Çoğu maçın müthiş geçtiğini söyleyecek. „Aman tanrım ne tempoydu“ klişesine kaptıracaklar bunlar kendilerini. Aranızda böyle sananlar varsa uyansın hemen. Bugünkü tempo orta sahasız takımlarla yapılır. İki takımın da orta sahasının pres yapayım derken alanlarını boş bırakışı topun kanatlara hızlıca akışına neden oldu. Bunun öncelikli nedeni tabi ki Fenerbahçe’nin 4. dakikada golü bulmasıydı. Sahasında oynadığı maçta kalesinde bu kadar erken gol görmek Beşiktaş‘ı daha atak oynamaya yöneltti. Fakat bu atak oyun ilk 25 dakikada Fenerbahçe’nin oynadığı baskılı ve etkili futbola reklam arası dönemlerinde kendini gösterebildi. Sarı Lacivertli takım son haftalardaki ilk 20-25 dakika baskısını bu maçta da ortaya koyarak maçı en başından koparabilirdi de.
Fenerbahçe’nin baskılı olduğu ilk yarının ilk yarısında Beşiktaş’ın sol kanadını kırdı. Quaresma’nın geriye gelmeyişi bunun en büyük nedeniydi. Quaresma’nın Simao’yla yer değişmesi ve Ernst’in bu kanada desteği biraz durdurdu Fenerbahçe’yi. Aykut Kocaman’ın ilk yarım saat sonra takımı geri çekip devreyi önde bitirme düşüncesi belki de mecburiyettendi. Çünkü Fenerbahçe bu sezon maçın son 20-25 dakikasında güçten düşüyordu. Gücü ekonomik kullanmak düşüncesiyle geri çekildiğini düşündüğüm Fenerbahçe alanı Beşiktaş’a bıraktı. Fakat Beşiktaş da rakip yarı alana organize toplarla, kalabalık hücumlarla yerleşmeyi başaramadı. Yandan gelen birçok ortada topun Almeida’yı geçtiğinde taça çıkması bunun kanıtıdır. Devre biterken yalnızlığın açtığı yarasına tuz basan Dia’yı ancak tekmelerle durdurabilen Ekrem Dağ „ters“ İbrahim Üzülmez etkisi yaratarak (bknz. İbrahim Üzülmez’in soldan gelip sağ ayağıyla attığı gol) takımını soyunma odasına umutla gönderdi. Volkan’ın golden sonra su içmesi de manidardı.
İkinci devreye de Beşiktaş’ın bu kadar hızlı başlaması beklenmiyordu. Evet şans golüydü İbrahim Toraman’ın attığı, ancak önemli olan her zaman o şansı zorlamaktır. Skor üstünlüğünü ele geçiren Beşiktaş sağlı sollu geliştirdiği ataklarla bu sefer maçı koparabilecek takımken Hugo Almeida’nın karşı karşıyalardaki beceriksizliği bunu engelledi. Beşiktaş’ın bu süreçte, yani ikinci yarının ilk 15 dakikasında, biraz geriye çekilip kanatlara isabetli paslar kullanması etkili oldu. Yine bu süreçte Lugano ve Ferrari eşleşmeleri kırmızı kartın , en azından penaltının, sinyallerini veriyordu. Cüneyt Çakır’ın Ferrari’nin „künde“sini görememesi en büyük hatasıydı. Bazen futbolcular pası atacağı arkadaşını göremiyor, bazen de hakemler… Öyle ki Ferrari de Lugano’ya attığı dirsek esnasında hakemlerin tam onu görebilecek açıda olduklarını görmedi. Gökhan Gönül’e de ikinci sarı karttan bir kırmızı kart gerekirdi.
Ferrari’nin kırmızı kartı görmesiyle işler tamamen tersine döndü ve oyuna Aurelio’nun girmesiyle Schuster elindeki 1 puanı da rakibine hediye etti. Sarı kart görmüş olsa da Necip’in sahada kalması, enerjisinden yararlanılması gerekirdi. Guti’nin, Simao’nun oyundan nasıl düştüğünü gördük. Bunun olabileceğini düşünemeyip Simao-Fernandes değişikliğine gitmemesi Schuster’in düştüğü en büyük gafletti bu akşam.
Kırılma anları çoktu. Ferrari ipi inceltti, Alex’te ipi kesti. Alex’in 3 golle bitirdiği sanırım ilk derbi oldu. Şu anda Alex’e yine methiyeler düzülüyordur. Yarın da manşetler Alex’li olacaktır. Ancak sahneye rakip 10 kişi ve orta sahasını bomboş bıraktıktan sonra çıktığını es geçmeyelim. Birini övmek için oyuncunun ne yaptığını irdelerken, neyi, ne zaman yaptığını da göz önünde bulundurmalı.
Beşiktaş sezon boyunca istikrarlı bir ilk 11’e sahip olamamasının en acı sonucunu bu akşam tattı. Haftalardır oynayan Nobre, Aurelio, Bobo ve Sivok’un ilk 11’de olmaması kalitelerinin yetersizliğindense önceki maçlarda oynarken çok mu kalitelilerdi de oynadılar Schuster’in açıklaması gerek. Beşiktaş sezon bitene kadar bu istikrarsızlığına devam ederse 17 maçta ancak 17 puan alabilir. Hedefini de başka bir türlü tutturabilir.
Sezona çalkantılarla başlayan Fenerbahçe’nin sabırla bugünlere gelmesine diyecek fazla söz yok. Tebrikler. Şampiyonluk için gönlüm çeşitliliğin artmasını istemem nedeniyle Trabzon’dan yanadır. Ancak eğer Trabzon yarınki maçta strese girip puan kaybederse Fenerbahçe bu rüzgarıyla şampiyonluğa çok yaklaşır.
Not: Maçı katledenin Ferrari’nin dirseğinin değil de Cüneyt Çakır’ın olduğunu haykıran Beşiktaş taraftarını da, maçı katlettiğini iddia ettiğini Cüneyt Çakır’ın Ferrari’nin kündesini görmediğini ekleyerek mantıklı düşünmeye davet ediyorum.