maç seyrettik dün akşam, nitekim ilk yarı gol seyredemedik. İkinci yarı biraz kıpırdanır gibi oldu taraflar. Akıllarda kalan tek pozisyonun, Mehmet Topuz’un ceza yayına yakın yerden, Lampard veya Gerardvari çıkardığı sert ve diz boyunda giden şutunun, “Villareal” soy isimli Şilili kaleci Peric tarafından çıkarılmasının, 84. dakikada yaşanması maçın niteliği hakkında bir fikir veriyor.
Peric bile isyan etti bu durgunluğa. İlk pozisyonun hemen arkasından, ceza sahasına sarkan Kayserisporlu Cangele’ye müdahale etmek için pek çaba sarf etmeyen Addo’yu, omuzlarından sallayıp, “silkelen” mesajı verdi. Bu da kar etmemiş olmalı ki, normal sürenin ardından oynanan 30 dakikalık uzatma da gol getirmedi. Organize ataklardan çok kişisel çabalarla oluşturulan pozisyonlar, yorgunluk veya becerisizlik nedeniyle tabelayı değiştirmedi.
Türkiye Kupası’nda 2001’den bugüne finallerdeki penaltısızlığa son veren düdüğü çaldı Yunus Yıldırım. Penaltı atan ilk oyuncunun, her ne kadar bu konudaki başarısıyla tanınsa da, Kayserispor Kalecisi Ivankov olması ilginç bir sürecin habercisi gibiydi. Nitekim iki takım da 14 atış kullandı ve maç sadece bir gol farkla, 11-10 bitti. İvankov iki atışı kurtardığı gibi iki de gol attı. Bilmiyorum, bir başka karşılaşmada böyle bir şey yaşanmış mıdır?
Gençlerbirliği’nin bu sezon uyguladığı “teknik direktör rejimi”, ister istemez kupanın, Kayserispor’un hakkı olduğunu düşünmeme yol açıyor. Kazanan Gençlerbirliği olsaydı, bu kadar çok teknik direktör değiştirerek başarı elde eden bir takımın doğru bir iş yaptığını sanabilecektik.
Finalden geriye futbol adına çok şey kaldığı söylenemez. Gençlerbirliği Teknik Direktörü Mesut Bakkal’ın her penaltıda, devekuşu misali kafasını önüne gömmesi kaldı akıllımızda. Her iki takımın kalecisinin penaltılardaki sakin ve sempatik tavırları, sportmenliğe dair inancımızı tazeledi.
Ama ben bu maçta en çok, Ankaragücü, Bursa ve Gençlerbirliği taraftarlarının maçı bir arada izlerken, penaltı atışlarında aynı heyecanı paylaşmasının, çok iyimser bir bakışla da olsa tribün olaylarını engelleyebilme ihtimalini sevdim.
Merak ettiğim şey ise, ligin uzaktan en iyi şut atan ve duran top kullanan oyuncusu Mehmet Topuz’un neden ilk beş penaltıdan birini kullanmadığı? Eğer bu kendisinin tercihiyse, diyecek bir şey yok. Ama karar Tolunay Kafkas’ın ise, ona “Mehmet Topuz’un alternatifi Koray mı” diye sormamız lazım.
Geçen sene kupayı finalde kaybeden Erciyesspor’dan sonra, bu sene “asıl” Erciyesspor kupayı Kayseri’ye götürdü. Türkiye Kupası’nı kazanan bu 13. takıma, yeni sezona yetişmesi muhtemel, yeni ve modern statlarında oynayacakları UEFA Kupası maçlarında başarılar dileyelim.
Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Kayserispor, Türkiyeden Futbol, Yorumlar
Eklendigi tarih 04 Nisan 2008. Etiketler: Ertuğrul Sağlam, Franco Dario Cangele, Galatasaray, Gökhan Ünal, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kayserispor, Mehmet Topuz, Samsunspor, Şükrü Saraçoğlu, Tolunay Kafkas, Trabzonspor, UEFA Kupası, Vestel Manisaspor
Sezon sonundaki sıralaması neredeyse kesinleşen tek Super Lig takımı Kayserispor. (MedyaKronik/HaberVesaire/04.04.2008)
Aynı kentin diğer kulübüyle isim değiştirerek Süper Lig’e “katılan” Kayserispor, 2004-2005 sezonunda, lige geldiği gibi giden takımlardan biri olmaktan son anda kurtulmuştu. O takım, son üç sezondur sağladığı oyuncu, teknik direktör ve yönetim istikrarı ile korkulan bir ekip haline geldi.
