Eklendigi tarih 14 Aralık 2008. Etiketler: Aaron Lennon, Cristiano Ronaldo, Darren Bent, Darren Fletcher, David Bentley, Didier Zokora, Dimitar Berbatov, Fraizer Campbell, Fulham, Giovani Dos Santos, Harry Redknapp, Jermaine Jenas, Jonathan Woodgate, Liverpool, Luka Modric, Manchester United, Michael Carrick, Paul Scholes, Premier Lig, Roman Pavlyuchenko, Ryan Giggs, Tottenham, Tottenham Hotspurs, tottenham-manchester maçı, Vedran Corluka, Wayne Rooney
Son Tottenham yazımı 30 Ekim’de yazmışım.. Ben zamana yenilirken, beyaz-lacili takımım sadece iki kez yenildi.. İkisi de bence biraz süpriz sonuçlardı. Fulham’ın çok iyi oyunculara sahip değil ama iyi bir uyum içinde. Andrew Johnson da zaten tek yıldızları olarak göze çarpıyor ki Spurs’ü 2-1 yendikleri maçta da bir golü var. Everton’sa Spurs’ten daha oturmuş bir takım ama yine de evinde yenilmemesi gerektiğini düşünüyordum. Neyse bazen keybetmek güzeldir, kazanmanın kıymetini daha anlamak için..
Liverpool’u lig maçında son dakika golüyle yendiğimiz maçı izleyemedim ama hafta içi oynadığımız Lig Kupası mücadelesi, son günlerde izlediğim en eğlenceli maçlardan biri oldu. Bu kupanın hakkını pek vermeyen büyük kulüplerden Liverpool’un yedek ağırlıklı kadroyla çıktığı maçlardandı. Rafa Benitez için gençlerini sahada görmek iyi olabilir tabi ama bu takımlar böyle yaparak taraftarlarına yazık ediyor biraz.
Fraizer Campbell’ın efsaneleştiği maçta iki golü bir de asisti falan vardı. Tamamen gidişata damgasını vuran adam oydu. Tabi Liverpool defansının hataları da sağolsun.. Tottenham Manchester’dan kiraladığı bu çocuğu takımda tutmalı. Hem altyapısı sağlam hem de çağdaş futbolun gerektirdiği hücum oyuncusunun özelliklerine sahip. Forvet sıkıntısı çeken takımda gezici (all-rounder) tipinde oynayabilecek yek pare şahsiyet.
Premier Lig maçı izlemeye hasret kalmışım. Bunu bugün anladım.. Aman ki heyecan dolu son dakikalarda gol olmadı da lig’in dört büyüğüne çelme takmayı başardı “sıcak mahmuzlar” -HotSpurs-
Manchester United maçı benim için, muhtemelen Redknapp için de çok önemli, çok kilit bir maçtı. Avrupa’nın en iyi futbolcusu takımdaydı elbette ama ilk 11’in bir hayli eksik olduğunu belirtelim. Orta sahada Scholes olmadığı zaman takımın pas hızı, oyunu yönlendirme gücü ve dikine oyundan yoksun kalıyorlar. Carrick ve Fletcher yardımcı oyuncu rolünde iyiler ama her filmde en az bir baş rol oyuncusu bulunur. Bu sefer kenarda oturuyordu Scholes. Rooney’siz sahaya çıkan kırmızılarda Giggs ve Scholes neden kenardaydı ben anlamadım. Harry Redknapp ManU’nun sahaya Rooney’siz çıkmasına verdiği esprili cevap da her daim hatırlanmalı: “Ufak tefek Tevez adında bir Arjantinli oynayacakmış onun yerine. Sanırım sahaya Rooney yerine bu adamla çıkmaları dünyanın sonu değil..” Ne tonton adam şu Redknapp..
Woodgate sahalara çabuk döner umuyoruz ki ama sakatlanıp oyundan çıkması takım adına bu maçlık iyi oldu. Kalın ve kısmen yavaş Corluka yerine hızlı,çarpışan, kolay geçit vermeyen Zokora’nın Ronaldo’yu savunması atak gücü portekizliye bağlı olan ManU’yu durdurma açısından kolaylaştı. Defansın göbeğinde yer alan Dawson da takımın savunma gücündeki en önemli adam oldu bu maçta..
