Yüzme branşında 6 sporcuyla katıldığımız Londra Olimpiyat Oyunları öncesinde teknik direktör Dmitrij Mancevic HaberVs’nin sorularını yanıtladı.
Türkiye bu yıl Olimpiyat Oyunlarına 114 sporcuyla rekor katılım sağlıyor. 114 sporcunun 6’sı yüzme dalında yarışacak. Burcu Dolunay, Buse Günaydın*, Hazal Sarıkaya*, Ediz Yıldırımer, Arda Gürdal ve Derya Büyükuncu tarafından temsil edilecek yüzme milli takımının başında ise işin doktoru Dmitrij Mancevic bulunuyor. Slovenya’da Maribor Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Mancevic’in spor üzerine yazdığı 33 akademik makale ve kitabı bulunuyor. Ayrıca Peter Mankoc gibi dünya şampiyonlarına bir dönem ambargo koymuş çok önemli bir ismin de hocalığı yaptı. Ve 2010’da da sessiz sedasız Türkiye ile çalışmaya başladı.
Röportaja başlamadan soğuk ülke insanı olmasından ötürü kafamda oluşan sert yapılı kişiliğini aşıp nasıl ağzından laf alabilirim diye düşünürken karşılaştığımızda ilk kelimeleri, “Günaydın, merhaba, nasılsınız?” olunca konuşmaya tebessümle konuşmaya. Türkiye’de kalırsa bundan sonraki röportajları Türkçe verebileceğini de söyledi.
Mancevic Türkiye’ye 1999’da İstanbul’da yapılan Avrupa Yüzme Şampiyonası’nda da buradaydı ve sporcusu Metka Sparavec’in bronz madalya kazanmasına yardımcı oldu. O günden bugüne İstanbul’da nasıl değişiklikler gördüğünü sorduğumdaysa “sanki 10 yıldır bu ülkede, bu şehirde kimse uyumamış ve sürekli bir şeyler inşa etmiş hissine kapıldım” cevabını verdi.
“Kulüplere bağlı bir düzen vardı”
Türkiye Milli Takımının başına geçmeden önce burada çalışan arkadaşlarıyla konuştuğunu belirten başarılı çalıştırıcı, bugüne kadar neyi yanlış yaptığımızı sorduğumda cevabı “bir dokun bin ah işit” türündendi: “Geldiğimde gözlemlediğim problemlerden en önemlisi sistemin olmamasıydı. Asıl büyük bir sorunsa ismini vermeyeceğim ama büyük kulüplerden birinin çalıştırıcısı bana milli takımı umursamadığını, kuracağı takımın milli takımdan daha iyi olmasını arzuladığını söyledi. Bu çok büyük bir yanlış. avrupa şampiyonasında Ediz Yıldırımer’in ABD’deki koçuyla konuştum ve ona şu soruyu sordum: ‘Milli takıma çağrılan sporcunun takıma gelmememsi gibi bir şansı var mı?’ Bunun mümkün olmadığını söyledi. Ama Türkiye’de birini milli takıma çağırıyorsan, sporcuyla konuşman lazım, parasını ödemen lazım, arkasından koşturman lazım belki o zaman sporcu kısa bir süreliğine takıma katılabilir. Eğer ABD, Japonya, Avustralya ile yarışıyorsan, onlar gibi olmalısın. Sporcuların bu konuda seçim şansı olmamalı. Milli takım ülkenin en güçlü takımı olmalı.
Diğer bir problem ise milli takım sporcuları birlikte çalışmıyordu. Onları bir araya getirmek için ortak bir plan yapmamız lazımdı. Ortak plan yoksa ortak çalışma da olmaz. Fakat gördük ki kulüpler bu planların yapılmasına engel teşkil ediyor. Kulüpler sürekli yarış tarihlerini, yarışların programlarını, milli takıma seçilme kriterlerini değiştiriyorlardı. Bir standart yoktu. Bunları ortadan kaldırmak lazımdı. Hedeflerimizi belirledik. yarışma tarihlerini çıkardık ve hazırlık süreçlerini hesapladık. Sonra testler yapmaya başladık. İlk yılımda bunu gerçekleştirmemiz hiç kolay olmadı. İkinci yıl biraz daha kolaylaştı. Bu sene ise hiç sorun yaşanmadı.”
