GazeteDuvar’da yayınlanmayan köşe yazım!

Futbolla kara para nasıl aklanır?!

[Okuyucuya ön not 17.04.2023: 1.12.2017 tarihinde dönemin GazeteDuvar.com Genel Yayın Yönetmeni Ali Topuz kararıyla sitede yayınlanmamıştır. 5.5 yıl önce yazdığım iddiaların bugün Muhammed Yakut tarafından dile getirilmesi üzerine yaşadığım bu ‘sansürü’ herkesle paylaşma kararı aldım. İyi okumalar.]

Dünyanın bir ucunda 34 yaşındaki bir itirafçı Türkiye üzerinden ambargo delerek para aklama ve bu süreçteki rüşvet ağlarını anlatırken bir anda ülke futbol ekonomisinin batmışlığının ve kokuşmuşluğunun nedenini önümüze koydu, bakmak isteyene.

Herkesin gözü kulağı bir süredir okyanus ötesinde. Rıza Sarraf’ın itirafçılığını yaptığı Halkbank müdürü Hakan Atilla’nın sanık olarak yargılandığı mahkemeden neler çıkacak diye bekleyip duruyoruz. Gerçek hayattan alıntılanan değil tamamen içinde bulunduğumuz gerçeklikte bir ABD-Türkiye-İran polisiyesi. Yargılama ABD’de olsa da anlatılanlar Türkiye’de geçiyor. İtirafçı 3 farklı vatandaşlığa sahip ama Türkiye vatandaşlığı ile sorguda. İran’ın Türkiye’ye sattığı petrolün ve doğalgazın gelirini, ABD’nin İran’a uyguladığı ambargonun etrafından dolaşarak İran’a götürülmesindeki kendi rolünü ve kimlerin bu döngüde yer aldığını anlatıyor. Adeta bir “Netflix and Chill”* tadında geçiyor son bir kaç gün.

Sarraf çeşitli bankalardan ve isimlerden bahsetti ilk 2 günkü savunmasında. Önce Aktifbank’ın adı geçti. İlk girişiminde kurallar gereği hesap açmasının mümkün olmadığı bankada hesap açmak için dönemin Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış’tan yardım istemiş. Bağış’ın yardımıyla Aktifbank’ta hesap açan Sarraf, günde 5 ile 15 Milyon Euro döndürüyormuş buradaki hesaplarda. Herhangi bir teknoloji şirketinin para döndürmesi gibi bir şey değil bu. İran kaynaklı gaz ve petrol paralarını uluslararası para döngüsü içine sokup para aklıyor yani. Daha sonra Aktifbank’tan Halkbank’a geçmiş Rıza Sarraf. Fakat diyor ki daha sonra Aktifbank doğrudan İranlı yetkililerle çalışmaya başladı ve beni devre dışı” bıraktı. Yani Sarraf’ın yaptığı ambargoyu delme işlemlerini artık Aktifbank tek başına yapmış.

Para aklama ekonomisi

Aktifbank nedir? Aktifbank, Türkiye’de sporda şiddet ve düzensizliği bitirmek üzere apar topar çıkarılan 6222 numaralı yasanın gereği elektronik bilet sisteminin uygulayıcısı banka, kısaca Passolig’in üreticisi. Maça her girmek istediğinizde para ödediğiniz kurum. (Size söyledim zira ben Passolig almadım, almayacağım.) 2011’de Resmi Gazete’de yayınlanan ve 2014’te ligin yarı yolunda oldu bittiye getirilerek uygulattırılan Passolig. Kulüpler bu kartlara en başta mırın kırın edip taraftar sayılarının azalacağını öne sürüp istememiş olsa da o gün vazgeçemediler, şu anda vazgeçemiyorlar ve ileride de bu uygulamadan vazgeçemeyecekler de. Peki neden tüm kulüpler boynunu eğdi ve kabul etti bu uygulamayı? Cumhuriyet Spor Servisi Müdürü Arif Kızılyalın’ın 15 Temmuz 2015 tarihinde yayınlanan haberine dönüp bakarsak ( http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/futbol/323035/Tribunlere_oynamislar.html ) kulüpler kapalı kapılar ardında Passolig ve Aktif Bank’la el sıkışıp, milyonlarca doları kasasına koymuş. Belgelerle kanıtlanan alışverişe göre habere göre Galatasaray yaklaşık 9 milyon dolarlık bir bedel karşılığında 5 yıllık sözleşme imzalamış ve maddi sıkışıklık nedeniyle de 2018 yılına kadar olan tüm alacaklarını peşin tahsil etmiş. Beşiktaş, ilk etapta 4.9 milyon dolara evet demiş gibi gözükse de Vodafone Arena Stadı’ndaki bir bölüme ‘Passolig tribünü’ (Aktifbank Tribünü olarak kullanılıyor) adının verilmesi, ücretsiz formalar, deplasman hakları ve görünülürlük giderleri adı altında Siyah-Beyazlı kulübün kasasına yaklaşık 6 milyon TL girmiş. Trabzonspor Kulübü sıkışık günlerde 3 milyon dolar peşin para alarak, 5 yıllık sözleşmeye imza atan ve Passolig’e dolaylı destek veren kulüplerden. Yani aslında ekonomisinin söylemlerle şişirilmiş olduğu söylenen Türkiye futbol ekonomisi aslında Rıza Sarraf’ın para aklamak için kullandığı bankanın ekonomisine bağlıymış.

