Eklendigi tarih 04 Eylül 2008. Etiketler: Aston Villa, Banik Ostrava, Baros, Baros 15 numara, Baros'un forma numarası, Beşiktaş, Çek Cumhuriyeti, çek golcü, cumhuriyet spor eki, Euro 2004, EURO 2004 gol kralı, FA Cup, Fernando Meira, Galatasaray, gol, Gol kralı, golcü, Harry Kewell, John Carew, Kewell, Liverpool, Meira, Milan Baros, Nwankwo Kanu, Olympic Lyon, Portsmouth
G.Saray, Kewell ve Meira’dan sonra dünyaca ünlü Çek yıldız Milan Baros’u da renklerine bağlayarak ses getirdi. Daha 27 yaşında olan Baros, kariyeri başarılarla dolu bir futbolcu. Çek Cumhuriyeti Ulusal Takımı’nın da önemli oyuncularından olan Baros, ülkesinde ‘Ostrava’nın Maradona’sı’ lakabıyla anılıyor. (Volkan Ağır-Cumhuriyet Spor Eki Sayı:110 02.09.2008 )
Çek Cumhuriyeti’nin Vigantice bölgesinde 28 Ekim 1981’de dünyaya geldi Milan Baros… Roman kökenli futbolcu, 1998’de futbol hayatına Banik Ostarava’da (Çek Cum.) başladı. Formasını 3.5 yıl giydiği bu takımda 76 maçta 23 gol atan Baros, 2001’de 5 milyon 300 bin Avro karşılığında Liverpool’a transfer oldu. 5 numaralı formayı sırtına geçiren Milan Baros, 2002-03 sezonunda 12 gol kaydetti. 2003-04 sezonunda ise Blackburn Rovers’la deplasmanda yapılan maçta ayak bileği kırılınca yeşil sahalardan 6 ay uzak kaldı.
Portekiz’de düzenlenen Euro 2004, Milan Baros için adeta yeniden doğuş oldu. Geçirdiği ağır sakatlığa karşın ulusal formayla yeniden vitrine çıkan Baros, şampiyonada 5 gol atarak ‘altın ayakkabı’ ödülünü aldı.
Bir sonraki sezon Michael Owen ve Emile Heskey’nin satılıp Djibril Cisse de ağır bir sakatlık geçirince, Rafael Benitez’in en önemli kozu haline geldi ve sezonu 13 golle noktaladı. 2005’te İstanbul’daki Şampiyonlar Ligi finalinde maçın başlama vuruşunu Harry Kewell’la yapan Baros, kupanın kazanılmasında da önemli rol oynadı.
Takımda huzursuz olduğu İngiliz basını tarafından sıkça dile getirilen Milan Baros, 2005’in Ağustos’unda Aston Villa’ya transfer oldu. Bu takımdaki ilk sezonunda 25 lig maçında 8 gol atan Milan Baros; FA Cup’ta 3, Lig Kupası’nda da 1 gol kaydetti. Aston Villa’da 10 numaralı formayı giyen Baros, beklenileni veremeyince taraftarlarca ‘istenmeyen adam’ ilan edildi. 2005-06 sezonuna ‘mutsuz’ giren Çek yıldız, ocak ayı transfer döneminde bir ara Beşiktaş forması da giyen Norveçli yıldız John Carew’le takas edilerek O.Lyon’a geçti. Baros, Aston Villa kariyerini 51 maçtaki 14 golle tamamladı.
Milan Baros, O.Lyon’da oynadığı futboldan çok karıştığı ‘skandal’larla anıldı. O.Lyon’un Rennes’le 18 Nisan 2007’de yaptığı maçta Kamerun doğumlu Stephene Mbia’ya ‘ırkçı’ davranışlarda bulunmakla suçlanan Baros, uzun süre Fransız basınının gündemini işgal etti.
Hız tutkusu da olan Çek futbolcu, Ferrari F430’la Fransa’da hız limiti 130 km. olan otobanda 271 km.’yle (hız rekoru)polis radarına yakalandı. Fransız polisince gözaltına alınan Milan Baros, taksiyle Lyon’a geri gönderilirken arabasına ve ehliyetine de el konuldu.
Baros, 27 Ocak 2008’de ‘ sansasyonel’ O.Lyon kariyerine Premier Lig ekiplerinden Portsmouth’a kiralanarak ara verdi. Sezon sonuna dek Portsmouth formasıyla 16 maça çıkan Milan Baros, hiç gol atamamasına karşın bu takımın Nijeryalı oyuncusu Nwankwo Kanu’yla iyi bir ikili olmuştu. Sonuçta da 2008 İngiltere Federasyon Kupası (FA Cup), bu ikilinin katkısıyla Portsmouth’a geldi.
Çek oyuncunun oynadığı takımlarda 15 golü geçememiş olması akıllarda soru işaretleri yaratabilir. Ancak Baros daha 27 yaşında ve G.Saray’da uzun yıllar forma giyebilecek bir yıldız. Hızıyla rahatlıkla adam geçebiliyor ve savaşan bir yapısı var.
