Son şampiyon Almanya yenilirken son Dünya Kupası’nın ev sahibi Brezilya puan kaybetti ve bu sonuçlara bu iki ülke insanları dışında herkes sevindi. İlk yarısını Rusya’nın açık hava müzesi niteliğine sahip Kültür Park’ını gezmeye feda ettiğim maçın ikinci yarısında Kolarov attığı gol ise Sırbistan’ı grubunda liderliğe taşıdı. Güne ‘İstanbul’ Restoran’da kahvaltıyla başlamak ise kalan saatleri keyifli tamamlamama yetti.
Cumartesinin yoğun mesaisi pazar günü güzel bir kahvaltıyla şenlendirilmeliydi. Daha önceki yazılarımda da size bahsettiğim 23 yıldır Moskova’da yaşayan Gazete Duvar okuru Mehmet’in, pazar sabahı kahvaltıya gitme teklifi aklımda ilk bu düşünceyi uyandırmıştı. Hem pazar günü de cumartesi kadar uzun olacaktı ve iyi bir kahvaltı etmek gerekliydi. Adres, şehrin kuzeyinde yer alan Tsarigrad, yani Çar Şehri, yani İstanbul Restoran’dı. Antik Travel turizm şirketinin sahibi Hakan Bey’in daveti için restorana vardığımızda masa hazırdı bile.
Uzun soluklu bol çaylı, yediğimizin önümüzde yemediğimizin arkamızda kalmadığı, çünkü her şey o kadar lezzetliydi ki yemediğimiz bir şey olmadı ki arkamızda kalsın, kahvaltı sohbeti sırasında, Caner Erkin’den, Hasan Kabze’den, Fatih Tekke’den, Gökdeniz Karadeniz’den bahsederken her Türk erkeğinin hayatının bir bölümünü kapsadığı gibi lisanslı futbolculuk hikayelerine daldığımızı fark ettik. Mehmet de, Hakan da biraz şanslı ve doğru yerde doğru zamanda doğru insanların yanlarında olsalar, bir ihtimal Süper Lig, belki de 1. ya da 2. Lig’de profesyonel futbolcu olarak onları da görebilirdik. Hakan’ın ağabeyi Hayrettin Lülebaş bu söylediğim seviyelere gelebilmişti. Ama bu hikayede doğru yerde doğru zamanda doğru insanlarla bir arada olan biri vardı, o da bendim.
HER ÇOCUK BİR GÜN LİSANSLI FUTBOL OYNAYACAKTIR!
Futbolculuk hikayelerine o kadar çok dalmıştık ki saat 13.00’ü geçiyordu masadan kalktığımızda. Günün ilk maçına daha vardı da öncesinde, Türkiye’nin en kritik seçimlerinden biri için oy verme zamanıydı. Detayları Rusya’daki seçmenlerin (heyecandan olsa gerek aşağı yukarı 150’ye varan) nabzını tuttuğum yarın yayınlanacak özel röportajımda okuyabileceksiniz.
Şimdi gelelim, Sırbistan – Kosta Rika maçının ikinci yarısını, sanatı ve 3 Rusya’yı iliklerime kadar hissettiğim Moskova’nın açık hava müzesi Kültür Park gezintim için feda ettikten sonra, gezintimden sonraki Almanya-Meksika maçına… Yaklaşıyordu yaklaşmakta olan ve ben aslında parkta olmak değil de kendimi yollara vurmak ve Almanya maçında ‘alanda’ olmak istiyordum. Yolları karıştıracağımdan emin olduğum için saat 17.00 olmadan kendimi vurdum yollara. Çarlık Rusyası’nın önemli ‘Kaptan-ı Derya’sı 1. Petro’nun (Muhteşem Peter diye de bilinir) muhteşem heykelinin yanından geçip Moskova’nın dini günlerindeki devlet düzeyindeki seremonilere ev sahipliği yapan Kurtarıcı İsa Kilisesi’nin yanından geçip Kızıl Meydan üzerinden Bolşoy Tiyatrosu arkasında kalan Let’s Rock Bar’a vardım. Almanya’dan tanıştığım gazeteci arkadaşım Nastya BVB formasını geçirmiş yerimizi tutmuş maç için çoktan hazırdı.
