Arşiv | Ağustos, 2012

Schenk: “Şikeye çelme takmamız gerek”

Uluslararası Şeffaflık Derneği Spor Hukuku danışmanı Sylvia Schenk, şikenin ABC’sini HaberVs’ye anlattı

Türk spor kamuoyu geçtiğimiz günlerde önemli bir ismi ağırladı. FİFA’da yaşanan rüşvet skandalının ardından yayınladığı “FİFA’da Şeffaflığın ve Hesapverebilirliğin İnşası” raporu ile dikkat çeken Sylvia Schenk, İstanbul Doğuş Üniversitesi’nin davetlisi olarak İstanbul’a geldi. Avrupa Spor Mahkemesi CAS’ta raportör olarak görev yapan Schenk, hem bir spor hukuku uzmanı hem de eski bir atlet; Almanya’yı 1972 olimpiyatlarında 800 metre koşusunda temsil eden bir isim. Uluslararası Şeffaflık Derneği’ne (UŞD) spor hukuku alanında danışmanlık veren Schenk, HaberVs’ye Türkiye’deki şike soruşturmasını da ilgilendiren önemli saptamalarda bulundu.

HaberVs: Öncelikle siz şikeyi nasıl tanımlıyorsunuz?
Sylvia Schenk: Şike, Uluslararası Şeffaflık Derneği için “özel bir müsabakanın güvenilmeyen güçler tarafından kötüye kullanılmasıdır”. Bu çok geniş bir tanım ama özellikle spor için çok önemli. Çünkü spor oyunun adil oynanmasıyla alakalıdır. Bu yüzden sadece ceza yasalarına bakamazsınız.

Şikeye bir örnek verebilir misiniz?

Futbol ve diğer spor dallarında sıkça görülen bir örnek vereyim. Bir sporcu olarak her zaman en iyi performansınızı sergilemek zorundasınızdır. Eğer para karşılığı sonucu etkilemek üzere daha iyi performans göstermişseniz ya da mücadeleyi provoke edip takımınızı sahada yalnız bırakmışsanız bu tabii ki şikedir. Ya da sizin oynayacağınız maçta kırmızı kart olacağına dair yüksek miktarlı bahis oynayan biri için kırmızı kart görmüşseniz bu da şikedir.

Saha içindeki şike nedir, saha dışındaki şike nedir?

Şikenin iki farklı türünü de sporda görebilmek daha kolaydır. Saha dışı şike olaylarına o spor dalıyla ilgili yönetimlerin yönetimsel olarak içinde bulunduğu çıkar ilişkileridir. Mesela kulüpte ya da federasyonlarda başkanlık seçimleri için yapılanlar da buna girer. Transfer süreçlerinde yapılan suistimaller de buna girer. Saha içindeki şike olaylarına ise genelde skoru etkilemek için yapılanlar girer. Buna saha içindeki şike dememizin nedeni direkt olarak sporu etkilemiş olmasıdır. Tabi ki yönetimsel süreçlerde yaşananlar da bunlarla bağlantılır. Her ne şekilde olursa olsun bunlarla mücadele etmek gerekir. Eğer kötü niyetli bir yönetim varsa sporculara şike yapmamalarını söyleyemez.

Ortada bir şike suçu tespit edilmişse, takımlar ve bireyler ayrı ayrı cezalandırılabilir mi?

Durumdan duruma değişir. Eğer bir kaç sporcu kulüpten bağımsız bir şekilde para karşılığı maçın sonucunu manipüle etmişlerse burada sadece sporcu suçlanır. Kulübün bir sorumluluğu yoktur. Ama Birleşik Krallık’ta alınan son karara göre bütün şirketler, dolayısıyla spor kulüpleri de çalışanlarını yani sporcularını şike ve manipülasyon konusunda eğitmek zorunda. Eğer bu eğitim, kurum tarafından verilmiyorsa biraz evvel verdiğim örnekte kulüp de ceza alacak artık. Eğer bu eğitimi verip de sporcular hala şike olaylarına karışıyorlarsa kulüp yine ceza almayacak.

O zaman örneğin şikeyi yapan kulüp başkanı olursa kulübe ceza verilmez mi?

Böyle düşünmüyorum. Çünkü, başkan kulübü temsil eder. Eğer takımının çıkarı için şikeyi o yapıyorsa bu ikiliyi birbirinden ayırmak çok zor. Başkan kulübünü şampiyon yapmak amacıyla şike yapmışsa her ikisi de cezalandırılabilir. Ama başkan tarafından yapılan bahis şikesi ise bu özel bir durumdur. Ama genelde bir firmanın en üstündeki yöneticisi (CEO) yanlış bir şey yapıyorsa bu firma için bir itibar sorunudur ve firma da cezalandırılabilir.

Spor mahkemeleri şike soruşturmalarının daha çabuk sonuçlanmasını sağlıyor mu?

Genellikle şike davaları spor mahkemelerinde, devlet mahkemelerinden daha çabuk çözümleniyor. Ama zaman zaman da süreçler uzayabiliyor. Mesela İspanyol bisiklet sporcusu Alberto Contador’un doping davası uzun sürmüştü. Konu sporsa ve sezon devam ediyorsa çabuk karar vermek gerekir. Yoksa 2 yıl sonra kimin ne yaptığını herkes unutur.

Sizce 2011 yılında özellikle Avrupa’da bir çok şike olayının ortaya çıkmasının nedeni nedir?

Bahis şikesi çok yeni bir gelişme. Geçmişte bu konuda çok az vaka vardı. Ama artık internet aracılığıyla Çin’den bile Almanya 3. Ligi’ne bahis oynanabiliyor. Başlarda spor federasyonları ve hükümetler bu tür dolandırıcılığı çözmek için fazla efor sarfetmedi ama son yıllarda şike nedeniyle sporun içinde bulunduğu tehdidin ciddiyetinin farkına varıldı. Politikacılar, federasyonlar, mahkemeler ve polis bu işleri çözmek için güç birliği oluşturdu. Bu yüzden son yıllarda bir çok şike olayına rastlanıyor. Bu çok iyi bir gelişme, çünkü bu soruna bir çelme takmamız gerek.

Peki bahis firmalarını ortadan kaldırmak şikeyi bitirebilir mi?

