Etiketler | "AC Milan"

“Komşu”, Jimmy


jimmy-neighbour-profilDün heyecan katsayısı had safhada olan Tottenham Hotspurs-Newcastle United maçını izledim. Oyun çok hızlıydı. En önemli sebebi de hakemin her pozisyona düdük çalmamasıydı… Darren Bent’in golüne şaşırdım. Kalecinin büyük hatası vardı. Ben topu kucakladı diye gözümü ekrandan ayırırken gol sesi geldi White Hart Lane’den… Fakat maç öncesinde saygı dolu alkış sesleri vardı tüm statta. Saygı duruşu esnasında stattaki skorbordda bir resim, Jimmy Neighbour kalbimizdesin… –“hıhı evet neighbour ingilizcede komşu demek. hıhı evet”

Sezonun başından beri Tottenham özel ilgi alanımda olduğu için, belki de artık bir Spurs taraftarı olduğum için merak ettim 11 Nisan 2009’da geçirdiği kalça kemiği değiştirme operasyonuhip replacement operation–  sırasında futbol sahalarına 58 yaşında veda eden Tottenhamlıyı. Bu kadar saygı gösterilen bir futbolcuysa bilmem(k) gerekir… Ne diyo lan bu lavuk…

Kategorisi GenelYorum (0)

“Cruyff Dönüşü”


Johan Cruyff’un Ajax’a teknik danışman olma ihtimali futbol dünyasını neden bu kadar heyecanlandırdı? (MedyaKronik/HaberVesaire/19.03.2008)

Futbola getirdiği yenilikler ve kazandırdığı yıldızlarla bir okul kabul edilen Hollanda’nın Ajax futbol kulübü, kendi liginde son şampiyonluğuna üç yıl önce ulaştı. Avrupa Kupası’nı ise son kez 13 yıl önce kaldırmıştı. Yıllar yılı ismi Hollanda futboluyla bir anılan kulüp, bu başarısız dönemi aşabilmek için yeni bir yapılanmaya gitti. 20 Şubat 2008’de, kendi altyapısından yetişen sembol ismi Johan Cruyff’a, tüm takımlardan sorumlu teknik danışman olması teklifiyle geldi.

Onun sahalara dönüşü sadece ülkesinde değil, dünya futbolseverleri için heyecan vericiydi. Birçok futbol yorumcusuna göre, 61 yaşındaki Cruyff’un sadece ismi bile uyuyan devi ayağa kaldırmak için yeterliydi. 1964’te futbola Ajax altyapısında başlayan, tek başına Hollanda futboluna sınıf atlatan, “total futbolcu” Cruyff, teknik direktörlük yaptığı dönemde de Ajax ve Barcelona’yı kupa koleksiyoncusu yapmıştı. Barcelona kulübesinde geçirdiği sekiz yılın ardından, 1996’da emekli oldu ve başka bir kulüp çalıştırmadı.

Cruyff, o tarihte Hollanda’nın De Telegraaf‘ gazetesine “Eğer benden, Ajax’ı eski günlerine döndürmem isteniyorsa bunu yaparım. Ama pek çok insan, bunu yapmak için yürüyeceğim yolu benimsemeyebilir. Zaten bu yüzden kulüp bugüne kadar benimle arasında bir mesafe bırakıyordu” diye yazdı.

Cruyff, emekliliğinin 12. yılında, doğduğu kulüpten gelen teklifi bir şartla kabul edeceğini söyledi. Henüz 16 yaşındayken “Yeni Cruyff” olarak tanıttığı bir başka Hollandalı fenomen Marco Van Basten’ı takımın başına getirmek istiyordu. Haberlere göre, veliahtını ikna etmesi kolay olmadı. 23 Şubat’ta yapılan açıklamayla Van Basten’ın takımı antrenörlüğü için dört yıllık sözleşme imzaladığını duyuruyordu. Bu gelişme, tüm gözleri, bu kez daha büyük bir heyecanla Hollanda’ya çevirdi.


Bu kadar mıydı?

