Dün ilk defa izledim yeni Galatasaray’ı. Staj, GSTV,D-Smart, Digiturk derken hiç bir hazırlık maçını izleyemedim. Önce maçın NTV’de yayınlanıyor olmasına, sonra da kadrodaki forvet hattına biraz şaşkınlık gösterdikten sonra bize böyle bir teknik adam gerekliydi diye düşünerek maçı izlemeye koyuldum. Neden böyle bir teknik adam gerekliydi? Çünkü ilk resmi maçta Alpaslan, Yaser, Erhan, Aydın gibi genç oyunculara formayı vermişti Arda ve Baros’u kenarda oturtup. Aynı hareketi Skibbe ya da Gerets ya da Kalli yapsaydı, ki nokta atışı bir örnek veremesem de yapmıştır, hemen bugün bileti kesilirdi. Demem şu ki aslında bu saydığım teknik direktörlerin birbirlerinden tek farkı kariyerlerinin getirdiği güven duygusu, yoksa hepsi genç oyunculara şans verecek kadar aynı cesarette insanlar.
Maçın hemen başında gelen gol hem şaşırttı hem de aynı yerden devam dedirtti bana. Çünkü gazetelerden takip edebildiğim kadarıyla Rijkaard’lı Galatasaray çok iyi çalışıyordu. Ama henüz daha 2. dakikada ulusal takım defansının üç oyuncusu sıradan bir futbolcuya rahat bir şekilde gol atma izni tanıyordu. Orkun klasik “aman tanrım bu şuta hiç bir şey yapamam haaaaayyııırrrr…” tavır ve bakışlarıyla jeneriklik pozlar verdi. Bu kafayla Orkun için gelecek zor. Geçen yıl 1 sene oturdu evinde, şimdi kalede… Ben Aykut’a her zaman Orkun’dan daha çok güveniyorum. Kişiliği ve konuşmalarıyla da Galatasaray’a yakışan bir kaleci. (Bknz. Souleymanou’ya yediği hatalı golden sonra teselli hamlesi)
Defans için diyecek bir şey yok. Gökhan Zan kendine has saçma sapan pas hatalarına devam edecek. Servet ise canını dişine takarak oyununu oynamaya devam ediyor. Marsilya’ya gidememek onu yıkmamış. Bu transferin gerçekleşmemesiyle de anladık ki avrupada bir kulübe gitmek için yabancı dil-eğitim şart. Alpaslan çok topla oynuyor, geveliyor, güzel orta kesemiyor. Hızlı,teknik ve pas aralarına iyi giriyor, cesur. Fakat yediği kırmızı kartı gençliğine vermeyeceğim. Böyle kırmızı kart yemek zeka gelişmişliğinin düzeyinin henüz ileri seviyede olmadığını gösteriyor. Büyük aptallık -kısaca-. Nedense Sabri her zaman kornerler ve duran topların tek ismi olmaya başladı. Her duran topta, zaman zaman kornerlerde onu görmeye alıştık. Ama nedense hala bir kornerde veya yan topta, topu ceza sahasına 2 metre yüksekliğin üstünde atamıyor. Alçaktan gelen her topu da ilk defans oyuncusu karşılıyor. Bir korneri de penaltı noktasına 2,25 metre yüksekliğinde yetiştirebildiğini görmedim. Duran topları ona kullandırmaya devam ettirdikleri sürece bu adam kendini duran top ustası olarak görmeye devam edecek ve kendini geliştirmemeye devam edecek.
Dün ilk 11’de başlayan orta saha üçlüsü alternatifsizdi denilebilir. Ayhan ve Barış geçen yıl takımı ayakta tutmaya çabalayan iki isimdi. Mustafa Sarp ise bence hala Bülent Korkmaz kontenjanıyla kadroya katılmış bir isim. Ve bence takıma bir gıdım yararı olmayacak bir isim. Sadece koşup, çarpışmakla bu iş olmaz. Tek olumlu hareketine de ceza sahası içinde defans topa müdahele etti. Demek ki o da o kadar olumlu bir hareket değilmiş. Orta sahada aldığı her topu yana ve geriye oynadı. Ayhan da, Barış da bunu yaptı. Zaten dün Galatasaray’ın o kapalı defansı açamamasının sebebi bu idi. Hiçbir orta saha oyuncumuz dikine toplarla rakip defansı rahatsız etmek için çabaya girmedi. Rijkaard’ın mutlaka bu bölgeye dikine oynayabilen bir oyuncu talebinde bulunacağını düşünüyorum. Eğer ki böyle bir transfer gerçekleşmezse 4-2-3-1’e dönüp, 3’lünün ortasında Arda’yı değerlendirmek gerek. Ama olmayacak gibi duruyorsa da Arda’yı o bölgede değerlendireceğim diye harcamamak gerek. Mutlaka dikine oynayacak bir orta saha oyuncusuna ihtiyacımız var. Emre Çolak’ı bu yönde yetiştirmek gerek. Dün neden onu izleyemedik ben anlamadım.
Maça başlayan ileri üçlü felaketti. Üçü de aynı tip oyuncular olarak, birbirlerinden farklı bir iş yapamadılar. Yaser de, Aydın da tipik kontraatak kanat oyuncusu ama ikisi de çok savruk ve topu ayaklarında tutmayı beceremiyorlar. Birebirde de bileklerine pek hakim bir oyun sergileyemiyorlar. Kewell saçını kestirince Kewell’a benzemiş ama Kewell’ın gençliğindeki oyununun milyonda biri kadar iş yapmıyor. Dün oyunda hiç gözükmedi. Yaser ise tam tersine her pozisyonda vardı ama her aldığı topu harcadı. Bir olumlu hamlesi yoktu. Hele son dakikada Gökhan Zan’ın önüne bıraktığı topa attığı şut akıllara zarardı. Erhan Şentürk ise Tobol gibi bir takımın defansında kaybolduğuna göre Süper Lig’de pek bir şey yapamaz. Kiralık olarak da değil, direk olarak takımdan gönderilmesi gereken ilk oyuncu bence. (Tek maçlık izlenimime göre konuşuyorum)
Arda ve Baros neden ikinci yarı girdi diye kızmanın, eleştirmenin anlamı yok. Rijkaard Barcelona’dayken bu tür maçlarda Eto’o’yu da, Messi’yi de sonradan oyuna girdi. Dün de iki önemli isim oyuna sonradan girer girmez isimleriyle golü buldular. Ben bir tane daha gol getirirler diye ümit etmiştim. Olmadı. Tüm maç boyunca yürüyerek oyun oynamaya çalışmak bu olmazlığı beraberinde getirdi.
Rakip kesinlikle bizden daha olumlu futbol oynadı. Kondüsyon olarak bizden hazır olmaları bunun en önemli etkeniydi. Fakat İstanbul’da bu kadar rahat oynayamayacaklar. Maç ortasında ışıkların sönmesi bana Fenerbahçe, Barcelona maçını hatırlattı.