Bu gerçekçi bir düşünce değil. Çünkü çok büyük bir endüstriden bahsediyoruz. Ayrıca yasal olmayan bir sürü firma da var, özellikle de Çin’de. İnternetin de yaygınlaşmasıyla son 20 yılda spor üzerine oynanan bahislerde inanılmaz bir artış oldu. 20 yıl önce Almanya’da sadece TOTO (listede yer alan 10-12 maçın hepsine tahmin yapılarak oynanan spor bahis oyunu) vardı. Bir kişinin aynı anda 10-12 maçın sonucuna etki etmesi mümkün değildi. Ama artık penaltı olacak mı, olmayacak mı gibi basit ve tek hamlelik oyunlara da bahis yapılıyor.

Kulüpler artık şirketler tarafından yönetiliyor. Ya da sponsorlar tarafından yönetiliyor. İşin içine büyük para girmesi de büyük paralar kazanma arzusu getiriyor. Ve bunun için de kimi yasal olmayan yollara başvuruluyor. Acaba bu firmalar spordan ellerini çekseler sporda şike olayları azalır mı?

Sanmıyorum; Tüm spor alanlarında sponsorlar bulunmalı. Özellikle futbolda tüm sponsorları çıkarmak ve oynamaya amatör olarak devam etmek hiç de gerçekçi değil. Böyle devam etmesi sadece maç sonucu etkilemek üzere yapılacak şikenin riskini arttırıyor fakat bunlarla başa çıkılabilir. Mesela bir takımın bol sıfırlı bir sözleşme öneren sponsorla anlaşması için Şampiyonlar Ligi’nde yer alması gerekiyorsa bu durum, takımı şikeye yönlendirebilir. Ama bu, yine de sponsorlar nedeniyle gelişmiyor. Hatta son zamanlarda şike konularında kendi firmaları içinde de duyarlı olan firmalar daha dikkatli davranıyorlar ve bu konuda spor takımlarını da olumlu etkileyebilirler. Mesela küçük oluşumların bir araya gelip spordaki şike olgusuna nasıl engel olabilecekleri konusunda kafa kafaya verdiklerini de biliyorum.

Verdiğiniz konferansta bir şike ihbar sistemininden bahsettiniz; bu sistem nasıl işliyor?

Almanya Futbol Federasyonu ve UŞD bu konuda futbolda şeffaflık için ortak bir proje gerçekleştiriyor. Bu projede esas işi avukatlık olan bir “ombudsman” var. Bu kişi şu anda büyük firmalar için de profesyonel hizmet veriyor. Aslında bu bir ihbar sistemi. Bu sistemde şüpheli bir duruma şahit olan, birinden şüphelenen ya da kendisine şike yapması teklif edilen kişi, bir telefon açarak güvenebileceği bir kişiyle bunu paylaşabiliyor. Mesela bir futbolcu, hakem ya da yönetici ya da herhangi bir vatandaş bu kişiyle hemen iletişime geçebiliyor. Ombudsman ile önce durumu konuşuyorlar. Bir futbolcuya ya da hakeme bu şansı vermek çok önemli. Kendi kurumlarıın başındaki kişiyle konuşmaları sakıncalı olabilir. Çünkü başkanı da şikenin içinde olabilir. Ombudsman’a iletilen konu basına sızdırılmıyor ya da direkt olarak mahkemeye taşınmıyor. Ombudsman öncelikle konuyu araştırıyor.

Bu sistemi diğer federasyonlara da öneriyor musunuz?

Tabi ki. Gittiğimiz her sunumda, toplantıda bundan sözediyoruz. FIFA da bir ombudsman barındıracağını, sistemi uygulayacağını açıkladı.

Olympic Lyon’un Şampiyonlar Ligi’nde Dinamo Zagreb karşısında aldığı olağandışı bir sonuç var. Ayrıca Zagrebli oyuncu Vida’nın Lyonlu oyuncuya golden sonra göz kırpması da kameralara yansıdı. Lyon, Fransa temsilcisi ve UEFA Başkanı Michel Platini de bir Fransız olduğundan olayın üzerine fazla gidilmediği düşünülüyor. Bu durum hakkında ne diyeceksiniz?

Maç skorunu ayarlama olaylarına kanıt bulmak her zaman çok zordur. Özellikle bir ihbar edeni yoksa… Bu maç için de diyebileceğim şudur ki, futbol böyle bir oyun. İlginç skorlar alınabiliyor. UEFA kendisine kayıtlı olan, yani yasal tüm bahis şirketlerini takip edebiliyor. Eğer o maça yüklü bir bahis girilseydi fark edilir ve soruşturma açılırdı. Onlar da bu konuda yapılan incelemede böyle bir sonuca ulaşamadıklarını söylediler. Tabi bahis şirketlerini takip etmenin vereceği sonuç bir bahis şikesi olup olmadığını kanıtlar. Ama mesela sportif nedenlerle belki de iki kulüp arasında yasadışı yollarla bir anlaşma yapılmış olabilir. Bunu bilemeyiz, yeterli kanıt olmadığından sorgulama da yapılamaz.

Kategorisi Ropörtaj0 Yorum

‘Olimpiyatta madalya için 7 yıl gerek’

Yüzme branşında 6 sporcuyla katıldığımız Londra Olimpiyat Oyunları öncesinde teknik direktör Dmitrij Mancevic HaberVs’nin sorularını yanıtladı.

Türkiye bu yıl Olimpiyat Oyunlarına 114 sporcuyla rekor katılım sağlıyor. 114 sporcunun 6’sı yüzme dalında yarışacak. Burcu Dolunay, Buse Günaydın*, Hazal Sarıkaya*, Ediz Yıldırımer, Arda Gürdal ve Derya Büyükuncu tarafından temsil edilecek yüzme milli takımının başında ise işin doktoru Dmitrij Mancevic bulunuyor. Slovenya’da Maribor Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Mancevic’in spor üzerine yazdığı 33 akademik makale ve kitabı bulunuyor. Ayrıca Peter Mankoc gibi dünya şampiyonlarına bir dönem ambargo koymuş çok önemli bir ismin de hocalığı yaptı. Ve 2010’da da sessiz sedasız Türkiye ile çalışmaya başladı.

Röportaja başlamadan soğuk ülke insanı olmasından ötürü kafamda oluşan sert yapılı kişiliğini aşıp nasıl ağzından laf alabilirim diye düşünürken karşılaştığımızda ilk kelimeleri, “Günaydın, merhaba, nasılsınız?” olunca konuşmaya tebessümle konuşmaya. Türkiye’de kalırsa bundan sonraki röportajları Türkçe verebileceğini de söyledi.

Mancevic Türkiye’ye 1999’da İstanbul’da yapılan Avrupa Yüzme Şampiyonası’nda da buradaydı ve sporcusu Metka Sparavec’in bronz madalya kazanmasına yardımcı oldu. O günden bugüne İstanbul’da nasıl değişiklikler gördüğünü sorduğumdaysa “sanki 10 yıldır bu ülkede, bu şehirde kimse uyumamış ve sürekli bir şeyler inşa etmiş hissine kapıldım” cevabını verdi.

“Kulüplere bağlı bir düzen vardı”

Türkiye Milli Takımının başına geçmeden önce burada çalışan arkadaşlarıyla konuştuğunu belirten başarılı çalıştırıcı, bugüne kadar neyi yanlış yaptığımızı sorduğumda cevabı “bir dokun bin ah işit” türündendi: “Geldiğimde gözlemlediğim problemlerden en önemlisi sistemin olmamasıydı. Asıl büyük bir sorunsa ismini vermeyeceğim ama büyük kulüplerden birinin çalıştırıcısı bana milli takımı umursamadığını, kuracağı takımın milli takımdan daha iyi olmasını arzuladığını söyledi. Bu çok büyük bir yanlış. avrupa şampiyonasında Ediz Yıldırımer’in ABD’deki koçuyla konuştum ve ona şu soruyu sordum: ‘Milli takıma çağrılan sporcunun takıma gelmememsi gibi bir şansı var mı?’ Bunun mümkün olmadığını söyledi. Ama Türkiye’de birini milli takıma çağırıyorsan, sporcuyla konuşman lazım, parasını ödemen lazım, arkasından koşturman lazım belki o zaman sporcu kısa bir süreliğine takıma katılabilir. Eğer ABD, Japonya, Avustralya ile yarışıyorsan, onlar gibi olmalısın. Sporcuların bu konuda seçim şansı olmamalı. Milli takım ülkenin en güçlü takımı olmalı.

Diğer bir problem ise milli takım sporcuları birlikte çalışmıyordu. Onları bir araya getirmek için ortak bir plan yapmamız lazımdı. Ortak plan yoksa ortak çalışma da olmaz. Fakat gördük ki kulüpler bu planların yapılmasına engel teşkil ediyor. Kulüpler sürekli yarış tarihlerini, yarışların programlarını, milli takıma seçilme kriterlerini değiştiriyorlardı. Bir standart yoktu. Bunları ortadan kaldırmak lazımdı. Hedeflerimizi belirledik. yarışma tarihlerini çıkardık ve hazırlık süreçlerini hesapladık. Sonra testler yapmaya başladık. İlk yılımda bunu gerçekleştirmemiz hiç kolay olmadı. İkinci yıl biraz daha kolaylaştı. Bu sene ise hiç sorun yaşanmadı.”

“Milli duygularını uyandırdık”

Kulüpleri ve sporcuları mevcut sistemsizliği değiştirmek konusunda ikna etme yöntemleri ise çok bilindik. Çalışmalarını etrafı camlarla kapalı olan İstanbul Teknik Üniversitesinde gerçekleştiren takım sporcularına 19 Mayıs günü camdan dışarı bakıp ne gördüklerini soran Mancevic aldığı cevap karşısında şaşırdığını belirtiyor: “Bana dışarıda bulut olmadığını ve güneşin çok yakıcı olduğunu söylediler önce. Şaşırdım. Etrafta bir sürü Türkiye bayrağı vardı ve kimse buna dikkat etmemişti. Bayrağı işaret ederek, ‘Bayrağınızı görünce ne hissediyorsunuz? Onurlanmıyor musunuz, heyecanlanmıyor musunuz, duygularınızda bir değişiklik olmuyor mu? Şimdi hayal etmeye çalışın, madalya kazandınız ve bir seremonide bayrağınız dalgalanıyor. Şimdi ne hissediyorsunuz?’ diye sordum. Kısacası sporcular milli duygularını kaybetmişler gibiydi. Hem sporcuların hem kulüplerin içlerindeki ulusal duyguları uyandırmaya çalışıyoruz. Türkiyeli olmakla onur duymanız lazım. Büyük bir tarihi var bu ülkenin.”

Milli Takımdaki antrenörler ve sporcularla ilişkisinin nasıl olduğunu sorduğumda ise röportajın gerçekleşmesinde önemli katkısı olan Milli Takımlar Teknik Kurulunda görevli Erkan Mutlu’ya dönüp gülerek “Bilmiyorum, onlara sorun” dedi ve devam etti: “Hiçbir sorunum yok. Çünkü hiçbir gizlim saklım yok. Tabi ki profesyonel bazı sırlarım var. Ama bunları da mezara götürecek değilim. Bütün bilgilerimi tüm koçlarla ve sporcularımla paylaşıyorum. Tartışmaya da açığım. Karşıdan bir soru gelmezse ben onların ne düşündüğünü bilemem. Ben buraya insanlara bir şeyler öğretmeye geldim. Sanırım onlar da bunun farkındalar ve artık bu konuda daha açığız birbirimize.”

İlk geldiği zamanla bugün arasında milli takımdaki gelişimi değerlendirmesini istediğimiz Mancevic, bilimsel çalışmalar açısından oldukça farklı bir konumda olduğumuzu belirtirken bunu yüzücülerin derecelerine bakıp görebileceğimizi de anlatıyor. Yine de fazla bir beklenti içinde girilmemesi gerektiğini söyleyerek 2 sene içinde büyük gelişmeler olmasının mümkün olmadığını ifade ediyor. Henüz iki senedir Türkiye’de olan Mancevic uluslararası bazda büyük başarılar kazanmak için istatistiklere göre 6-8 yıllık bir süre geçmesi gerektiğini belirterek, Londra’daki hedefinin öncelikle yarı final görmek olduğunu vurguluyor.

“İstanbul’da Olimpiyat Çok Anlamlı Olur”

Tabi ki kendisine Türk spor serzenişleri lügatının muhteşem iki deyişimizi sormadan olmazdı. “Türkiye’nin 3 yanı denizle kaplı ama yüzmede bir tane bile olimpiyat madalyamız yok.” ve “70 milyonluk ülkeyiz ama bir olimpiyat madalyalı yüzücümüz yok” sözlerini duyduğunda ve bunu nasıl yorumladığını sorduğumda kendine özgü bilimsel bakış açısıyla cevap verdi:

“Bu tamamen kültürel, geleneksel bir durum. Bazı ülkeler yüzme sporuna 100 yıl önce başlamıştır. (Erkan Mutlu ekliyor: Türkiye’de ayrıca çok az yüzücü var. Bunu arttırmaya çalışıyoruz.) Türkiye Avrupa’da ekonomik olarak 6. sırada, dünyada 16. sırada. Ekonomisi gelişmiş ülkelere bakarsanız hepsinin yüzmede başarılı olduğunu görürsünüz. Yüzme sporu çok pahalı bir spor. Yüzme havuzu pahalı bir şey. Futbol, basketbol, voleybol gibi günlük hayatımızda yaptığımız hareketleri tekrarladığımız bir spor değil. Her gün yüzmüyoruz ama her gün koşuyoruz.”