BBC, “Kararlı-Azimli Tottenham ManU’yu durdurdu”, diye manşet atmış.. Orta sahada Manchester’dan daha etkindiler. Lennon takımı çok iyi sürüklüyor. Müthiş hızlı bir oyuncu, top hakimiyeti,tekniği çok iyi.. Son vuruşlarda biraz daha iyi olsa çok daha iyi yerlere gelir. Maç boyu Manchester Utd’nin tıfıl sağ beki Rafael Lennon’la çok iyi boğuştu…
Diğer kanatta oynayan yakışıklı David Bentley’nin tarafından fazla bindirme olmadı bugün. En azından göze batan bir pozisyon gelişmedi o bölgeden. Ama uzakça bir mesafeden serbest vuruştan kaleye gönderdiği top enfesti.. Van der sar da aynı enfeslikte topu kornere tokatladı.
Cruyff’a benzediği için yeteneği abartılan Modric’in Premier Lig’de tutunması için çok fazla çalışması gerektiğini bu maçta ben gördüm. Ama Harry’cim göremedi. Gitti takımın kaptanı, orta sahayı toparlayan adam Jenas’a maçın son yarım saatinde top oynamayı yasak etti. Aynı bölgede oynayabilen özkaynak O’Hara o dakikalar için en doğru tercihti ama çıkan oyuncu Modric olmalıydı. Henüz ne lige ne de takıma alışamamış.. Rio Ferdinand’ın yanında ufak kaldığı gibi üflediğin zaman uçuyor. Maç boyu tek hareketi 70 civarı kaleye attığı şut idi. Modric kenara gelseydi, bu maçı kazanma şansımız daha fazla olurdu.
Şansımız artardı çünkü, oyuna takımın esas forveti girmişti. Jenas’la uyumunun daha iyi olduğunu düşündüğüm Darren Bent, Modric’ten pek beslenemedi. Sonuç olarak oyuna pek fazla ısınamayınca varlık da gösteremedi. Pavlyuchenko tabi ki çok kaliteli bir oyuncu ama bu takımın hücumcusu Darren Bent’tir.
Telegraph da; “Berbatov Tottenham taraftarlarının yuhalamalarına sessiz kaldı” şeklinde atmış manşetini. Koca maçı tek adama indirgeyerek yoruma açmışlar. Güzel oyunu gölgede bırakan bir başlık. Ama maçın en ilgi çeken anlarıydı topun Berbatov’la buluştuğu saniyelerde tribünlerden gelen “booooooo” sesleri. Liverpool maçında Robbie Keane’e daha bir edepli davranmışlar. Bağırlarına basmışlar İrlandalıyı. Heralde transferin son dakikasında gitmiş olmasını içerlemiş Londralılar…
Güzel futbol ve güzel bir sonuçla üst sıralara doğru yürüyüşünü devam ettirdi “zambak beyazı” renkli takımım! Fakat bu takımın hücumcularını daha iyi kullanması gerek. Forvette Bent’in hemen arkasında Bentley’i kullanılırsa bu adamın uzaktan attığı mermi gibi şutlardan daha çok yararlanılır. Lennon ve Dos Santos (Gio sakat olmasa mesela) kanatları değişimli,dönüşümlü kullanarak atak bindirmeleri yaparak çok büyük tehlikeler yaratabilir. Jenas ve Zokora ortada sigorta! Beklerde Ekotto ve Corluka mevcutların en iyileri.. Tandemde ise Woodgate ve Dawson harika ikili! Kaleci Gomes dengesini bulursa bu takım ligi çok rahat ilk 10’da bitirir.
Yakında: Tottenham Hotspurs’ün 126 yıllık tarihi..
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 19 Eylül 2008. Etiketler: Aaron Lennon, arsenal, Aston Villa, Darren Bent, David Beckham, David Bentley, Dos Santos, For Whom The Bell Tolls, Fraizer Campbell, Galatasaray, juande Ramos, Luka Modric, Pavlyuche, Roman Pavlyuchenko, Tottenham, Tottenham Hotspurs, Vedran Corluka, White Hart Lane, Wigan, Wisla Krakow, Yeni Beckham
Bilemiyorum nereden ama bir yerlerden bir şekilde Tottenham’a kanım ısındı bir iki senedir. Aslında ezeli rakipleri Arsenal’i daha çok severim. Belki de hediye gelen Spurs formasından kaynaklanıyordur. Bilemedim bir an…
Geçen seneden beri daha bir bilinçle takipteyim bu takımı. Bu sene daha önce de belirttiğim gibi transfer sezonunun “anadolu takımı” gibiydiler. 14-18 arası oyuncuyu gönderip 10’a yakın futbolcu kattılar kadrolarına. Kattıkları da birbirinden yıldız oyuncular. Dos Santos, Modric, Pavlyuchenko vs. Ancak demiştim ki bu takımın daha iyi olabilmesi için birbirine alışması kadronun beraber oynaması gerekiyor. Ama kime? =)
Son Wisla Krakow maçına göz attım Spurs’un. Beklenen olmuş ve üst bitmişti maç kazanmışlar da buraya kadar hiç bir sorun yok. Ancak maçın özetlerini iki farklı kaynaktan okuyunca görüyorum ki Ramos hala ilk 11’ini arıyor ama bulamıyor. Bunu bir an önce çözmesi gerek.