Baros, Liverpool’da 5, Aston Villa’da 10, Olympic Lyon’da 7, Portsmouth’ta da 9 numaralı formaları giymişti. Galatasaray’da gol kralı olduğu Euro 2004’te giydiği 15 numarayla mücadele edecek Baros, Kewell gibi forma numarasının uğruna inanıyor.
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 17 Haziran 2008. Etiketler: A Milli Takım, Euro 2004, Euro 2008, Fatih Terim, FIFA, Karel Brückner, Teknik direktör, Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçı, UEFA
İki teknik direktörün, “kazanan” Fatih Terim ile “kaybeden” Karel Brückner’in basın toplantıları aynı saatlerde yapıldı. Kazananın neyi bilmediği de işte burda belli oldu. (MedyaKronik)
Fatih Terim basını toplantıya, azarlamak için davet etmiş gibi görünüyordu. Geriden gelip, biraz da şansla, iki maç kazanmış olan tek takım olmanın gururuyla, “Mucizeler zaman alır” manşetini attı önce. Ardından da sanki bunu gerçekten bilinçli yapıyormuş gibi, “İşinizi biraz zora sokuyoruz, yazılarınızı son 15 dakika yırtmak zorunda kalıyorsunuz ” diyerek zaman zaman kendisini dinleyenlere “latifelerde” bulundu. Tavırları mesafeli, ama çoğu zaman soğuk ve sertti. Masaya yumruğunu vurarak koşuştu zaman zaman.
Acaba kaybetseydik böyle bir toplantı düzenleyecek miydi? Kazanırken bile bu tavrı sergileyen futbol adamı, turnuvaya veda toplantısında basına nasıl davranacaktı?
Aynı saatlerde, benzer bir toplantıda mikrofonların arkasına geçen Çek Teknik Direktör Karel Brückner’in, gülümser bir ifadeyle sarf ettiği sözlerine kulak verelim:
“Futbol çok güzel bir oyun ama insafsız. Acı veren yenilgiler ve harika zaferler birbirine aittir. Futbol bu iki şey olmadan yaşayamaz. Bu karmaşık durum, sadece bu oyuna özgü bir durum ve bu durumdan fazlasıyla mutluluk duyuyorum, çünkü insanların bu oyuna duygularını katabilmesinin tek yolu bu.”
Karel Brückner bu toplantıda, milli takımdaki görevini bıraktığını duyurdu. Basın mensupları teknik adamı, alkışlarla uğurladı. Bu alışılmadık uğurlamayı fazlasıyla hak ediyordu. Ümit milli seviyesinden başlayarak, tam 10 yıldır ulusal takımın başındaydı. “Çek ekolü”nü ayağa kaldırdı. 2004 Avrupa Şampiyonası’nın en iyi oynayan takımını yarattı ve kupanın şampiyonuna yenilerek elendi. Euro 2008 elemelerine, Almanya’nın bulunduğu grubun yenilgisiz birincisiydi ve bu takımı iki maçta da yenmeyi başardı.
Gelgelelim Fatih Terim “Kaybetseydik darağaçları kurulur, oyuncularımızla birlikte orada asılabilirdik” diyordu. Büyük ihtimalle tüm basın da buna hazırlanıyordu gerçekten. Ama kazandıktan sonra da eleştirilmek, gerekirse “darağacına asılabilmek”, o koltuğun ve futbolun bir gereği değil mi?
İki basın toplantısı bize iki teknik diretörün değil, iki anlayışın farkını öğretiyor. Kaybeden, futbolun güzel bir oyun olduğunu, kayıplar ve zaferlerin birbirine ait olup bu ikisi olmadan futboldan bahsedilemeyeceğini ve kaybetmenin de kazanmak kadar değerli olduğunu söylüyor. Kazanan, “Mucizeler zaman alır” diyor. Takımı 2-0 gerideyken rakibin direkten dönen topunu ya da dünyanın en formda kalecesi Cech’in elinden topu kaydırmasını kendi hakkımıymış görerek “mucizeci”liğe soyunuyor.
Bu ülkeye en büyük sevinçleri, ilkleri yaşatan Fatih Terim’dir kuşkusuz. Ben de bir “Fatih Terim’ciyim” diyebilirim rahatlıkla, çünkü onun sayesinde Avrupa Kupası mutluluğunu yaşayabilmiş bir taraftarım. Ama bu kadarı gerçekten çok fazla. Kazansa da çok itici. Bırak biz seni kahraman ilan edelim Fatih Hocam, zaten kahraman yaratmaya müsait bir ülkeyiz.
Futbol dünyası, iki teknik adamı ve iki basın toplantısını unutmayacaktır. Sarf edilen sözler, kariyerini daha büyük başarılarla donatmayı hedefleyen Fatih Terim’in CV’sinde
hiç de azımsanmayacak büyüklükte puntolarla yazılacak. Çek meslektaşı Karel Brückner’ın veda sözlerini ise, FIFA veya UEFA’nın hazırladığı bir kitabın önsözünde göreceğiz.
Kategorisi Genel