2020 Olimpiyat Oyunları’na İstanbul’un adaylığı hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzdaysa bunun İstanbul için de, Türkiye için de, dünya için de çok önemli bir gelişme olacağını söyleyerek, “İstanbul, Avrupa, Asya, Arap kültürlerinin, Hıristiyanlığın, Müslümanlığın birleştiği bir yer. Tam bir köprü. Hem Avrupa’da hem de Asya’da olimpiyat düzenlemek için iyi bir şans olacaktır. Bence Türkiye çok hızlı gelişen ekonomiye sahip büyük bir ülke. Bir çok büyük organizasyon burada gerçekleşebilir.” dedi.

*29 Temmuz Pazar günü 100 metre kurbağalamada yarışan Buse Günaydın ve 100 metre sırtüstünde yarışan Hazal Sarıkaya elemeleri geçemeyerek Olimpiyat Oyunları’na veda etti.

Dmitrij Mancevic kimdir?

Dmitrij Mancevic 17 mart 1959, Belarus’un başkenti Minsk doğumlu. Ritmik Jimnastik dalında Dünya ve Avrupa Şampiyonluğu bulunan Olga Mancevic’ten biri diplomat diğeri de diplomat olma yolunda adımlar atan 2 oğlu var. Oğullarından da 2 torun sahibi. Yüzme antrenörü olmadan önce Belarus Yüzme Milli Takımı’nın önemli bir parçasıyken henüz 21 yaşında bu kariyerine nokta koymuş. Bu kararı nasıl verdiğini sorduğumda, neden daha hızlı yüzmeyeyim sorusunu kendisine sorduğunu ve bu konuda araştırma yapmaya karar verdiğini söyledi. O kadar derin bir araştırmaya girmiş ki doktora tezini bu konu üzerine yazmış. Araştırmalarının sonucunda da bugün toplamda spor üzerine 33 adet basılmış makale ve kitabı bulunan Mancevic 2007’den bu yana da Maribor Üniversitesi Pedagoji Bölümünde yüzme antrenörlüğü dersleri vermeye de devam ediyor.

Sovyetler Birliği henüz dağılmamışken 1983 yılında Birliğin Yüzme Takımının bir parçasıydı. Sovyetler ile bir çok başarıya imza attıktan sonra 1991’de Slovenya Yüzme Milli Takımının başına geçerek Peter Mankoc, Metka Sparavec, Blaz Medvesek gibi dünya çapında yıldızları çalıştırdı. 2006’da bir yıl İsrail Yüzme Milli Takımını çalıştırdıktan sonra sporcularla bireysel olarak çalışmalarına devam etti ve son olarak da 2010’da Türkiye Yüzme Milli Takımı’nın başına geçti.

(Bu röportaj 30.07.2012 tarihinde HaberVesaire‘de yayınlanmıştır. Fotoğraflar Ferhat Yurdam tarafından çekilmiştir. Lütfen kaynak göstermeden kullanmayınız.)

Kategorisi 5-Olimpik Sporlar, Ropörtaj, Yüzme0 Yorum

Kırmızı Kara Burası Ankara – G.Birliği resmi şarkısı

Bu sabah twitter’da Okay Karacan paylaştı bu parçayı. Gençlerbirliği Fuat Çapa’nın yarattığı gurbetçi sempatikliğini yeni parçasıyla devam ettiriyor. Anadolu takımlarının kendine ait bir kültür yaratma konusunda uzun süredir eksik kaldığı yanlardan biri Gençlerbirliği’nin attığı bu adımla yeniden gündeme gelir umarım. Hip Hop sanatçısı Ais Ezhel’in söylediği parçanın Ankara’ya has ritmik bağlama ile tamamlanmış olması günceli yakalama konusunda çok başarılı bir iş olmuş. Her şeyin ötesinde şarkının ordu ve savaş kültürü olan marş gibi olmaması parçaya ayrı ve kendine has ve daha sportif bir hava katmış. Darısı diğer takımların başına.

Parça hakkında bilgi

Ais Ezhel – Kırmızı Kara [2012-2013 Sezonu Gençlerbirliği Resmi Şarkısı]

Yapımda bizlerden desteğini esirgemeyen, emeği geçen tüm taraftarlarımıza teşekkür ederiz.

Beat: Ais Ezhel (Voodoo Records)
Mix: DJ Suppa (Voodoo Records)
Yönetmen: Doğan Tanyer
Yapım: Neverland Film

gurur bu şehre başkente
sadece bir takım değildir yuvadır kaç gence
bir olduk beraber olduk işte yine dimdik
benim kızıl siyah gençlerimin ismi bile birlik
yenimahalle mamak çankaya bütün sokaklar yanyana
odtü cebeci dikmeniyle hep beraber ankara
yankılanır sokaklarda taraftarın sesi
duyar gözetlerken herkesi ankara kalesi
bazen üzer bazen sevindirir sonuçlar bizide
bu aşk sevgiliyle kuğuluparkta oturmak gibi
saldıralım gençler haydi alalım maçları hep
fakat birlik olmamışsak kazanmanın anlamı ne
parlamıştı yıldızımız 1923
doğdu büyüdü gençlerim ve tekiz şimdi bizde güç
bu gece zafer bizim varım çünkü senle herşeye ben
cevap verir bu ses burası neresi dersen eger (hep beraber!)

Kategorisi 6-EfektifpasTV, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol0 Yorum

Kakafonik kalitesiz futbol

Öncelikle maçın tempolu, tenis maçı gibi heyecan dolu geçtiğini söyleyenlere muhalefet şerhini koyayım. Maçtaki temponun pas temposu olmadığını bu yüzden de maçın kaliteli geçmediğini söyleyeyim. Heyecanlı olması hangi takımın hata yapıp gol yiyebileceği ihtimalinin yarattığı gerginlikten kaynaklandı. Yoksa maçta kaliteli pas oyunu ve organizasyona bir şey yoktu.

Sezonun ilk derbisi Umut’un 22. saniyede girdiği pozisyonla oldukça zevkli geçebilme ihtimali olan bir maç yaşanacağını hissettirdi. Escude’nin ıskasını Umut kalitesindeki bir oyuncunun boş kaleye gönderememesi açıklanamaz. Pozisyonun ardından ilk yarıda iki takım oyuncularının birbirlerine yakın pres yaparak top oynatmaması ilköğretim 1. sınıfta oynanan futbol maçlarındaki kakafoniyi hatırlattı bana. Aynı takımın 2 oyuncusu birbirleriyle 2-3 pas yapıp oyunu kontrol altına almak istese de başarılı olamadı. Maçın ilk yarısındaki karşılıklı hatalarla gelen goller iki hocanın da maç öncesi planladıklarını bozduğundan iki takım da sadece rakibe saldırma, topu kapma, top yapamıyorsan yaptırmama oyununu oynamaya başladı. İlk yarıya dair iki takımda da organizasyona dair fazla bir olumlu yan göremedik.

Beşiktaş’ın ikinci golü hakkında bir kaç kelam etmekte yarar var. Gol öncesi orta sahada kazanılan serbest vuruş kullanılmadan önce Semih ve Ujfalusi topun ceza sahasına doldurulacağı düşüncesiyle rakip ceza sahasına gitti. Bu tip toplarda takımın rakibi durdurma konusunda en önemli iki oyuncusu yani stoperleri rakip ceza sahasındaysa top mutlaka o oyuncuların bulunduğu yere atılır, atılmalıdır. Lugano, Puyol, Ramos, Capone, Ömer Erdoğan gibi aslen stoper olan oyuncuların ceza sahasında her gittiğinde gol bulabiliyor olması bu yüzdendir. Eğer o topu bu iki oyuncudan çok bağımsız bir yere gönderirsen; birincisi oyuncunu boşa yorarsın, ikincisi de eğer rakip o topu kaparsa senin takımının defansını yerleşmemiş bir biçimde yakalar ve o golü atar. Yani buradaki problem stoper hatası değil, taktik hatasıdır.

Galatasaray’ın ikinci yarıya Melo-Amrabat değişikliği ile başlaması, orta sahayı 3 kişiyle tutan Beşiktaş adına avantaja dönüştü. Hamit’in sağ kanatta kendisiyle boğuşması, Emre Çolak’ın Kasımpaşa maçındaki performansı sergileyemeyişi, Selçuk’un geçen sezona göre rakipleri tarafından daha fazla markaja maruz kalması sarı-kırmızılı takımın oyuna hakimiyetini kurmasına engel oldu. Buna bir de Amrabat’ın sol çizginin orta sahaya yakın tarafında alıp çizgiye inmeye çalışırken  yaptığı top kayıpları eklenince Galatasaray’ın oyunu iyice verimsizleşti. Buna oyuna daha sonradan giren Aydın’ın da sürekli içeri kat etmesi oyunun kitlenmesine neden oldu. Galatasaray’ın oyununun kitlenmesinde Beşiktaş teknik direktörünün Veli-Fernandes ikilisin arasına Toraman’ı sıkıştırma düşüncesi de çok büyük katkı sağladı. Maç öncesi orta sahaya hakim olan takımın sonuca gideceğini yazmıştık.

Galatasaray’ın ortadan dikine paslar ile sonuç alamadığında ortaya koyacak başka bir planının olmadığını çok kez yazdım, söyledim. Bu maçta da ilk yarıda defans arkasına atılan bir kaç pas dışında sonuç alınamadı. Hele ikinci yarı dikine yüksek toplara mahkum bir Galatasaray’ın yaptığını, bizim gibilerin her halı saha maçında yaptığını hatırlayınca Fatih Terim’in taktik zekasını bir kez daha sorgulamak gerektiğini söylemem lazım. Nihayetinde beraberlik golü dikine kullanılan bir pas sonucu gelmiş olsa da bu şekilde gelmeseydi daha iyiydi.

Galatasaray son 3 resmi maçında son dakikada puanı-galibiyeti kurtarıyor. Hatırlatalım EURO 2008’de milli takımın başındaki isim Fatih Terim’di ve gelen başarı son dakika golleriyle elde edildi. Fakat daha sonrasında bu başarı süreklilik kazanmadı. Bu yüzden iki benzer durum olumlu yönde yanıltmasın kimseyi. Şampiyonlar Ligi maçlarında Galatasaray’ın içinde bulunacağı zorlu bir grupta foyasının ortaya daha fazla çıkacağını düşünüyorum. Acilen bu konulara önlem alınması gerek.

Beşiktaş yenilenen kadrosuna karşın çok iyi bir mücadele çıkardı. Orta sahayı Galatasaray’a teslim etmemesi 3 puanı getirebilirdi ev sahibine. Bu skorla Beşiktaş ilerleyen haftalarda çok daha iyi bir takım olabileceğini gösterdi. Siyah-Beyazlı taraftarların takımına daha fazla destek olması buna katkı yapacaktır.

1970-76 yılları arasında Metin Oktay’ın yerini kapatması için takıma transfer edilen ve arka arkaya kazanılan 3 şampiyonlukta büyük payı olan Metin Kurt’un ölümünün ardından sahaya siyah bantlarla çıkma talebinde bulunmayan Galatasaray Yönetimi vefa ve saygı konularından sınıfta kalmıştır. Maçta dizinden sakatlanan ve 3-6 ay sahalardan uzak kalacak Mustafa Pektemek’e de büyük geçmiş olsun.

 

Kategorisi 1-Futbol, Galatasaray, Türkiyeden Futbol, Yorumlar0 Yorum

Orta sahayı kontrol eden kazanır

Yıllarca ayarlanmış derbi fikstürlerinden bıkmışların öncüsü Uğur Meleke ve ardından gelen bizlerin en mutlu günü belki de bugün. Lige, ilk haftalardan motivasyon ve izlenebilirlik katacak bu akşamki Beşiktaş – Galatasaray derbisi. Bunun yanında maça heyecan katan diğer unsurun bir derbi olmasının da önemli bir etkisini es geçmeyelim.