Krakow maçına çıkan ilk 11’deki 5 oyuncu son Aston Villa maçında ilk 11’de başlamamış. Bunlardan 3’ü Villa maçında oyuna sonradan girmiş ama diğer ikisi kadroda bile değillerdi yanılmıyorsam. Luka Modric’in sakatlığını ve Vedran Corluka ile Pavlyuchenko’nun daha önce avrupa kupası maçı oynadığı için bu maçta forma giyememiş olmalarını anlayabilirim. Ancak bu üçü dışındaki 8 oyuncu neden aynı değil bunu anlayamadım. Bir takım yaratılmak isteniyorsa sürekli aynı ilk 11 üstünde ısrar edilmeli. Galatasaray’ın da yaşadığı bir problem bu.
Kadrodaki değişikliklerden en çok Bentley’nin esas yeri olan sağ açıkta oynatılması doğru bir hamle olarak yorumlanmış İngiliz basınınca. Yeni Beckham denilen bir oyuncunun yeri başka bir pozisyon olabilir mi? Bentley ilk 11’de başladığı maçta iyi pozisyonlar üretip, sonra Lennon’un ortasında topu tamamlayıp golünü de atmış 33. dakikada. İyi de 67 saniye sonra nasıl yemişler o golü. Hemen anlatayım. Eğer bir defans bloğu sürekli değişirse çok güzel pozisyon hatası yapılır ve ofsayt bozulur. Üstelik rakip cezas sahası etrafında paslaşırken yapılırsa bu hata 6.7 saniye sonra bile gol yersin, buna mahkumsun.
Neyse ki Darren Bent 73’te “süpriz” Fraizer Campbell’in ortasına kafayı vurmuş da Tottenham’ın da Ramos’un da omuzlarındaki yükü biraz hafifletmiş oldu. Yoksa White Hart Lane’de maç öncesi, maç arası çalınacak şarkı “For Whom The Bell Tolls” olabilirdi.
Pazar günü Wigan’la karşılacak Tottenham için Juande Ramos’un çözüm üretmesi zorunlu. Öncelikle defans dörtlüsünü bozmaması gerek. Orta sahadaki en az iki oyuncunun banko olması, diğer ikiliyi de rotasyon yaparak formda tutması gerek. Pavlyuchenko’nun tek eksiği lige uyum sağlayamamış olması. Onun destekçisi Darren Bent olacak gibi. Zira Ramos çift forveti sevdiği gibi, Bent 5 resmi maça da ilk 11′de başlayabilen yegane oyunculardan. Bu oyuncuların sayısı ne zaman artar, Tottenham da o zaman üst sıralara atlar.
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 16 Eylül 2008. Etiketler: arsenal, Aston Villa, Cesar Sanchez, Chelsea, cruyff, David Bentley, Dimitar Berbatov, Fraizer Campbell, Giovanni dos Santos, Heurelho Gomes, Jermaine Jenas, juande Ramos, Liverpool, Luka Modric, Manchester United, messi, Pavlyuchenko, Premier League, Premier Lig, Robbie Keane, Roman Pavlyuchenko, Tottenham, Tottenham Hotspurs, transfermarkt, transfermarkt.de, UEFA Kupası, Vedran Corluka
Bu yılın en flaş transferlerine imza atan takımlardan biri. Sadece aldıklarıyla da değil, takımdan gönderdikleriyle de öyle. Uzun yıllardır bu takımla bütünleşmiş ve takımı sırtlayıp kaptanlığını yapmış Robbie Keane ve gol yükünü çeken diğer isim modern pivot santrafor Dimitar Berbatov’la yollar ayrıldı. Sürekli oynayan bu oyuncuların takımdan gitmesi ne kadar kötüyse gitmemesi de işten bile değildi. Dile kolay Keane için Liverpool 24 Milyon, Berbatov için de 38 Milyon Euro önerdi Manchester United. Transferin son saatinde de olsa gitmelerine izin verildi. Gitmelerine izin verilmedi diye sürekli mutsuz olan iki golcünün olmasındansa yeniden yapılanmaya gitmeyi tercih etmek mantıklı yoldu.
