Etiketler | "sokak futbolu"

2 YILLIK VOLE


Futbol,hayatımda çok büyük bir yer kaplıyor. Hayatımdaki bir çok şeyin ne anlama geldiğini bu spor sayesinde öğrendim. Albert Camus ne diyor; “Ahlaka dair ne varsa bunu futbola borçluyum!”. Bu oyun sayesinde çok arkadaş edindim, çokça kez kendimi “birilerine” –ettirmem de çok gerekliymiş gibi – kabul ettirdim. Ancak bu oyun çerçevesinde gelişen olaylar nedeniyle dışlandım da.

Bir gün “mahallemizin”, aslında sitede oturuyoruz ama mahalle her zaman daha sıcak bir kelime, ağabeyleri önderliğinde yine bir maça gitmiştik. Bu ağabeylerden biri, 5 bilemedin 6 kardeş. Her maça da en küçük erkek kardeşini getirirdi. Aslında severdim ve sevilirdim onlar tarafından. Fakat bir gün bir maçta olan oldu.

Sadece gol atanların öne çıkarıldığı spor medyası etkisinde kalan biz küçük çocuklar haklı olarak en popüler olabilme isteğiyle kaleciye geçmek istemezdik. Ama futbolun “adaleti” sayesinde herkes kaleye geçerdi. Kaleye geçme sırası bendeydi. Defansif yapım sayesinde pek de kolay gol yemezdim. Oyun içinde kalede geçirdiğim süre içerisinde kalenin arkasında 5 kardeşi olan ağabeyin küçük numarası arkamda duruyordu. Eğlenmek, dikkatimi dağıtmak amacıyla da bana laf atıp duruyordu. Küçükken sinirli bir yapım vardı. Daha az sabırlıydım. Buna rağmen bir kaç kez uyardım ufaklığı. Dinlemedi. Ben de konuşacağına, ağlasın düşüncesiyle beni sinir eden çok kişiye yaptığım gibi kaval kemiğine tekme atmak istedim. Ancak o sırada hem beni, hem de çocuğu geriye doğru çektiler. Ben ayağını hedef almışken ikimizin de açısı genişlediği için hızlıca savurduğum ayağım çocuğun gözüne geldi. Ortamdan çabucak uzaklaştırıldım.

Evime doğru tabanları yağladığım sırada arkamdan “Sakın inme lan aşağı! Seni görürsem öldürürüm!” tehditlerini duyuyordum. Aslında rahat bıraksalar tek bir tekmeyle bitebilecek bir münakaşa, bir çocuğu kör bırakabilme ihtimaline dönüşmüştü. Bir şekilde haklıyken haksız duruma düşmüştüm bence. Haksızlığımın üstüne, gözünü morarttığım çocuk da mahallenin popüler ağabeylerinden birinin kardeşiydi. Bunun onlara getirdiği güç ve herkesin potansiyel olarak güçlünün-popülerin arkasında olma arzusu ve bu yüzden dışlanma korkusu nedeniyle üzerimde büyük bir korku oluşmuştu. Ya dışarı çıkarsam ve beni gerçekten döverlerse diye düşünmekten alamıyordum kendimi.

Bu korku yüzünden ben 2 yıl boyunca evden dışarı çıkıp kendi mahallemde bulunamadım. Çıkarsam da başka mahallelerdeki okul arkadaşlarımla buluşuyordum. Çıkmadığım dönemlerde de internetin yeni nimetlerinden olan internet üzerinden oyunlar oynuyordum.

Karşılıklı bir dışlama yaşadık iki yıl boyunca. Haksız bırakıldığım için onlarla konuşmadım. Ayrıca “ya çocuğun gözüne bir şey olmuşsa” endişesiyle onlardan hep kaçtım. Onları gördüğümde de beni dövebilecekleri ihtimali, beni görmek istememeleri kendimi istenmeyen adam olarak hissettirdi. Fena bir dışlanmışlıktı. Ama öğrendim ki, bir hareket yapıyorsan bunun sonu kestiremeyebileceğin bir yöne gidebilir. Bu yüzden bir adım atmadan önce bin kere düşünmek gerek.

Kategorisi GenelYorum (0)

Futbol neden sadece futbol değil?


“The Power of the Game” filmi için Simon Kuper’in kült eseri “Futbol asla sadece futbol değildir”in beyazperdedeki yansıması diyebiliriz. Bir oyunun, hayatımızda nelerle oynadığını yedi ülkeden örneklerle anlatan belgesel, klasik olmaya aday. (MedyaKronik/HaberVesaire/24.04.2008)

The Power of the Game 2010 Dünya Kupası’nın ev sahibi Güney Afrika’yla başlıyor. Bu turnuvayı görmeden ölmeyeceğine inandığım 89 yaşındaki Nelson Mandela’dan başlayarak ülke çapında, tüm kurumlarıyla giriştiği hazırlık çalışmalarına tanık oluyor. Dünya Kupası organizasyonuyla birlikte, ülkedeki her türlü ve özellikle de ekonomik zorlukların aşılacağına değinen film, 2006’da düzenlenen bir önceki turnuvaya katılamayan ve böylece büyük bir tecrübe eksikliği yaşayan Güney Afrika’nın önündeki güçlüğü de gözler önüne seriyor: İkinci sınıf insan olarak yetiştirilen siyahların beyazlarla eşit düzeyde etkileşime geçememesinin ülkede yarattığı hayal kırıklığına dikkat çekiyor.
Futbol konusunda, az gelişmiş pek çok ülkenin bile gerisinde kalan, ama son yıllarda geride kalmışlığını telafi etmek için hızlı adımlar atma çabasına giren ABD için de bir bölüm ayrılmış filmde. Amerikalılar futbol oyununa, kendi “football”larıyla karıştırmamak için “soccer” diyor. Michael Apted, bu farklı anlayışı aktarabilmek için ABD futbolunun önde gelen isimleriyle konuşuyor. Milli Takım Teknik Direktörü Bruce Arena’yla, takımın sembol ismi Landon Donovan’la röportaj yapıyor. 1994 yılında bu ülkede düzenlenen Dünya Kupası’nda kurulan ve Amerika’daki futbol sevgisini artırmak için çabalayan taraftar grubu “Sam’s Army”nin üyeleri ve kurucuları ile birlikte oluyor.