İşler umulduğu gibi gitmedi; tabiri caizse futbolseverlerin heyecanı kursağında kaldı. Cruyff, Şubat ayında kendisine teklif edilen pozisyonu geri çevirdiğini 7 Mart’ta duyurdu. Görevi kabul etmek için ön şart olarak gördüğü Van Basten’la altyapı sisteminin değiştirilmesi konusunda görüş ayrılığı yaşamıştı.

De Telegraaf‘ gazetesine “Bu durum, tamamen profesyonel bir fikir ayrılığıyla ilgili. Kişisel bir sorun yok; fakat altyapıyı daha iyi noktalarda görmek isterim. Bu Ajax’a bağlı bir konu. Dikkatli değerlendirmeler yapılmalı. Bu konuda açık bir plan yaptım. Gelgelelim, bunun üzerinde çalışacak kişiler benim vizyonumu benimsemedi” dedi.
Aynı gazete Van Basten’ın şu sözlerine de yer verdi: “Cruyff’un altyapı için istedikleri, benim için çok sert ve çok hızlı. Şu andaki gidişattan memnunum. İşlerin nasıl yürüdüğünü kendim tecrübe edinmek istiyorum. Daha sonra gerekirse kendi yöntemimle en çabuk şekilde değişiklik yapmak istiyorum.”

Kuşkusuz tüm futbolseverleri, özellikle de Cruyff’u takip eden ve neler yapabileceğini bilen futbolseverleri üzen bir gelişme bu. Daha önce yazdıklarına bakılırsa Cruyff, kendisini çok arzulayan bir yapıda bile -Van Basten örneğinde olduğu gibi – ona bir direncin olacağını öngörüyordu. Dik kafalılığıyla ünlü futbol efsanesi, hayatının her döneminde kulübündeki hemen herkesle çatışmalar yaşamış, yine de genellikle kazanan futbol olmuştu.

Sarı Fare’nin sahalara bile futbol dünyasını neden bu kadar heyecanlandırdığını anlamak için neler yapabildiğine bakmak lazım.

“Sokakta oynuyorsan düşmek zordur, çünkü canın acır”

1947 doğumlu Cruyff’un yeşil sahalara adım atması, annesinin Ajax Kulübü’nün kantininde çalışması sayesinde oldu. 10 yaşındaki çelimsiz çocuk saha dışına çıkan topları topluyor, futbolcuların ayakkabılarını temizliyor, sahanın köşelerine bayrakları yerleştiriyordu. Kendisinden ne istenirse yapan bu hırçın çocuğa, yetersiz fiziği nedeniyle “top oynayamaz” damgası yapıştırılmıştı.

Genç takım çalıştırıcıları, saha kenarında kendini paralayan sıska çocuğun top oynamasına, sadece bir kez izin verdi. Cruyff, yakaladığı bu şansı 25 yıl boyunca kullandı ve karşılığını Hollanda ulusal takımını tarihinde ilk kez dünya kupası finaline taşıyarak ödedi.

İlk sözleşmesini 16 yaşında Ajax’la yaptı. Genç takım çalıştırıcısı, onu iki ayağını da kullanabilen bir oyuncu yapmaya karar verdi. Gerekli fizik antrenmanlarını yavaş ama kararlı bir şekilde yapan Cruyff sonunda iki ayağıyla da şut atabilir bir duruma geldi. A takım formasını bir yıl sonra, 1964’te giydi ve ilk maçında 3-1 yenilen Ajax’ın tek golünü attı. Ertesi gün herkesin dilinde mağlup takımın 17 yaşındaki oyuncusu vardı.

Top tekniği, sürati ve aniden hızlanmasıyla göze batan Cruyff, bu özelliklerini futbolu çocukken sokakta oynamasına bağlıyor: “Sokakta top oynuyorsan, düşmek zordur, çünkü canın acır. Bu yüzden benim gibi ufak tefek oyuncular kalıplı oyunculardan nasıl uzak duracağını öğrenir.” Cruyff, günümüz futbolunda tekniğin, fiziğin önüne çıkmasını da buna bağlıyor.