Teknik direktörlük kariyerine Samsunspor’da başlayan Ertuğrul Sağlam’ın 2005-2006 sezonunda Kayserispor’a geçmesiyle takımın çehresi değişti. Sağlam’ın yönetimindeki iki sezonda da, ligi 51 puanla ve beşinci tamamladı. Bu sezonların ilkinde, kendi sahasında beş maç kaybetti. O sezon, evinde en çok kazanan üçüncü takımdı. UEFA macerasına talihsiz şekilde veda ettiği ikinci sezonda, sahasında yenilmemeyi öğrendi; sadece bir mağlubiyet aldı.
Yakalanan çıkışta belki de en büyük paya sahip Ertuğrul Sağlam, içinde bulunduğumuz sezonda yerini Tolunay Kafkas’a bıraktı. Tolunay Kafkas, “Ertuğrul Sağlam’a bana böyle bir takım bıraktığı için teşekkür ediyorum. Elde edilen başarıların üzerine bir şeyler koymayı hedefliyoruz” diyerek takımı değiştirmeye değil geliştirmeye başladı.
Kafkas, “Hücum yönü zengin, daha çok rakip yarı alanda top yapan, sahayı derinliğine ve genişliğine iyi kullanan bir futbol anlayışına sahip olduğunu” söylüyordu. Takımın ve Super Lig’in iki yıldızı Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal’a, Arjantinli Franco Dario Cangele’nin de katılımıyla hücum gücü arttı. Ve bir önceki sezon evindeki yenilmemeyi öğrenen takım, artık kazanmaya da başladı. Kayserispor, 28. haftada oynadığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçına kadar, ligin yenilgisiz tek takımıydı.
Deplasman fobisi
Ancak bir temel sorun göze çarpıyordu: Takım, dış sahada oynadığı karşılaşmaları hala kazanamıyordu. Sezonun ilk yarısında deplasmanda hiç galip gelemedi. Tolunay Kafkas 11 Ocak 2008’de, “ İçeride kazanalım, deplasmanda beraberliğe razıyım” diyordu. Ne hikmetse o hafta, Manisa (Vestel) deplasmanından üç puan çıkarmayı başardı ve altı maçlık bir galibiyet serisi yakaladı.
Alınan üç deplasman galibiyetinin de düşme potasındaki takımlara karşı olması dikkat çekici. Çünkü dış saha fobisi bu üç maçtan sonra gelen Galatasaray ve Trabzonspor deplasmanlarında kendini gösterdi. Şu anda evinde 10 golle en az gol yiyen ikinci takım Kayserispor. Şu anda ligin beşinci sırada sırasında ve 48 puana sahip. Yani geçtiğimiz iki sezonun sonunda topladıkları puanın, üç puan gerisinde.
Bu sezondaki görüntüleriyle bir önceki sezonlarından farklı bir görüntü çizmiyor Kayserispor. Tek fark, ligin tepesindeki dörtlüden 10, altındaki takımlardan ise 9 puan ileride olması. Puan cetvelinin ortasında bir ayraç gibi; ne aşağıyla, ne de yukarıyla bir dertleri var. Bu sıralamaya bakan biri, Kayserispor’un adeta “kendi liginde” oynayan, hedefsiz bir takım olduğunu düşünebilir. Öyle mi gerçekten?
Hedef yok mu?
Kayserispor, defansif ve “mental” zaafları nedeniyle yukarıyı zorlayamıyor. Birçok deplasmanda, ilk gol yada golleri bulan taraf olmasına rağmen çoğu zaman galip gelemiyor. İyi oyununa rağmen, gol yiyince moral gücünü yitiriyor. Bunun arkasında yatan neden, Tolunay Kafkas’ın “deplasmanda beraberliğe razı olmak” düşüncesi olmalı.
Elindeki yıldızları satmayarak, gerçekte daha üst sıraları hedeflediği vurgusunu yapan Kayserispor, bunu yapabilmek için yine “deplasman fobisine” yeniliyor. O takımların üstüne çıkabilmesi, onları dış sahada da yenmesini gerektiriyor çünkü. 2005-2006 sezonundan beri, aldığı üç beraberliği saymazsak, “dört büyüklere” deplasmanda diş geçiremiyor. Evinde oynadığı maçlarda ise tablo bunun tam tersi; yedi galibiyet ve üç beraberlik.
Deplasmanlardaki bu galibiyetsizliği Mehmet Topuz şöyle yorumluyor: “Takımdaki iki üç kişi, büyük takıma karşı oynama stresini yaşamıyor olabilir ama diğer oyuncular o gerilimi üzerinden atamayınca takımın oyunu kötü etkileniyor.” Gökhan Ünal ise, diğer Anadolu takımlarının büyükleri deplasmanda kaybettikleri maçlardan sonra çoğu kez “Bizim neyimiz eksik” diye kafaya taktığını ama buna bir türlü çözüm getiremediklerini söylüyor.
Yarın Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda galip gelirse, sadece şampiyonluk yarışını kızıştırmakla kalmayacak, kendisiyle ilgili ezberi de bozacak.
Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, İnceleme, Kayserispor, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol