Thayeb Awana’nın penaltısı üzerine bir arkadaşımla tartışıyorduk Facebook üzerinden. Topukla atılan penaltıyı hoş karşılamadığını belirtirken aynen şöyle bir cevap verdi. “penaltının ayrı bir olayı var. zaten kaleciyi avlamaya geliyorsun oraya. bir de kıçınla atmak iyice aşağılar adamı. sen kaleci olsan kıçını dönüp sana penaltı atsalar tutmak ister miydin? motivasyonun ne olurdu?” Valla gol olmaması için elimden geleni yapardım. Ve kaleci olsaydım “bu adam kimle dalga geçtiğini sanıyor?” diye düşünerek daha fazla motive olurdum. Penaltıyı kıçını dönerek atan var. Daha da değişiği penaltıyı önce kale direği kenarında bekleyip ardından da o penaltıyı tutan da var.. Bakınız Fabien Barthez.
ek olarak Barthez’in gördüğü karta anlam veremdim. Penaltı atılırken kaleci çizginin üstünde durmak zorunda. Kalenin tam ortasında değil. Zira çizgi üstünde hareket özgürlükleri varken tam ortasını tutturamadıkları da oluyor. Futbol bu; psikolojik bir oyun en nihayetinde.. Olur böyle şeyler..
Çok tartışıldı topukla penaltı atması. “İş etiğine uygun değil” alt metinli “bu hareket rakibi aşağılayıcı, centilmenliğe hiç uygun değil” dediler. Saçmaladılar. Aynı Birleşik Arap Emirlikleri topuk pası ustası Brezilyalıları da liglerine topluyorlar her transfer döneminde… Futbola güzelliğini katan bu adam Thayeb Awana maçtan sonra Birleşik Arap Emirlikleri’nin menajeri Esmaee Rashad tarafıından “Bu yaşanan olay bence saygısızlık. Rakibine saygı göstermeyen bir oyuncuyu kadromuzda tutamayız” sözleriyle Thayeb Awana’yı kadro dışı bırakmıştı. Şimdi Awana geçirdiği trafik kazası sonrası hayat dışı kaldı. Futbolun güzellikleri için acı bir gün 25 eylül 2011. Henüz 21 yaşında olan Thayeb’in toprağı bol olsun.
Bir efektifpas radyo programında Utku ile dile getirmiştik bu penaltıyı ve Awana gibi oyuncuların bu gibi yaptığı hareketler yüzünden linç edilmesine karşı durmuştuk. Programdan bir kaç kesit vereyim..
Bu penaltıyı ayıplayanlar;
topu bacak arasından geçirmek de
Quaresma’nın trivelası da
C.Ronaldo’nun topuk hareketleri de
Zidane’nın “roulette” hareketi de
Denis Bergkamp’ın ve T.Henry’nin attığı penaltı da
Panenka penaltısı da
ayıplamalı demişiz.. öyle ayıplayın herkesi o zaman. ve futbol bir şovdur deyip en cambaz Brezilyalıları kadronuza katıp sonrasında da kendi oyuncularınızı ayıplamayan.
Futbolu güzellikleriyle takip eden spor programı Efektifpas’tan sevgiler dileyerek programı bitirirken Amy Winehouse’tan Back to Black çalmışız.
Türkiye’de futbolunda yaşananları tartışan adamlar bunlar işte.. Tamamen komedi. Sahnelenmek üzere 5 dakikalık bir oyun yaz deseler böylesini yazamam, yazaman, yazamazsın.. Zira doğaçlama sanatların atasıdır.. Faik Işık da, Ahmet Çakar da, Rasim Ozan da hakkını veriyor doğaçlamanın. Göktuğ Sevinçli’ye üzüldüm, üzülüyorum. Adam ekmeğinin peşinde ama yani konuk alırken de -eğer ki kendisi seçiyorsa- oturup bir kaç kere daha düşünsün o da artık..
Bugün Galatasaray’ın maçını izledim. İlk 22 dakikasını kaçırdım fakat sonradan gördüm o 22 dakikayı izleseydim yazacak daha çok kötü şey bulurdum. Galatasaray gazabımdan iyi kurtuldu yani.
Eve girip televizyonu açar açmaz Eskişehir’in santra yaptığını gördüm. Ayağımın uğurlu geldiğini düşündüm ki çok da uğurlu değilmişim ki zira gol Gökhan Zan’dan gelmiş sevinirken bir de Galatasaray armasını öpmüş. Üzüldüm. Galatasaray’da bir süre daha kalmaya devam edebilir çünkü. Ah bir de Felipe Melo gol attı ki 2 haftadır Galatasaray’ın puan almasındaki neticeye katkı olarak destek vermesi niceliğe bağımlı taraftarın beklentilerine mükemmel bir karşılık veriyor.
Galatasaray’ın oyununa gelelim. Açık ve netim: Beğenmedim. Beğenilecek de bir bazı kısımlar var ama yetersiz yine de. Selçuk’un, Elmander’in, Riera’nın ve Ujfalusi’nin formunu bulması takım için önemli bir artı. Fakat, bir takımın genel başarısı kişilerin performanslarının iyi olmasını beklemeye bağlanamaz. Bu yüzden bugünkü bireysel performansların iyi oluşu Galatasaray’ın çok iyi olduğu konusunda kimseyi yanılgıya düşürmesin.
Bugün Galatasaray’ın olumlu sinyal verdiği tek alan orta sahada yapılan baskının artmış olmasıydı. Bunun dışında yakalanan kontra atak fırsatlarının cömertçe harcanması takımdaki yetenek eksikliğinin sonucuydu. Engin Baytar çok iyiydi, Kazım çok çalıştı, Felipe Melo gol attı harikaydı falan lafları insanın kendisini avutması için söyleyebileceği büyük yalanlar.
Öncelikle şunu söyleyeyim. Felipe Melo çok iyi futbolcu olsaydı, taraftarın sevgisini futboluyla kazanmaya bakardı. Fakat geldiğinden bu yana oyunundan çok tribünlere yaptığı yalakalıklarla gündemde. Yok pitbull sevinci, yok tribüne yaptığı coşturucu hareketler. Şu İBB maçında kırmızı kartı göreydi de ben o zaman görürdüm bugün şişirilen Felipe Melo’nun yerden yere vuruluşunu..
Bugün Galatasaray’ın bir tane, sapasağlam, akılla ve fikirle organize olarak geliştirilmiş kaç atağı var sormak isterim? Biri topu alıyor, biri de boşa kaçıp o topu alıyor. Ve bunun gol atmak, rakibi ekarte edilmek adına yapılışına şahit bir kaç kere olabildik. (şu anda tekrarını da izliyorum da maçın, Hasan Şaş’ın 16. dakikada Sabri’nin yaptığı orta sonrası verdiği sıkıntılı yüz ifadesi memnuniyetsizliğin göstergesi)
Galatasaray’ı izlemek için bir neden bir heyecan arıyorum bu aralar ama pek bulamıyorum. Engin Baytar’la, Kazım’la, Felipe Melo’yla, Gökhan Zan’la olmaz bu iş diyorum. Daha organize, ayağı iyi top yapan ve affetmeyen forvetlere sahip takımlar karşısında bu haliyle Galatasaray fark yiyebilir. Şaşmam. Şu anda bu takım Inter, Liverpool, Real Madrid maçlarının ilüzyonuyla yoluna devam ediyor. Trabzon maçını, Beşiktaş maçını bekleyelim sonra tekrar görüşürüz.
Ek olarak koşu istatistiklerine kafalarını takmış olanlara şunu hatırlatayım. Hiç bir maçta hiç bir futbolcu 11bin metre koşmuyor. 11bin metre kat ediyor. Yani 11bin metre yürüse de en çok koşan oyuncu o gözükecek. Bu yüzden takılmayın bu sayılara bu kadar. Özellikle bu istatistiğe. Diyeceğim şu ki, çok koşmak değil verimli koşmak daha mühimdir..