Eklendigi tarih 27 Eylül 2011. Etiketler: Eskişehirspor, felipe melo, Galatasaray, Riera, sabri, Ujfalusi
Bugün Galatasaray’ın maçını izledim. İlk 22 dakikasını kaçırdım fakat sonradan gördüm o 22 dakikayı izleseydim yazacak daha çok kötü şey bulurdum. Galatasaray gazabımdan iyi kurtuldu yani.
Eve girip televizyonu açar açmaz Eskişehir’in santra yaptığını gördüm. Ayağımın uğurlu geldiğini düşündüm ki çok da uğurlu değilmişim ki zira gol Gökhan Zan’dan gelmiş sevinirken bir de Galatasaray armasını öpmüş. Üzüldüm. Galatasaray’da bir süre daha kalmaya devam edebilir çünkü. Ah bir de Felipe Melo gol attı ki 2 haftadır Galatasaray’ın puan almasındaki neticeye katkı olarak destek vermesi niceliğe bağımlı taraftarın beklentilerine mükemmel bir karşılık veriyor.
Galatasaray’ın oyununa gelelim. Açık ve netim: Beğenmedim. Beğenilecek de bir bazı kısımlar var ama yetersiz yine de. Selçuk’un, Elmander’in, Riera’nın ve Ujfalusi’nin formunu bulması takım için önemli bir artı. Fakat, bir takımın genel başarısı kişilerin performanslarının iyi olmasını beklemeye bağlanamaz. Bu yüzden bugünkü bireysel performansların iyi oluşu Galatasaray’ın çok iyi olduğu konusunda kimseyi yanılgıya düşürmesin.
Bugün Galatasaray’ın olumlu sinyal verdiği tek alan orta sahada yapılan baskının artmış olmasıydı. Bunun dışında yakalanan kontra atak fırsatlarının cömertçe harcanması takımdaki yetenek eksikliğinin sonucuydu. Engin Baytar çok iyiydi, Kazım çok çalıştı, Felipe Melo gol attı harikaydı falan lafları insanın kendisini avutması için söyleyebileceği büyük yalanlar.
Öncelikle şunu söyleyeyim. Felipe Melo çok iyi futbolcu olsaydı, taraftarın sevgisini futboluyla kazanmaya bakardı. Fakat geldiğinden bu yana oyunundan çok tribünlere yaptığı yalakalıklarla gündemde. Yok pitbull sevinci, yok tribüne yaptığı coşturucu hareketler. Şu İBB maçında kırmızı kartı göreydi de ben o zaman görürdüm bugün şişirilen Felipe Melo’nun yerden yere vuruluşunu..
Bugün Galatasaray’ın bir tane, sapasağlam, akılla ve fikirle organize olarak geliştirilmiş kaç atağı var sormak isterim? Biri topu alıyor, biri de boşa kaçıp o topu alıyor. Ve bunun gol atmak, rakibi ekarte edilmek adına yapılışına şahit bir kaç kere olabildik. (şu anda tekrarını da izliyorum da maçın, Hasan Şaş’ın 16. dakikada Sabri’nin yaptığı orta sonrası verdiği sıkıntılı yüz ifadesi memnuniyetsizliğin göstergesi)
Galatasaray’ı izlemek için bir neden bir heyecan arıyorum bu aralar ama pek bulamıyorum. Engin Baytar’la, Kazım’la, Felipe Melo’yla, Gökhan Zan’la olmaz bu iş diyorum. Daha organize, ayağı iyi top yapan ve affetmeyen forvetlere sahip takımlar karşısında bu haliyle Galatasaray fark yiyebilir. Şaşmam. Şu anda bu takım Inter, Liverpool, Real Madrid maçlarının ilüzyonuyla yoluna devam ediyor. Trabzon maçını, Beşiktaş maçını bekleyelim sonra tekrar görüşürüz.
Ek olarak koşu istatistiklerine kafalarını takmış olanlara şunu hatırlatayım. Hiç bir maçta hiç bir futbolcu 11bin metre koşmuyor. 11bin metre kat ediyor. Yani 11bin metre yürüse de en çok koşan oyuncu o gözükecek. Bu yüzden takılmayın bu sayılara bu kadar. Özellikle bu istatistiğe. Diyeceğim şu ki, çok koşmak değil verimli koşmak daha mühimdir..
Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol, Yorumlar
Eklendigi tarih 19 Haziran 2011. Etiketler: Atletico Madrid, Fatih Terim, Forlan, Galatasaray, reyes, Ujfalusi
Baya oldu yine Türkiye’deki futbol ortamı hakkında yazmayalı galiba. Gerçi bir Bursaspor giydirmesi yapmıştık ama olsun, o farklı. Geleleim transfer sezonunda Galatasaray’ın içine düştüğü durum ve çıkamadığı ve çıkamayacağını düşündüğüm hallere.
Öncelikle belirteyim Galatasaray Selçuk İnan’ı Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş’ın ve hatta avrupadaki kulüplerin elinden kaparak önemli bir transfer yapmıştır. Bunu es geçmeyelim. Johan Elmander de isabetli bir transferdir. Umarım sonu vatandaşı Linderoth gibi olmaz ki Linderoth da çok isabetli bir transferdi. İskandinavya da bir Gravesen bir de Linderoth gelirdi akla 6 numara deyince. Sonrasında bir de Ceyhun Gülselam katıldı takıma. O da yerine bir transfer. Orta saha ve defansta oynayabilen ve ayağına hakim biri. Türkiye’de seveni yok ama ben Unterhaching günlerinden beri takip eder severim… Fakat ya sonrası.
Bugün Galatasaray’ın kadrosuna bakınca, bugünü geçtim geçen 2 yıldaki başarısızlığa bakınca orta sahada büyük eksikliklerden olduğunu söylesem hayır diyen çıkar mı? Mustafa Sarp geldiği gün bıraktım bu takımı diye yazmıştım. Barış Özbek’se kendini Kalli dışında gösteremedi geliştiremedi. Ayhan da hep taraftar sevgisizliğinden tahammül edilemeyen adam oldu. Yanındakilerin iyi olduğu dönemde ne kadar iyi maçlar çıkardığına şahitlik ettik. Bu bölgede Galatasaray’ın alternatifsizliğini Neill, Hakan Balta, Sabri gibi isimlerin orta sahaya devşirilmeleri kanıtladı. Lorik Cana ve Culio ise durumu biraz toparlasa da Galatasaray gibi bir takımda -eğer 3’lü orta saha oynandığını varsayacaksak- orta sahanın 2 ya da 3 adamı olabilirler ancak. 1 numaralı, yani Xavi’si, Lampard’ı, Emre’si, Selçuk İnan’ı, Guti’si olamazlar…
Kadrodaki forvet ve yabancı sayısına bakınca da inanılmaz bir enflansyon yaşandığı görülüyor. Baros, Stancu, Elmander, Pino yabancı forvetler. Kazım ve Mehmet Batdal da var. Arda’yı saymadım. Belirsizliğinden sayamıyorum. Yabancı sayısına bakınca da Lorik Cana, Culio ile bu sayı şu anda 6. Yani ilk 11’de oynatabileceğin oyuncunun sınır sayısı. Ve üstüne de bugünlerde çıkan haberlere bakıyoruz ki üç tane daha yabancı oyuncu gelecek. Bu 3 ismin de 2’si 6 tane forvetin olduğu bölgede oynayan oyuncular. İsimlerinin hiç bir önemi yok benim için. Çağdaş futbol oyunu çift yönlü oynayan orta saha oyuncularıyla oynanmaktadır. 6 tane forvetle dünyanın en iyi takımı olunsaydı Manchester City çoktan olurdu.
Galatasaray’ın transfer politikasının bölgeye olan ihtiyaca göre değil de rakiplerin transfer ettiği yıldız isimlere göre tercihler yapıldığını düşünüyorum. Fenerbahçe’de Alex var, Niang ve Lugano da yıldız isimler. Beşiktaş’ta Quaresma, Simao, Guti, Almeida, Trabzonspor’da da Zokora bulunuyor. Fakat unutmamak gerek ki geçen yıl Trabzonspor’un başarısında en önemli isimlerden biri nokta transferlerden biri olan isimsiz Glowacki ve Norveç Ligi’nden gelen Alanzinho idi.
Galatasaray eski şaşalı günlerine dönmek istiyorsa Hagi, Popescu, Taffarel üçlemesi yapması yerinde olacaktır, fakat bu adamların yanına da Ümit Davala, Capone, Ergün Penbe, Suat Kaya gibi gibi isimlerin bulunması gerekmektedir. Bu yönde bir hamle yapılmadığını görünce de Galatasaray’ın transfer politikasının olmadığını düşünüyorum. Varsa da ben anlamadım.
Kategorisi Genel