Beşiktaş’ın ligdeki ilk maçını izleyemedim. Ligin ilk haftasında tüm büyüklerin belalısı İstanbul Büyükşehir Belediyespor’a boyun eğmemiş olmaları yeni kurulan kadrosu ve hocasıyla önemli bir artı. Üstelik puan alınan takımın hocası geçen yıl Beşiktaş’ın her şeyini çok iyi bilen Carlos Carvalhal’ken. Maç sonrası Samet Aybaba’nın “Veli’nin maçın başında sakatlanması oyunda dengeleri bozdu” açıklaması takımın geleceğine dair yaşanması muhtemel hayal kırıklığının ilk işareti olacak. Sonrasında hafta içi söylediği “Sabah akşam çalışan hoca hata yapmaz” sözleri de neden yıllarca üst düzey bir hoca olamadığının ve belki de olamayacağının nedenini belirten nitelikteydi.

Maça gelirsek de Samet Aybaba’nın bu bakış açıları bu akşam Beşiktaş’ın en büyük dezavantajı olarak göze çarpıyor. Stopere alınan Escude’yi bekleyenler olsa da Toraman ve Sivok ikilisinin bozulmaması defansın daha az hata yapması adına önemli ve gerekli. Çok önemli diz sakatlıkları geçirmiş ve uzun süredir derbi oynamamış Uğur Boral’ın sol savunma performansı soru işareti. O kanattan Hamit ve Eboue ile karşılaşacak olması da bu önermenin büyük nedeni. Veli ve Necip’in orta  sahayı savunma konusundaki süreklilikleri de Beşiktaş’ta dezavantaj olarak göze çarpıyor. Muhtemel 11’lere göre Holosko, Olcay ve Mustafa da ileri 3’lüde yer alacaksa onların defansa yapacakları destek orta sahayı ve dolayısıyla oyunu ele geçirme konusunda siyah beyazlılar için belirleyici faktör olur. Galatasaray’da Umut ve Elmander’in üstlendiği savunmacı forvet performansını gösteremezlerse işleri zor.

Galatasaray içinse fazla bir şeyler yazmaya gerek görmüyorum.  Muhtemel 11’lerde Melo’nun oynayacağı yazılsa da ben tam tersini düşünüyorum. Yaz boyunca Galatasaray’dan başka ciddi talibi olmayan Melo’nun 3-5 kuruşun hesabını yaparak yaz boyu yatması, takıma ağustos ayında katılması, 2 aya yakın kondisyon yüklemesi yapmaması gerçeklerini göz önünde bulundurmak gerek. Fatih Terim’in de bu gerçekler ortadayken orta 4’lüden birini kesip Melo’yu oynatması huzursuzluğa yol açmak için davetiye olur. Emre ve Aydın geçen haftaki performansı ortadayken Melo’nun yine son 20 dakikada sahada olması yeterli olur. Defansta da Semih Kaya’nın oynaması muhtemel dursa da sakatlığının tam olarak iyileşmesi ve ne kadar savruğa yakın bir oyunu olsa da Dany’nin Ujfalusi ile sahada olması gerektiğini düşünüyorum. Hakan Balta bugün fazla bindirme yapmayabilir ama Eboue’den geçen yıl derbilerde yaptığı kanat bindirmelerine devam etmesi durumunda gol pozisyonlarının oranı artacaktır.

İbre  kadrosu ve sistemi oturmuş Galatasaray’dan yana ancak Beşiktaş da Manchester City karşısındaki Liverpool gibi iyi direnç gösterip süpriz bir performans sergileyebilir. (bu yorum Liverpool-Man. City maçı sırasında yazılmıştır.)

Maçın kilit isimleri: Emre Çolak (GS) – Fernandes (BJK)

Kategorisi 1-Futbol, Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol, Yorumlar0 Yorum

2012/13 Turkish Super Lig Bids to Wrestle Back Attention

(Insidefutbol.com – 18/08/2012)

Last season the Turkish Super Lig was played out under the shadow of a match-fixing scandal. Since the trouble emerged, few spoke about matters on the pitch. Fans started to become even greater enemies, most involved with the game took sides and many almost became lawyers for the defendants. To increase the interest in the Turkish game, the football federation introduced a playoff after 34 match days, but that will not continue this season. Now the Super Lig bids to shake off arguments about corruption and rekindle love for the game.

Galatasaray finished nine points ahead of their closest rivals Fenerbahce last season, but then scrapped through the playoffs to win the title. This summer Galatasaray have protected their key talents and added further Turkish stars in the shape of midfielder Hamit Altintop, and strikers Buark Yilmaz and Umut Bulut, while defender Dany Nounkeu and midfielder Nordin Amrabat are the foreign arrivals – Felipe Melo stays too after extending his loan from Juventus. After a super season last year under Fatih Terim, the Lions of Istanbul are firm favourites to retain the title and have already won the Turkish Super Cup, beating arch rivals Fenerbahce.

Once again Fenerbahce will provide the main opposition for Galatasaray and the Yellow Canaries have lavished cash on a number of stars this summer. Dirk Kuyt has arrived from Liverpool, while Turkey midfielder Mehmet Topal landed from Valencia after Emre Belozoglu left to join Atletico Madrid. Further arrivals are Serbian winger Milos Krasic and Nigerian defender Joseph Yobo, who has made permanent his loan move from Everton. Amidst all this, the concern for Fenerbahce is the midfield, with no box-to-box player to drive the team forward. Brazilian schemer Alex is now 35, meaning the Yellow Canaries really need to add another midfielder. If they do, they will be much more dangerous.

Another team expected to be in the mix are Trabzonspor. The Black Sea Storm have suffered a blow in losing last season’s top scorer Burak Yilmaz to Galatasaray, but despite that disappointing manager Senol Gunes, the side have not splashed cash on well-known replacements. Instead, four highly rated youngsters have arrived and there is little doubt Trabzonspor will be strong once again.

Back in Istanbul the city’s third major power, Besiktas, have felt the effect of financial problems. For the past three years the Black Eagles have almost been a feeder team for Portugal’s national team, with stars such as Simao Sabrosa (now sold to Espanyol) and Ricardo Quaresma just two of the Portuguese in the ranks. A number of players, including high-profile Portuguese stars, cost the club much money and now the board have opted to slash the wage bill. Despite finishing fourth last season, Besiktas are banned from European football due to the financial crisis at the club. New arrivals are midfielder Oguzhan Ozyakup from Arsenal, Scottish goalkeeper Allan McGregor and French defender Julien Escdude, but the most important factor will be the performance of freshly appointed manager Samet Aybaba. A former Besiktas player, he has been waiting for his chance in the dugout.