Takıma katıldığı ilk yıl Ajax şampiyonluğa ulaşamadı. Ama bunu takip eden altı sezon boyunca (1965-1971) lig şampiyonluğunu kaptırmadı. Bu dönemde Ajax dört kez Hollanda Federasyon Kupası’na uzandı. 1971-1973 yıllarında üst üste kazanılan üç Şampiyon Kulüpler Kupası, sadece kulübü değil, Sarı Fare’yi de taçlandırdı. Hollandalı, 1971 ve 1973’te Avrupa’da Yılın Futbolcusu Ödülü’nün sahibiydi.


“Franco gibi bir katilin takımında oynamam”


Ajax formasıyla çıktığı 240 maçta 190 gol atan Cruyff, 1973’te Barcelona’ya transfer oldu. Bu kararında en önemli etken, sivrilmesinde büyük pay sahibi, total futbolun (bir futbolcunun boşalttığı pozisyonunun, bir diğer takım arkadaşı tarafından doldurulması esasına dayanan oyun sistemi) yaratıcısı, vatandaşı Rinus Michels’in Katalan ekibinin teknik patronu olmasıydı. Ama İspanya’daki tercihinin Barcelona olmasının bir nedeni daha vardı. Onu almakta ısrarcı olan Real Madrid’e verdiği “Franco gibi bir katilin takımında oynamam” cevabı, henüz sahaya çıkmayan Cruyff’un Katalonya’daki destanının başlangıcıydı.

Birkaç hafta sonra Cruyff yeni takımıyla Bernabeu’da Real Madrid karşına çıktı. Barcelona, onun bir gol atıp, üç asist yaptığı maçı 5-0 kazandı. Franco’nun takımını açık farkla yenmek, Katalanları kendinden geçirdi ve Cruyff’a, kurtarıcı anlamına gelen, “El Salvador” ismini verdi. El Salvador, bu jeste lig şampiyonluğuyla cevap verdi. Cruyff, 1974’te üçüncü kez Avrupa’da yılın futbolcusu seçildi. Sıra o yaz Batı Almanya’da düzenlenecek Dünya Kupası’na gelmişti.

Unutulmaz final ve iki kaptan

Rinus Michels yönetimindeki Hollanda ulusal takımı, ilk turdan sonra sırasıyla Arjantin, Doğu Almanya ve üç kupalı Brezilya’yı gol yemeden geçip finale uzandı. Hollanda ve Batı Almanya’yı karşı karşıya getiren 1974 Dünya Kupası Finali, spor tarihinde bu iki ülkenin isminden çok, iki takımın kaptanı Johan Cruyff ve Franz Beckenbauer isimleriyle anılır.

Karşılaşmanın henüz ikinci dakikasında Hollanda, Cruyff’un yaptırdığı penaltıyı Neeskens’in gole çevirmesiyle öne geçti. Ama İngiliz golcü Gary Lineker’in dediği gibi, top döndü dolaştı ve Almanya maçı 2-1 kazandı. Beckenbauer’in “Cruyff benden daha iyi oyuncuydu ama kupayı ben kazandım” açıklamasına karşılık Hollandalı “Finali kaybetmemiz, bizi kazanandan daha ünlü yaptı” dedi.

Başarının, kazanmaya veya kaybetmeye bağlı olmaması Cruyff’un felsefesinin (ya da kimilerinin isimlendirdiği gibi “Cruyffizm”in) temelini oluşturuyor. Buna göre oyun, beraberinde onu sevmeyi ve eğlenmeyi de getirmeli: “Elbette her hafta kazanarak mutlu olamazsınız. Sezon sonunda sadece bir takım kazanır. O halde diğer takımlar nasıl iyi bir sezon geçirmiş olabilir ki? O zaman seyircinizin iyi vakit geçirmesini sağlamanız gerekir. Benim işimin parçalarından biri de orta sahanın ortasında çılgınca şeyler deneyip seyircilerin, ‘Oh, bu harika!’ demesini sağlamak. Böylece kalabalığı arkanıza alarak, sizi güzel bir oyun için desteklemesini sağlayabilirsiniz.” Futbolcu ve teknik adam Cruyff’un, içinde bulunduğu takımların göze hoş gelen oyununun nedeni bu.