“Milli duygularını uyandırdık”
Kulüpleri ve sporcuları mevcut sistemsizliği değiştirmek konusunda ikna etme yöntemleri ise çok bilindik. Çalışmalarını etrafı camlarla kapalı olan İstanbul Teknik Üniversitesinde gerçekleştiren takım sporcularına 19 Mayıs günü camdan dışarı bakıp ne gördüklerini soran Mancevic aldığı cevap karşısında şaşırdığını belirtiyor: “Bana dışarıda bulut olmadığını ve güneşin çok yakıcı olduğunu söylediler önce. Şaşırdım. Etrafta bir sürü Türkiye bayrağı vardı ve kimse buna dikkat etmemişti. Bayrağı işaret ederek, ‘Bayrağınızı görünce ne hissediyorsunuz? Onurlanmıyor musunuz, heyecanlanmıyor musunuz, duygularınızda bir değişiklik olmuyor mu? Şimdi hayal etmeye çalışın, madalya kazandınız ve bir seremonide bayrağınız dalgalanıyor. Şimdi ne hissediyorsunuz?’ diye sordum. Kısacası sporcular milli duygularını kaybetmişler gibiydi. Hem sporcuların hem kulüplerin içlerindeki ulusal duyguları uyandırmaya çalışıyoruz. Türkiyeli olmakla onur duymanız lazım. Büyük bir tarihi var bu ülkenin.”
Milli Takımdaki antrenörler ve sporcularla ilişkisinin nasıl olduğunu sorduğumda ise röportajın gerçekleşmesinde önemli katkısı olan Milli Takımlar Teknik Kurulunda görevli Erkan Mutlu’ya dönüp gülerek “Bilmiyorum, onlara sorun” dedi ve devam etti: “Hiçbir sorunum yok. Çünkü hiçbir gizlim saklım yok. Tabi ki profesyonel bazı sırlarım var. Ama bunları da mezara götürecek değilim. Bütün bilgilerimi tüm koçlarla ve sporcularımla paylaşıyorum. Tartışmaya da açığım. Karşıdan bir soru gelmezse ben onların ne düşündüğünü bilemem. Ben buraya insanlara bir şeyler öğretmeye geldim. Sanırım onlar da bunun farkındalar ve artık bu konuda daha açığız birbirimize.”
İlk geldiği zamanla bugün arasında milli takımdaki gelişimi değerlendirmesini istediğimiz Mancevic, bilimsel çalışmalar açısından oldukça farklı bir konumda olduğumuzu belirtirken bunu yüzücülerin derecelerine bakıp görebileceğimizi de anlatıyor. Yine de fazla bir beklenti içinde girilmemesi gerektiğini söyleyerek 2 sene içinde büyük gelişmeler olmasının mümkün olmadığını ifade ediyor. Henüz iki senedir Türkiye’de olan Mancevic uluslararası bazda büyük başarılar kazanmak için istatistiklere göre 6-8 yıllık bir süre geçmesi gerektiğini belirterek, Londra’daki hedefinin öncelikle yarı final görmek olduğunu vurguluyor.