Last season manager Ersun Yanal guided Eskisehirspor to fifth spot; the 50-year-old loves to play with young hopefuls and snapped up nine players under the age of 25. This season, the team will push to make the top four and, if former West Brom striker Diomansy Kamara fires, the omens look good.

Istanbul BB lost their successful manager Abdullah Avci to the Turkish national team last season and his assistant Arif Erdem steered the side to sixth spot. Now former Besiktas boss Carlos Carvalhal is in charge and the club have managed to hold onto most of their performers from the previous campaign, adding Turgay Bahadir from Bursaspor and Eduardo from Genoa. Istanbul BB will continue to frighten their opponents. Just below the Istanbul outfit, Sivasspor secured a seventh place finish last season despite predictions of doom. They too have kept hold of their stars, Polish midfielder Kamil Grosicki, and forwards Michael Eneramo and Ricardo Pedriel.

When Bursaspor won the Super Lig title in 2010, they seemed set to pose a big Anatolian danger for years to come, but the last two years have been spent trying to handle the weight on their shoulders. The side did reach the Turkish Cup final last season, but lost out to Fenerbahce. This time Bursaspor will continue along the same lines under coach Ertugurl Saglam. They have signed few players in the summer, leaving captain Omer Erdogan, Sebastian Pinto and Batalla as their key men.

The surprise package of 2011/12 were Genclerbirligi. Under young manager Fuat Capa, there are now high expectations despite a low budget. Capa has interesting approaches to training; the coach has had his players take part in a workshop as part of a rhythm group. The big new arrival is centre-back Dusko Tosic from Red Star Belgrade.

Gaziantepspor ended the first half of last season at the bottom of the league, but secured their status with their third manager of the campaign, Hikmet Karaman. He is still in charge and has brought fresh hope with the signings of hitman Senijad Ibricic from Lokomotiv Moscow and the snapping up of all-action midfielder Gilles Binya fresh from a spell with Neuchatel Xamax.

Elsewhere, Kayserispor are steady competitors in the Super Lig. They have suffered from selling many players in recent years, but have a good scouting department around Europe, especially within Germany. Kayserispor lost Amrabat to Galatasaray and Hasan Ali Kaldirim to Fenerbahce, but Paraguayan Cristian Riveros landed from Sunderland and Brazilian Cleyton from Panathinaikos. Georgian manager Shota Arveladze hopes to turn the clock back to the club’s glory days this season.

At Karabukspor it is a fresh start with German manager Michael Skibbe. The former Bayer Leverkusen boss was sacked by Galatasaray in 2009 and will find life at his new club a struggle, with survival the aim. Mersin Idman Yurdu suffered from a lack of stability last season. Despite a very strong start, the side were nearly relegated. Nurullah Saglam is a talented coach, but having bought more than ten players, starting well looks difficult. They have little hope of a top ten finish.

Orduspor boast a well-known coach in Hector Cuper. The Argentine took charge towards the end of last year and helped the club bag players from Spain, such as striker David Barral from Sporting Gijon and defender Agus. Orduspor are capable of springing more than the odd shock this season. Antalyaspor meanwhile endured a disappointing 2011/12 campaign and as a result have refreshed most of the side, but manager Mehmet Ozdilek remains. The team’s most important player will surely be striker Lamine Diarra, who was a prolific goalscorer at Partizan Belgrade.

The newcomers this season are Kasimpasaspor, Elazigspor and Akhisar Bld. Kasimpasa have a new board with money to spend and snapped up Uche Kalu from Espanyol, Andreas Isaksson (PSV Eindhoven) and Fabian Ernst (Besiktas) as proof. Whether the additions are enough to help the team survive remains to be seen. Elazigspor have signed more than ten players in their bid to stay up and will be bossed by Bulent Uygun, while Akhisar Bld are set to sample Super Lig football for the first time in their history and what they are capable of is open to debate.

Turkey will hope that the events of this season’s Super Lig are more notable for events on the pitch than off it. And with the quality at most clubs having been boosted even further, with teams having thus far even outspent those in Spain’s La Liga this summer, there is a good chance of this campaign being a thriller.


Kategorisi English articles0 Yorum

Ustalık dönemi


“Böyle olacaksa hiç spor da yapmayalım futbol da oynamayalım..”

Kategorisi 6-EfektifpasTV, Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol0 Yorum

Mönüde başka ne var?

Galatasaray maçının ardından nasıl olduysa anlayamadığım akıl almaz bir tartışma üretilmiş. Tartışmanın konusu o kadar akıl almaz ki, bombalamanın üstüne gündemi meşgul etmek üzere hükümetin görevlendirdiği polemikçiler, manipülasyoncular hatta FBI, CIA falan devreye girmiş olmalı diye düşünüyorum.

Tartışma şu: Galatasaray’ın oyuncu değiştirdiği sırada sahada 7 yabancı varmış ve 3 puanı silinmeliymiş. Oyun durmuşken sahada Melo’nun kenardan oyuncu değişikliği ile sahaya girmesi takımı kural dışı olarak 7 oyuncu ile sahada bulunmasına neden olmuş. Ve otorite Ahmet Çakar konuşmuş: ” Oyunun başlamaması mühim değil” demiş.

Ahmet Çakar’vari ben de başlıyorum o zaman: Bakın çok açık konuşuyorum. Futbol yorumlanan programların bir çoğunda masada duran porselen kupaların içinde ne su var, ne çay ne de kahve. Eğer gerçekten su içecek olsalar bir su firmasıyla sponsor anlaşması yapar masaya pet şişeleri koyarlar. Ayrca su bu kadar kafa yapmaz. Oyunu izlememiş ve detayları kaçırmış insanlar bu konuları konuşur ancak.

Dikkatinizi çekerim, oyuncu değişikliği ilk Sercan-Elmander olarak yapıldı ve sonrasında da tabela Melo-Hamit olarak kaldırıldı. Elmander ve Hamit de iki oyuncunun elini sıkarak kenara geldi. Durum böyleyken bu çıkarılan tartışma, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor’un puan kaybettiği haftada Galatasaray’ı yıpratmak için yapılan kuru bir safsatadan başka bir şey değildir. Eğer Ahmet Çakar’ın dedikleri doğru olsaydı bugün bir çok takım gol sevinci sonrası kenardaki yabancıların sahaya girmesiyle hükmen yenik sayılırdı. Ne diyor Ahmet Çakar, oyunun durması önemli değil.. Ramazan sonrası alkol çarpması yaşıyor sanırım..

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Yorumlar0 Yorum

Papaz pilav yemek istemezse?

