İşte bu ortamda Romanya’yla oynadığın maçı kazanıp kaybetmenin hiçbir anlamı yok. Önce ‘mutsuzlar ordusu’nu mutlu edecek ortamı (parayı demiyorum) yaratmak gerek.
Bir süredir Türkiye’de futbolcuların içinde bulunduğu çalışma ortamlarının, dayanışma amacıyla resmi bir kurum altında bir araya gelmelerinin zorluklarından bahsediyorum bu köşede. Geçen akşam Tivibuspor‘daki “Ters Köşe” programının konuğu Yılmaz Vural’dı.
Kariyerinin hak ettiği gibi yükseklere ulaşamaması, kimi görüşe göre kendi kendisini karikatürize etmiş olması. Ne kadar doğru yanları var gibi gözükse de futbolcuyken, dönemin ünlü dizi karakteri gibi sihirbaz olduğundan lakabı ‘Samantha’ olan Fatih Terim’in İmparatorluğa yürüdüğü futbol ortamında, Vural’ın hak ettiği yere gelememesinin ardında bundan daha başka bir şey olmalı. Diğer yandan, karikatürleşmenin şahikası sayılabilecek şekilde bir dönem tüm duvarları kaplayan “What can i do sometimes” stensili de Yılmaz Vural’a ait değil.
Konumuz tam olarak Yılmaz Vural değil ama onun sözleri son 3 haftaki serinin devamını sağlayacak nitelikte. Ve bu sözleri Yılmaz Vural’dan duymak aslında futbolcuların durumlarının düşünüldüğü kadar iyi olmadığını kanıtlar nitelikte. Zira Yılmaz Vural, 33 yıllık teknik direktörlük kariyerinde 27 farklı takım çalıştırdı. Ülke futbolcusunun en dertlisiyle de en dertsiziyle de çalıştı. Muhtemelen onun kadar futbolcuların dertlerini bilen bir başka çalıştırıcı yoktur memlekette.
MUTSUZLAR ORDUSU
Bu yüzden onun katıldığı bu programda söyledikleri çok önemli ve dikkate alınması gereken şeyler.
“… Bizler işçi sınıfının çocuklarıyız. Bizim komplekslerimiz, bizim ezikliğimiz, para, isim, şöhret, atladığınız sınıflara uyumsuzluk… O kadar mutsuz bir grupla çalışıyorsunuz ki, siz bunlarla bir milli takım oluşturuyorsunuz…”
“… Oyuncu yetiştiren senin altyapıların var. U14’ten U19’a kadar geliyor, zaman zaman da başarılı oluyorlar. Ondan sonra yok oluyorlar… “
“… Sınıf olarak aşağıdan geldiği için yakın arkadaşı borç ister, evlilikleri zor oluyor çünkü zaman ayıramıyorlar. Yani insan olarak bir mutsuzlar ordusuyla çalışıyoruz. Ya kulüpte bir personel olmaz mı pedagojik anlamda ya da parasını yönlendirmesi anlamında…”
Türkiye Profesyonel Futbolcular Derneği’nin bir futbolcunun elinden çıkan mektupta yazanlar size inandırıcı gelmedi belki ancak 33 yılı teknik direktör olmak üzere 48 yıldır futbolun içinde olan Yılmaz Vural’ın dedikleri durumu belki daha inandırıcı kılıyordur.
NURİ’NİN VEDASI DÖNEMEÇTİR
Yılmaz Vural’ın anlattıklarını dinlerken aklıma Nuri Şahin’in ayrılığına gitti. Açıkçası şahsen hiç beklemediğim bir karardı fakat diğer yandan da anlıyordum ayrılışını. Geçmişindeki sakatlıklar, yaşının ilerlermesİ ve maç trafiği dışında düşünmek ve değerlendirmek gerek Nuri’nin ayrılığını.
Yılmaz Hoca’nın dediği gibi alt yaş gruplarında başarılı oluyoruz milli takım düzeyinde ancak daha sonrası gelmiyor. Nuri Şahin Türkiye’nin 2000’li yıllardaki genç yaş oyuncu gruplarında en yüksek başarıya ulaşan jenerasyonun en yeteneklisiydi. Hem Avrupa Şampiyonu hem de Dünya Şampiyonası’nda 4’üncülük kazandıran ekibin 10 numarasıydı. Peru’da yapılan şampiyonanın en güzel golünü atan neredeyse de en güzel geri dönüşünü yapan takımın bir parçasıydı. Brezilya’yla oynanan yarı-final maçın için gece 3’e , 4’e kadar insanı (en azından beni) uykusuz bıraktıracak kadar yüksek yetenekte bir oyuncuydu. A Milli Takımı seçmesi bu yüzden o dönemde çok önemliydi. İlk seçildiği ve oynadığı maç olan Almanya’ya karşı gol atması da. Fakat o zamandan sonra yeni inşa edilen takım, U17’de olduğu gibi hiçbir zaman Nuri Şahin’in üzerine kurulmadı. Türkiye milli takımının içinde kemikleşmiş olan gruplaşma ve ‘adam’laşma kültürü onu dışladı. Son dönemde de ayyuka çıkan olayların oluşturduğu mutsuz ortam Nuri’nin milli takımdan uzaklaşmasına ve takımı bırakmasına neden oldu.
Nuri’nin A Milli Takım performansına bakıp “Takıma ne verdi ki?” seviyesindeki sığ eleştirinin sahipleri Türkiye’nin alt yaş gruplarındaki en başarılı dönemine dönüp bir daha baksın. Nuri, Ay Yıldızlı forma için her yaş grubunda en fazlasını verdi. Fakat A Takım, Nuri’nin verdiklerinden fazlasını Nuri’den almaya başlamıştı. Sakatlıklar, yaşının ilerlemesi, maç trafiği ayrılık kararının görünen yüzü. Bir diğer görünmeyen yüzü de, kendi altyapısındaki tıkanıklığı açmaya çalışmayıp Almanya’nın altyapsından faydalanan Türkiye’nin artık bunu da kaybetmeye başlaması ve bunun devamının geleceği. İşte bu ortamda Romanya’yla oynadığın maçı kazanıp kaybetmenin hiçbir anlamı yok. Önce ‘mutsuzlar ordusu’nu mutlu edecek ortamı (parayı demiyorum) yaratmak gerek. Bunun çözümü için bir çaba gösterilmemeye devam edildiği takdirde arasına girdiği mutsuzlar ordusunun arasından havalanan daha çok ‘Şahin’ler görmeye devam ederiz.
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2017/11/11/mutsuzlar-ordusundan-havalandi-bir-sahin