İran’da kadın olmak

Filmin en ilgimi çeken kısmı ise İranlı kadın gazetecinin futbola merakının anlatıldığı bölüm. Tehlikeli olduğu iddiasıyla, kadınların maçlara girmesinin izin verilmediği ülkede Mahin Gorji’nin örnek mücadelesi aktarılıyor bu bölümde. Kadın spor yazarı, küçük bir çocukken erkek kılığında stadyuma girerek izlemiş ilk maçını. Amcasıyla girmiş stadyuma. Şimdilerde işinden dolayı stadyumlara girebilen tek kadın. Ancak, ne yazık ki erkek gazetecilerin sözlü tacizlerine maruz kalmaya devam ediyor. 2006 Dünya Kupası’nı ABD’de takip eden az sayıdaki kadın gazeteciden biri olan Gorji, bu turnuvadaki tecrübelerini paylaşıyor izleyiciyle. İran’daki kadın futbol takımlarının antrenman görüntülerinin de yer aldığı film, gerçekte kadınların bu ülkede bu oyuna birçok ülkeden daha çok ilgi gösterdiğini aktarıyor.

2006 Dünya Kupası esnasında Almanya’nın Berlin şehrinde olmayanların farkında olmadığı sokak futbolu turnuvası da su yüzüne çıkıyor filmde. Kenya’dan gelen genç takımın şampiyonluğuyla biten turnuvada, yönetmen Michael Apted dikkatleri iki ülkenin takımına çekiyor: Senegal’den ve Arjantin’den gelen futbol okulu kökenli bu iki takım çok önemli misyonlar üstlenmiş. İkisi de hem futbol hem de temel okul eğitiminin bir arada yapılabilmesini mümkün kılmış. Futbolcu olma hayalleri kuran çocuklara, bu istekleri gerçekleşmediği takdirde, farklı mesleklere yönelebilme imkanları sunuluyor. “Futbolcu olamazsam doktor olurum” diyebiliyor Senegal’li bir öğrenci.

Bu iki okulu birbirinden ayıran özellik ise, Arjantin’dekinin futbol bazlı bir sosyal kalkınma projesini üstlenmesi. Defensores del Chaco adındaki bu vakıf, kazandığı her bir pesoyu, bulunduğu mahalleyi güzelleştirmeye, çocukların eğitimine ve bölge insanını bilinçlendirmeye yönelik işlere harcıyor. Şu ana kadar elde ettiği gelirlerle üç tane okul, yedi tane sağlık evi ve bir tane de hastane yaptıran kurum, yakın gelecekte bir de üniversite kurmayı planlıyor.

Irkçılık hastalığı

Futbolun her zaman başına bela olgulardan biri olan ırkçılığa da değinmeden edememiş Michael Apted. Irkçılığa karşı propagandada başı çeken ülkelerden İngiltere’nin bu konudaki girişimlerinden, ülkedeki Asyalı futbolcu Zesh Rehman’ın bu konudaki öncülüğünden bahsediliyor. Özellikle futbol okullarında, küçük yaşlardan itibaren tüm çocukların bir arada eğitim görmesi, eşit olduklarını daha iyi algılamalarını sağlayabilme yolunda çarpıcı bir örnek olarak sunuluyor.

The Power of the Game, futbol oyununun, bir topun peşinde koşuşturan 22 adamdan ibaret olduğunu sananları ayıltabilecek bir film. Yönetmen Michael Apted’ın başarılı sinematografisi bir yana, sadece seyirciye attığı bu “şamar”la bile klasik olmaya aday.

Futbol topu, yaşadığımız dünyanın içinde farklı bir dünya. Bu küçük dünyanın etrafında toplanan insanların yaşadıkları da, sadece spor değil hayatın kendisine dair şeyler. İranlı bir kadını, ülkesinin hemen tüm erkeklerine karşı durduran, Arjantin’de bölgesel bir sosyal kalkınmayı sağlayan, Afrika’da bir ülkenin ekonomisini iyileştirebilen, herkesin farklı ama herkesin eşit olabileceğini, aynı forma altında mücadele edebiliceğini gösteren ve dört milyar insanın ortak tutkusu olabilen kaç oyun var bildiğiniz?

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, İncelemeYorum (0)


Takip et // Follow

Açık Radyo – Efektifpas

15 günde bir her pazartesi 19.30'da, 94.9 Açık Radyo'dayız. Duyurularımızı takip etmek için Twitter hesabımızı takip edebilirsiniz...

RadyoEfektifpas

Programlarımızın tüm podcast kayıtları online olarak bulunmasa da dinlemek isteyenler için bir kaç adet program mevcut

‘Salvador’ Guti

Johan Cruyff

Arşivler

Bülent Korkmaz – 3

Tottenham Hotspurs

Nazım Hikmet Ran

HaberVesaire Spor

Video Bug Report

Açılmayan bir video varsa resme tıkla, videonun linkini yolla Teşekkürler...

Facebook Hayran Sayfası

Eylül 2024
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30