“İstanbul’da Olimpiyat Çok Anlamlı Olur”
Tabi ki kendisine Türk spor serzenişleri lügatının muhteşem iki deyişimizi sormadan olmazdı. “Türkiye’nin 3 yanı denizle kaplı ama yüzmede bir tane bile olimpiyat madalyamız yok.” ve “70 milyonluk ülkeyiz ama bir olimpiyat madalyalı yüzücümüz yok” sözlerini duyduğunda ve bunu nasıl yorumladığını sorduğumda kendine özgü bilimsel bakış açısıyla cevap verdi:
“Bu tamamen kültürel, geleneksel bir durum. Bazı ülkeler yüzme sporuna 100 yıl önce başlamıştır. (Erkan Mutlu ekliyor: Türkiye’de ayrıca çok az yüzücü var. Bunu arttırmaya çalışıyoruz.) Türkiye Avrupa’da ekonomik olarak 6. sırada, dünyada 16. sırada. Ekonomisi gelişmiş ülkelere bakarsanız hepsinin yüzmede başarılı olduğunu görürsünüz. Yüzme sporu çok pahalı bir spor. Yüzme havuzu pahalı bir şey. Futbol, basketbol, voleybol gibi günlük hayatımızda yaptığımız hareketleri tekrarladığımız bir spor değil. Her gün yüzmüyoruz ama her gün koşuyoruz.”
2020 Olimpiyat Oyunları’na İstanbul’un adaylığı hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzdaysa bunun İstanbul için de, Türkiye için de, dünya için de çok önemli bir gelişme olacağını söyleyerek, “İstanbul, Avrupa, Asya, Arap kültürlerinin, Hıristiyanlığın, Müslümanlığın birleştiği bir yer. Tam bir köprü. Hem Avrupa’da hem de Asya’da olimpiyat düzenlemek için iyi bir şans olacaktır. Bence Türkiye çok hızlı gelişen ekonomiye sahip büyük bir ülke. Bir çok büyük organizasyon burada gerçekleşebilir.” dedi.
*29 Temmuz Pazar günü 100 metre kurbağalamada yarışan Buse Günaydın ve 100 metre sırtüstünde yarışan Hazal Sarıkaya elemeleri geçemeyerek Olimpiyat Oyunları’na veda etti.
Dmitrij Mancevic kimdir?
Dmitrij Mancevic 17 mart 1959, Belarus’un başkenti Minsk doğumlu. Ritmik Jimnastik dalında Dünya ve Avrupa Şampiyonluğu bulunan Olga Mancevic’ten biri diplomat diğeri de diplomat olma yolunda adımlar atan 2 oğlu var. Oğullarından da 2 torun sahibi. Yüzme antrenörü olmadan önce Belarus Yüzme Milli Takımı’nın önemli bir parçasıyken henüz 21 yaşında bu kariyerine nokta koymuş. Bu kararı nasıl verdiğini sorduğumda, neden daha hızlı yüzmeyeyim sorusunu kendisine sorduğunu ve bu konuda araştırma yapmaya karar verdiğini söyledi. O kadar derin bir araştırmaya girmiş ki doktora tezini bu konu üzerine yazmış. Araştırmalarının sonucunda da bugün toplamda spor üzerine 33 adet basılmış makale ve kitabı bulunan Mancevic 2007’den bu yana da Maribor Üniversitesi Pedagoji Bölümünde yüzme antrenörlüğü dersleri vermeye de devam ediyor.
Sovyetler Birliği henüz dağılmamışken 1983 yılında Birliğin Yüzme Takımının bir parçasıydı. Sovyetler ile bir çok başarıya imza attıktan sonra 1991’de Slovenya Yüzme Milli Takımının başına geçerek Peter Mankoc, Metka Sparavec, Blaz Medvesek gibi dünya çapında yıldızları çalıştırdı. 2006’da bir yıl İsrail Yüzme Milli Takımını çalıştırdıktan sonra sporcularla bireysel olarak çalışmalarına devam etti ve son olarak da 2010’da Türkiye Yüzme Milli Takımı’nın başına geçti.
(Bu röportaj 30.07.2012 tarihinde HaberVesaire‘de yayınlanmıştır. Fotoğraflar Ferhat Yurdam tarafından çekilmiştir. Lütfen kaynak göstermeden kullanmayınız.)