 

Kasımpaşaspor maçın başında yarattığı tehlikeli ataklarla sezon boyunca ne kadar tehlikeli bir takım olabileceğini gösterdi. Fakat bu maç için oyuncuların birbirlerine alışma sürecinin yarattığı sıkıntılar takım adına erken sonuç getirmedi. Bu süre içerisinde Galatasaray defansında Dany’nin, “Song’vari” mücadeleci oyunu sarı-kırmızılı takımı ayakta tuttu.

Kamerunlu oyuncunun defanstan dikine veya kanatlara attığı toplarla oyuna hakimiyetini kurmaya başladı. Sağdan Eboue ve soldan Hakan Balta’nın bindirmeleriyle Galatasaray oyunu ilk yarıda rakip alana yıkmayı başardı. Geliştirilen ataklar Umut ve Elmander’in yetersiz vuruşlarıyla sonuçlandı. Hamit’in orta sahanın ortasında başlaması başlarda etkisiz bir oyun sergilemesine neden olsa da kanatlardan yapılan bindirmeler olumlu sonuç verdi. Ancak Fatih Terim, Emre Çolak’ın sol kanatta etkisiz olmasını durdurmak için genç ismi ortaya Aydın Yılmaz’ı sola, Hamit’i de sağa çekti. Bu değişiklik sol kanattan Hakan Balta’nın bindirmelerinin sonlanmasına, Aydın’ın da etkisizleşmesine neden oldu. Çünkü Aydın sol kanattaki yerini bir çok kez kaybetti ve içeri doğru girdi. Yine sağ kanattan oynamaya devam eden Galatasaray Hamit’le bu taraftan etkili oldu. Emre’nin merkeze gelmesi orta sahanın top dağıtımını etkinleştirdi. Elmander ve Umut’a inatla ortadan top gönderme arzusu pek sonuç vermemeye başladı ve gol geçen sezon bir çok kez olduğu gibi bir duran top organizasyonundan geldi. Selçuk’un ilk yarıdaki yeterli performansı takıma verememesi Kasımpaşaspor’un oyun disiplinini bozmadan rakibine ileride 2-3 kişiyle basmasının sonucuydu. Geçen yıl takımın maestrosu Selçuk’un, Hakan Özmert’in arkadan gelip topa müdahele edip kaptığı topta kendini yere atması ona hiç yakışmadı.

İkinci yarıya aynı düzenle başladı Galatasaray. Hamit’in direkten topu takıma heyecan ve cesaret kattı. Takım yine baskılı oyununu devam ettirdi ve ilk yirmi dakika şahane bir Emre Çolak resitali izledik. Altyapıdan gelen Emre ve Aydın’ın paslaşıp atak olgunlaştırma çabaları taraftarın Galatasaray’ı daha fazla sahiplenme nedeni. İlk yirmi dakika bu şekilde geçildi. Ve yüksek tempoyla oynanan oyunda Galatasaray orta sahası dikine oynama inadından Djalma Santos ve Tabare’nin kanat bindirmelerinde savunmasını yalnız bıraktı. Kasımpaşaspor’un kontraları, Galatasaray’ın geriye dönüşlerde yüksek efor sarf etmesine neden oldu ve iyice yordu. Dany yine de takımda ayakta kaldı ve tek başına bir şekilde rakip ataklarına engel oldu. İkinci yarı tek bir sefer, o da duran topla, kaleye gelebilen Kasımpaşaspor’un golünde çok açık bir biçimde defansif dağılım ve etkisizlik yaşadı Galatasaray. Rakibin iki uzun stoperi, İlhan ve Yalçın penaltı noktasında Dany, Elmander, Hakan Balta arasında bomboş kaldı ve böylece lacivert-beyazlı takım golü buldu. Fatih Terim yan toplarda belki de alan savunması yapılması talimatını vermişti. Ama sonuç vermedi.

Golün hemen öncesi yapılan Aydın-Amrabat değişikliğinin kanatları daha aktif kullanma yönünde olumlu sonuç verebileceği düşüncesi doğru çıkmadı. Bu da oyuncunun etkisiz kalmasına neden oldu. Sercan ve Melo değişiklikleri orta sahayı diri tutmak için yapılmış olsa da Melo’nun da geri dönüşlerde sönük kalması Galatasaray’ın rakibine son dakikalarda birden fazla tehlike yaratmasına yol açtı. Defans ve orta saha arasındaki açıklık havadan toplarla oynamaya itti takımı bu da oyunun kısa bir dönem sıkıcı olmasına neden oldu. Emre’nin kanada geçmesi de onun oyundaki etkisini azalttı. Ancak gol yine onun ayağından çıkan bir topla geldi. Arka direkte Emre’nin topunu Umut’un ittirmesiyle Galatasaray 87. dakikada öne geçti ve maç böyle sonlandı.

Galatasaray’ın iki golünün de (ikinci gol korner sonrası seken top olduğu ve kornerden farksız olduğu için böyle diyorum) duran toptan gelmesi bir tesadüf değil. Ancak Galatasaray bu alışkanlığına sırtına dayamamalı. Geçen yıl Selçuk İnan mükemmel dikine paslar atarak bir çok gole asist yaptı ama buna da sırt dayanmamalı. Fenerbahçe maçının ardından burada yazdığım gibi bu ataklar ligde sonuç verebilir. Ancak Kasımpaşa karşısında bile zorlanırken, ki burada Kasımpaşa’ya tebriklerimi göndereyim, Şampiyonlar Ligi mücadelesinde yine papazdan aynı pilavı yemesini beklemek sonuç vermeyebilir.

 

Kategorisi Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol0 Yorum

Nasıl Yakaladı!!

Kategorisi 6-EfektifpasTV0 Yorum

Takip et // Follow

Açık Radyo – Efektifpas

15 günde bir her pazartesi 19.30'da, 94.9 Açık Radyo'dayız. Duyurularımızı takip etmek için Twitter hesabımızı takip edebilirsiniz...

RadyoEfektifpas

Programlarımızın tüm podcast kayıtları online olarak bulunmasa da dinlemek isteyenler için bir kaç adet program mevcut

‘Salvador’ Guti

Johan Cruyff

Arşivler

Bülent Korkmaz – 3

Tottenham Hotspurs

Nazım Hikmet Ran

HaberVesaire Spor

Video Bug Report

Açılmayan bir video varsa resme tıkla, videonun linkini yolla Teşekkürler...

Facebook Hayran Sayfası

Ağustos 2012
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031