1974’teki turnuvanın yıldızı, 1978’de Arjantin’de oynanan Dünya Kupası’nda ulusal takımının formasını giymeyi, “O ülkede insan hakları ihlal ediliyor, diktatörlük rejimini protesto ediyorum” diyerek reddetti. Aynı yıl Barcelona’dan ayrıldı ve futbola ara verdi. 1979’da, ekonomik nedenlerle ABD’ye gitti. Los Angeles Aztecs ve Washington Diplomats takımlarında oynadı. Suni çimden hazzetmeyen Hollandalı 1980 Kasım’ında, yedi yıl önce ayrıldığı ilk kulübüne teknik danışman olarak döndü.

FC Twente’ye karşı oynanan bir maçta Ajax 3-1 geriye düşünce Cruyff, tribündeki yerinden kalkıp, takımın teknik direktörü Leo Beenhakker’in yanına indi. Onun taktik değişiklikleriyle Ajax maçı 5-3 kazandı. Geldiğinde sekizinci sırada bulduğu takımı, 1981’de, Hollanda Ligi’ni ikinci sırada tamamladı. Cruyyf kısa sürellerle Levante ve AC Milan’da da oynadı ve 1982’de bu kez futbolcu olarak yine Ajax’a geldi.

Helmond Sport’a karşı oynanan ve farklı kazanılan maçta Cruyff futbolun kurallarını herkesten daha iyi bildiğini kanıtlarcasına, penaltı atışında topu sol tarafa pas olarak kullandı. Ne olduğunu anlayamayan rakip oyuncular şaşkınlık içindeyken, sol tarafındaki arkadaşı topu Cruyff’a geri verdi ve kalecinin açıyı kapatmak için boş bıraktığı kaleye topu gönderdi.

35 yaşını geride bırakan Sarı Fare, hızlı futbola ayak uyduramayacağını düşünenleri yanılttı. Ajax, 1982 ve 1983 sezonlarında ikisi lig şampiyonluğu olmak üzere üç kupa daha kazandı. Ama kulübü, “yaşlı” futbolcuyla sözleşmesini yenilemedi. Feyenoord’a giden Cruyff, 1984 sezonunda 33 maçta oynadı ve 11 gol attı. Sezonu iki kupayla bitirme sırası Feyenoord’a gelmişti. Bu kupalarla Ajax’tan intikamını alıp almadığını soran gazetecilere, “Böyle bir şey düşünerek alınan bu iki kupanın Feyenoord’a ihanet olacağını” söyledi. Jübilesini de bu şampiyonlukla yaptı.

“Beklemeye sabrım yok”

Futbolun hırçın karakteri, teknik direktör olarak yeni kariyerine 1986’da başladı. FIFA’nın yeniden düzenlediği, beş yıl süren koçluk lisansı eğitimine gerek duymadı. Bunu daha sonra “Beklemeye sabrım yoktu, eğer bir koçun bilmesi gereken 10 temel şey varsa, ben yedisini biliyordum” sözleriyle açıklıyor. 1986’da Ajax’ın başına geçti. O güne kadar takım çalıştırıcılarına “antrenör” diye isimlendiren kulüpte teknik direktör ünvanı, ilk defa Cruyff için kullanıldı.

Ajax’ta kaldığı kısa sürede Dennis Bergkamp, Frank Rijkaard ve Marco Van Basten gibi isimleri dünya futboluna sundu. Gençlerden oluşturduğu kadroyla iki Hollanda Kupası kazandı. Bu süre içinde lig şampiyonu olamayan Ajax’ın en büyük bahanesi Van Basten’in bileğindeki sakatlıktı. Ama inatçı teknik adam için bu durum, futbolcunun pes etmemesi ve oynamaya devam etmesiyle aşılabilirdi. Sonuç alamadığını düşünen teknik direktör en sonunda Van Basten’e sert çıktı: “Sakatlığın için sana bir sürü özgürlük tanıyorum ama karşılığında bana Avrupa ve Hollanda Kupasını getirmelisin. Ve eğer o kupaları getiremezsen seni bitiririm! Emin ol, seni yok ederim!” Ajax, 1986’da Atina’da oynanan, o zamanki ismiyle Kupa Galipleri Kupası Finali’nde Lokomotiv Leipzig’i Van Basten’in golüyle aştı. Ve Van Basten kupayı Cruyff’a götürdü.
1988’de, tıpkı futbolculuk kariyerinde olduğu gibi Ajax’tan Barcelona’ya geçti. Sekiz sezon yönettiği Barcelona’da, futbolcu olduğu dönemde yarım bıraktığı bir işi tamamlar gibi, üst üste dört sene lig şampiyonluğu, birer kez de Kral Kupası, Kupa Galipleri Kupası, Şampiyonlar Ligi Kupası ve UEFA Süper Kupası’nı kazandı.