Çift UEFA Kupalı Juande Ramos’un teknik direkörlüğe getirilmesinden bu yana takımın havasında, oyun yapısında bir değişiklik olacağı belliydi. Başarılara alışmış bir hoca, başarılar kazanmış sistemiyle takımın başına getirilmişti. Gelir gelmez de farkını öyle bir belli etti ki gol sayısındaki artma bile bunu göstermeye yeterli olabilir. Ancak o somut bir şeylerle başarısını kanıtlamaya alışkın olduğundan Arsenal ve Chelsea gibi güçlü takımları sırayla mağlup edip Lig Kupasını kaldırdı.
Geldiğinde tek galibiyeti olan takıma 10 galibiyet daha kazandırdı. 27 maçta 10 galibiyet tatmin edici gözükmese de, 4-0 dan 4-4’e çevrilen Chelsea maçı ve ezeli rakipleri Arsenal’i 5-1 yenmeleri geçtiğimiz sezon için iyi sonuçlardı. Lig Kupasıyla da kitabını yazdığı UEFA Kupası’na gidişin garantilenmiş olması ligdeki 11. liği göz ardı ettirdi.
Yeni sezona da genç ve parlamaya müsait yetenekleri transfer ederek girdiler. Gidenlerin yerlerine transfer edilen oyuncular hem fizik hem de oyun stili açısından birbirine yakın isimler. Pavlyuchenko, Berbatov’un yerine alınabilecek en iyi futbolcu. Keane’in yerine Bentley uygun bir seçenek. Kanatta olduğu kadar destekçi forvet olarak da uygun bir oyun yapısı var. Dos Santos kariyeri açısından harika bir transfer yaptı. Barcelona’da Messi’nin yedeği olmaktansa burada Ramos’un elinde parlamaya çok müsait. Luka Modric, Cruyff’un klonu gibi. Takımın oyun kurucu eksiğini iyi kapatacak. Ama güçlenmesi gerek lakin daha son maçta sakatlanıp yerini Jenas’a bıraktı. Corluka Premier Lig’e alışkın bir oyuncu ve sağlam oyunu tercih ediyor. Cesar Sanchez tecrübeli, Heurelho Gomes ise yan toplarda muhteşem olduğu kadar normal toplarda da iyileşirse gol yemesi zor olan bir kaleci. Defansla uyumunun da iyi olması gerek tabi ki… Fraizer Campbell ise ManU’dan kiralanan süpriz bir yetenek…
Peki Tottenham yeni ve yıldız transferlerine karşın neden hala bir galibiyet alamadı. Sebep çok açık: İstikrar. Sayılarla konuyu biraz daha açalım. Tottenham bir önceki sezonki kadrosundan, transfermarkt.de sayfasına göre 14, wikipedia’ya göre 18 oyuncusunu takımdan gönderdi. Giden oyunculardan 8’i sürekli forma şansı bulan, bunlardan 5-6 tanesi de ilk 11’in değişmez oyuncularındandı. İlerideki Berbatov, Keane ve Aaron Lennon üçlüsü bu sene bozuldu. Takımdan ayrılan ikili geçen sezon toplam 46 gol atmışlar. Görüldüğü üzere takım için büyük bir kayıp. Artık takım gol yollarında alışık olduğu varyasyonlardan mahrum. Gelen oyunculardan 8’inden 5’i lige ilk defa adım atıyor. 4’ü ise son Aston Villa maçında ilk 11’de başladıi. 2 yeni oyuncu da maça sonradan dahil oldu.
Yukarıda saydığım küçük ayrıntılar aslında küçük gibi gözüken büyük dezavantajlar. Henüz birbirine alışmamış, ilk defa yeni bir ligde oynayacak genç oyuncuları hemen sahaya sürmek bir risktir. Ancak gelecekte çok önemli başarıların temeli olması kuvvetle muhtemeldir. Tottenham’ın yeni kadrosunu oluşturacak bu isimlerin öncelikle birbirlerine uyum sağlamaları gerekecek. Bu 8 yeni oyuncunun lig maçlarında bir anda ilk 11’de yer bulması oynanan 4 maçta puan kayıplarının en büyük nedeni.
Ama şimdiye dek 4 maçtaki tek puanını Chelsea’ye karşı alınmış olması ümit verici. Önümüzdeki 5 hafta kısmen daha zayıf rakiplerle karşılaşak olmaları fikstür avantajı olarak gözükmekte bunu iyi değerlendirip takımın birbirine uyumunu iyi sağlamalı Ramos. Arsenal maçına kadar takım kendini toparlamazsa bu sezon Spurs için sıkıntılı geçecek gibi gözüküyor.
Kategorisi Genel