SON ŞAMPİYON YENİLDİ
Almanya’da İlkay yoktu, Mesut ilk 11’deydi. Sane’nin yerine kadroya girdiği düşünülen Brandt yedekti, kariyerinin vasat sezonlarından birini geçiren Khedira ilk 11’deydi. Konfederasyonlar Kupası’nın gol kralı, Bundesliga’nın yükselen yıldızı Goretzka yedekti. Meksika ise her jenerasyonundan her birini geliştirerek takıma kattığı oyuncularıyla sahadaydı. Her zaman hareketli, hızlı ve cesur oyun tarzına sahip Meksika ilk yarıda da bunu sahaya yansıtarak Almanya karşısında çok iyi bir oyun sergiledi. Bir ara maç, sakatlıktan kısa bir süre önce dönen kaleci Manuel Neuer’i ısındırma antrenmanına da döndü, Orta Amerika ekibinin sayısız şutu nedeniyle. Meksikalıların dünya futboluna yeni yeni sürdüğü yıldızı Hirving Lozano, nam-ı diğer Chucky takımını 1-0 öne geçiren golü atınca, Nastya bir hayli sinirlendi. Maç boyunca Almanya iyi performans sergileyemedikçe “Neler oluyor size?“ diye takıldığım Nastya “Hey üstünde Almanya forması var ne demek siz? Sen hangi takımlısın açık konuş. Kim dost kim düşman bilelim.“ deyince ortamı germemek için son 1.5 senedir olduğum gibi maç bitene kadar ‘Alamancı’ oldum. Fakat turnuva boyunca bu oyunla Almanya taraftarı olmak çok zor olacak gibi gözüküyor bu maça bakınca. Maçın en akılda kalan ânı daha ilk maç olmasına karşın son şampiyon Almanya’nın kalecisiyle son dakika gol arıyor olacak kadar endişeli ve çözümsüz olmasıydı. 2014’ün ve 2017 Konfederasyonlar Kupası’nın kazananı turnuvaya kötü başlamıştı. Maçı izlediğimiz yerde sadece arkadaşım Nastya üzgündü. Son şampiyonun yenilmesine ya da Meksika’nın kazanmasına en çok sevinenler arasında Kolombiyalılar, Arjantinliler ve Brezilyalılar yani neredeyse maçı izleyen herkes vardı.
İSVİÇRE’DEKİ TEK(!) PAKİSTAN ASILLIYI BULDUM
İkinci maç için de aynı mekanda olmaya karar vermiştim. Birçok maçımı da orada izleyebilirim sanırım. Biraz tuzlu olsa da Rock’n’Roll ve futbol da ucuz bir karışım değil, hem iki maç arasında ACDC dinlemek de paha biçilemez. Fakat bu sefer Brezilya-İsviçre maçı öncesinde küçük bir tur attıktan sonra içeriye girmeden evvel bir kaç Brezilyalı ve etraftaki tek İsviçreliyle maç öncesi fikirlerini almak üzere sohbet ettim. Brezilyalı olanın adı Leo idi: “2-1 kazanırız” dedi. İsviçreli olan ise Pakistan asıllı Assad’dı. Rock barın kapısında sohbet ettik kısa süre. “Bir puan olsun bizim olsun, olmasa da ziyanı yok, sonuçta Brezilya…” görüşüne sahipti. Maçı bir süre içeride ayakta izledikten sonra nereye gitsem diye düşünürken Assad’ın yalnız oturduğunu gördüm ve çöktüm yanına.
VAR NEDEN VAR?
Coutinho’nun enfes golü biraz canını sıkmıştı. Aynı mekanda izlediğimiz Brezilyalılar ise çığlık çığlığa seviniyordu. İlk yarı bu şekilde sonlanırken, devre boyunca Assad ile sohbetimiz bir hayli koyulaşmıştı. Euro 2008’de İsviçre maçında tribündeymiş. Çok üzmüşüz onu ama “Ne maçtı ama..!“ diyerek biraz göğsümü kabarttım. İsviçre Milli Takımı’nda ve Türkiye Ligi’nde forma gitmiş oyunculardan bahsetmeden olmazdı. Çocukluk kahramanım, forma numarası 11’i babaanneme formama diktirdiğim Kubilay Türkyılmaz’ın adı ağzından çıktığında tüylerim diken diken olmuştu bile. Sohbet o kadar derindi. Aklımda kalan en İsviçreli futbolcunun adı Pascal Züberbühler’di. Tam ondan bahsederken, güncel İsviçre kadrosunda yer alan benzer isimli Zuber skoru 1-1 yaptı. Faul olduğu açıktı. Hakemin neden Video Asistan Hakem’e danışmadığına ben anlam veremedim açıkçası. Brezilya maç sonuna kadar rakip yarı alanda oynamasına karşın, Avrupa elemelerinde sadece Portekiz’e yenilen İsviçre’ye diş geçiremedi. Maç sonunda sadece İsviçreli Assad değil İsviçre taraftarı olmayan herkes sevinmişti. Özellikle de maçı yakından, ‘düşmanlarını’ daha yakından izleyen Arjantinliler.
ALEXSEVER FEBERVAHÇELİLERE SELAMLAR
Maç sonunda, 90 dakika öncesinde konuşup fikrini aldığım Leo ile yine karşılaşmıştım. 1-1’den dolayı mutsuzdu ve Arjantinlilerin İzlanda için yaptığı eleştiriyi o da İsviçre’ye yapıyordu: “İzlanda’nın Arjantin’e oynadığı gibi kapalı oynadılar. Ayrıca attıkları gol de fauldü, ama Miranda da bunun faul olduğunu hakeme gösteremedi. Gruptan çıkacağımıza inancım tam.“ dedi. Ayrıca Coritiba taraftarı olarak idolüm olan Alex de Souza sever Fenerbahçelilere de selamlarını iletmemi istedi.
Eve dönüş yolunda, Brezilya-İsviçre maçı sırasında Moskova’da Almanya ile oynadıkları maçın ardından şehir merkezine inen Meksikalılar, bir geceliğine de olsa Moskova’yı Meksika’ya çevirdiler. Son kupanın yarı finalistleri günün kaybedenleri, Meksika ise kazananıydı.
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/06/18/baskentin-adi-moskova-degil-meksika