Futbol ve sigara
Futbolculuk ve teknik direktörlük kariyerinde ağzından hiç düşürmediği sigarası yüzünden 1991’de by-pass ameliyatı geçirdi. “Hayatımın en önemli iki unsuru futbol ve sigaraydı. Biri tüm hayatımı oluştururken diğeri neredeyse onu alıyordu” diyen Cruyff, ameliyattan sonra sahaya ağzında lolipopla çıktı ve sigara karşıtı reklamlarda oynadı.

Barcelona’daki son iki sezonunda kupa kazanamadı. Kulübün yeni başkanı Josep Lluís Núñez ile anlaşamadı ve ayrıldı. 1996’dan sonra takım yönetmedi, ama gerek Hollanda futbolunun, gerek Ajax ve Barselona’nın saha dışındaki gözü oldu. Barcelona’nın, Hollanda ekolünü hâlâ devam ettirmesini başka türlü nasıl açıklayabiliriz ki?
Yıllar sonra doğduğu kulüpte karşımıza çıkan Johan Cruyff, geldiği gibi aniden ayrılarak, futbol dünyasına kendi ismiyle anılan “Cruyff Dönüşü” çalımlarından birini attı. Onun zekasına futbol arenasında tekrar tanık olmak isteyen milyonlarca sporseverin hevesi şimdilik kursağında kaldı. Umarız Sarı Fare aynı çalımı geri dönmek için de atar.


Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, İncelemeYorum (2)

Rakip Chelsea


Bu sezon tüm Avrupa’yı şaşırtan Fenerbahçe, bu maçlarda da şaşırtmaya aday. (MedyaKronik/HaberVesaire/14.03.2008)

Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali’nde eşleştiği Chelsea ile bugüne kadar hiç karşılaşmadı. Kuruluşundan bu yana maçlarını 42,055 kapasiteli Stamford Bridge’de oynayan Chelsea, 2004-2005 sezonundan itibaren bu statta oynadığı 118 maçta -ikisi Liverpool, biri Barcelona’dan olmak üzere- sadece üç mağlubiyet aldı. Bu açıdan bakıldığında Fenerbahçe’nin Londra’daki maçta işi çok zor. Az gol yeme özelliğine de sahip takım, bu yıl Premier Lig’de bu statta oynadığı maçlarda dokuz yedi. Şampiyonlar Ligi’nde grup maçlarında kendi evinde oynadığı maçlarda yediği tek gol ise Norveç ekibi Rosenborg’dan geldi. Avrupa’nın güçlü ekipleri içinde ismi çok geçmeyen bir takımdan gol yiyebilmesi, Fenerbahçe için bir umut olabilir. Fenerbahçe’nin umudunu arttıran ikinci bir neden ise, Chelsea’ye grup maçlarında gol atamayan hemen tüm takımların, bu sezon istikrarsız performans göstermesi.

Hızlı oynamak şart

Kalesinde Avrupa’nın en iyilerinden Petr Cech bulunan Chelsea’nin defasında John Terry, Ricardo Carvalho, Alex, Ashley Cole, Juliano Belletti gibi çok önemli oyuncular yer alıyor. Özellikle Terry ve Carvalho’nun uyumu takımın yediği gol sayısındaki en önemli etken. Hızlı ve oyun görüşü çok iyi olan bu ikili, birebir mücadelelerde sert ve etkili defanslarıyla rakip forvetleri yıldırıyor. Bu ikilinin karşısında ayakta kalkmak gerekecektir. Ya da akıllıca davranıp, ceza sahasına yakın bölgelerde serbest vuruş kazanılmalı. Bunu yapabilmenin ilk şartı ise hızlı oynayabilmek. En son, Vestel Manisa maçında hızlı atak yapabileceğini gösteren Fenerbahçe’nin karşısında bu sefer, 24 milyon sterlin ettiğine kendisi bile inanmayan Ganalı yıldız Michael Essien, John Obi Mikel ve son maçta Derby County’ye karşı takımının altı golünün dördünü atıp, bu sezonki en yüksek performansına ulaşan Frank Lampard var. Aurelio, Selçuk, Uğur Boral’lı orta sahanın bu isimler karşısında hataya düşmeleri çok ağır cezalandırılabilir.

Destekçi forvetlere dikkat

Forvet hattında Fildişi Sahilli, “Kara İnci”’ Didier Drogba, Ukraynalı Shevchenko ve eski bir Fenerbahçeli olan Nicolas Anelka var. Oynaması durumunda Drogba’nın karşısında ayakta dimdik durabilmek gerekecek. Dünyanın, fizik kuvvetini en iyi kullanan golcülerden Drogba, uzaktan, sert ve beklenmedik şutlarıyla Volkan’ı avlayabilir. Sevilla maçından sonra bunu deneyeceklerinden şüpheniz olmasın. Topla hareketli ve hızlı olan diğer iki forvet iiçin büyük boşluklar bırakmak da golle cezalandırılacaktır. Anelka’nın bu konuda neler yapabileceğini çok iyi biliyoruz. Shevchenko’nun ise Fenerbahçe’ye karşı Milan’da oynadığı maçları hatırlamak yeterli. En tehlikeli atak organizasyonlarını kanatlardan, destekçi forvetleriyle geliştiren Chelsea’de Joe Cole, Salomon Kalou ve bu sezon iyi bir çıkış yakalayan Shaun Wright Phillips’e dikkat edilmeli. Gökhan Gönül ve Vederson’un Sevilla maçlarındaki performansları bu konuda bizi olumlu düşüncelere itiyor. Roberto Carlos oynarsa, sol kanatta daha güvenli durabilir Fenerbahçe. Ayrıca kanatlardan gelişecek hızlı ataklarda ön direğe kesilecek sert ortalarda, Edu’ya dikkat!Bu sezonki performansıyla tüm Avrupa’yı şaşırtan Fenerbahçe, bu maçlarda da şaşırtmaya aday. Ümitlenecek çok şeyleri var. Güzel ve ayağa top oynamaları takımın artısı iken yavaş oynamaları dezavantaj.

Beşiktaş’ın 2003’te Stamford Bridge’de Sergen’in attığı gollerle kazandığı maç, Chelsea’nin üzerinde hâlâ geçerli bir baskı oluşturma ihtimalini de göz ardı etmemek lazım. İlginç bir tesadüfle Chelsea de, tıpkı Sevilla gibi 1905’te kurulmuş. Fenerbahçe’nin bu yılda kurulup, Avrupa’da kupa kazanan ekiplere karşı bir üstünlük sağladığını düşünürsek, bu takımlarla aynı kadere sahip olan Chelsea’yi yenmek çok da uzakta görünmüyor. Bol şans Fenerbahçe.

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, 2007/08, Chelsea, Dünyadan Futbol, Erkekler Şampiyonlar Ligi, Fenerbahçe, İnceleme, İngiltere Ligleri, Premier Lig, Şampiyonlar Ligi, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden FutbolYorum (0)


Takip et // Follow

Açık Radyo – Efektifpas

15 günde bir her pazartesi 19.30'da, 94.9 Açık Radyo'dayız. Duyurularımızı takip etmek için Twitter hesabımızı takip edebilirsiniz...

RadyoEfektifpas

Programlarımızın tüm podcast kayıtları online olarak bulunmasa da dinlemek isteyenler için bir kaç adet program mevcut

‘Salvador’ Guti

Johan Cruyff

Arşivler

Bülent Korkmaz – 3

Tottenham Hotspurs

Nazım Hikmet Ran

HaberVesaire Spor

Video Bug Report

Açılmayan bir video varsa resme tıkla, videonun linkini yolla Teşekkürler...

Facebook Hayran Sayfası

Ocak 2025
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031