Günde 5-15 Milyon Euro hacimle para döndürülen Aktifbank’ın tepeden inme bir şekilde bir anda elektronik bilet sisteminin uygulayıcısı olmasının arkasında yatan nedenlerden birinin rant olduğunu, bu kartın çıkarılma nedeninin sporda şiddeti ve düzensizliği ortadan kaldırmak olmadığını, sporda şiddeti ortadan kaldırmanın çok başka yolları olduğunu kartın uygulamaya konmaya başlanacağına dair söylentilerin çıktığı 2011 yılındaki ilk günden beridir çeşitli radyo programlarında, televizyon programlarında söyledim, burada ve bir çok yerde yazdım, yazmaya da devam edeceğim. Evet burada bir rant var ve bu davanın ardından da Aktifbank’ın bu iddialar dolayısıyla gerekmektedir. Bu iddialar araştırmalıdır. Aktifbank’ın Çalık Grubu’na ait olduğunu, ve bu grubun da Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’la çok yakından ilişkili olduğunu da bir kez daha belirtmekte fayda var.

Rıza Sarraf’ın itirafçı olarak anlattığı kirli ilişkilerin futbol dünyasıyla kesiştiği yerlere bakmak ve futbol dünyasının nasıl bu ilişki ağının parçası olduğunu görmek, söylemek, yazmak boynumun borcudur. Ülke futbolundaki bozuk çürümüş ekonomik sistemin düzeltilmesi gerektiği konusunda görüş bildiren muhabirler ve futbol yazarları da bu konuyu görmezden gelemez.

Bank Asya 1. Lig

Bir de Bank Asya’dan bahsediyor Rıza Sarraf. Zafer Çağlayan’a ödediği rüşvetleri, Çağlayan’ın isteğiyle 2012 yılında Bank Asya’ya yatırmış. Bank Asya nedir? Çocuğunu kaydettirdiği üniversite, yıllık ücretin Bank Asya’ya yatırılmasını istediği için çocuğunun eğitim ücretini bu bankaya yatırdığından dolayı bir velinin Fethullah Gülen’ci olduğu iddiasıyla tutuklanmasına neden olan bankadır. Çünkü o veli hakkında Fethullah Gülen’in bankasına para yatırdığı için örgüte çalıştığı düşünülmüştü. Peki ya Zafer Çağlayan’ın Bank Asya’ya para yatırılmasını istemesi bize ne düşündürtebilir? Ya da 2008-2012 yılları arasında Bank Asya’nın Türkiye 1. Ligi’nin sponsorluğunu ve uzun süreler de çok sayıda kulübün sponsorluğunu yapması bize ne düşündürtebilir?

Dünden bugüne, bu iktidarın spora yaptığı tüm yatırımlar acaba araştırılsa kim bilir kimlerin ne kadar çok paralar döndürdüğü ortaya çıkacak…

*Netflix’ten dizi izle ve keyfine bak

**Yazdıklarım var olan gerçekleri birbiriyle ilişkindirerek ortaya çıkan iddialardır.

Kategorisi Genel, Manşet0 Yorum

Football World Cup 2018 with Original Photos from Russia

Football World Cup 2018 with Original Photos from Russia

Kategorisi Genel0 Yorum

Football World Cup 2014 with Photos from Brasil

Taken by Volkan Agir, while he was working as a freelance journalist in Brasil to report about World Cup ambition including football and demonstrations.

Kategorisi Genel0 Yorum

World Cup Photos Exhibitions

Brasil

Russia

Kategorisi Genel0 Yorum

FIFA’nın yapısal reformları!

Dünya futbolunu yöneten FIFA geçtiğimiz günlerden Etik Kodu’nu yeniledi. İçinde yolsuzluk kelimesi geçmeyen yeniliklere, şeffaflığın önüne geçecek maddeler de eklendi. Bu sırada FBI’ın 2015 yılında başlattığı FIFA soruşturmasında Brezilyalı yönetici Marin hapis ve para cezasına çarptırıldı.

Geçtiğimiz günlerde FIFA Etik Kodu’nda yeniliğe gitti. Adına yenilik denince aklınıza elbette FIFA’nın Etik Kodu’nda iyileştirmeye gittiğini düşünebilirsiniz. Yıllardır üzerinde dolanan kara bulutları dağıtmak, üzerine çöken kötü imajı dağıtmak için atılmış iyi ve güzel bir adım olabilirdi bu elbette. Ancak her değişiklik aslında o kadar da güzel değildir.

Mayıs 2015’te FIFA toplantısında yapılan FBI baskınından sonra, ki bu muhtemelen spor dünyasının gördüğü en büyük olaydı. Bütün bu olayların yaşanmasının ardından, UEFA’nın Genel Sekreterliği’ni yapan Gianni Infantino, ‘meşhur kuracı abi’ FIFA’nın Başkanı seçilmişti. En büyük vaadi ise şeffaflıktı. Reformlar yapacaktı FIFA’da. Yaptı da. Ama yapılan değişiklikler hiç de şeffaflığı destekleyen nitelikte değil.

FIFA yaptığı değişiklikle, geriye dönük olarak işlenen yolsuzluk, zimmete para geçirme, rüşvet gibi suçların üzerinden 10 yıldan fazla süre geçmesi halinde artık zaman aşımına uğrayacağını söylüyor. Bu değişikliğin Katar’ın 2022 Dünya Kupası ev sahibi olması sürecinde yaşananların Birleşik Krallık Spor Komitesi’nin araştırılması gerektiği teklifinden hemen sonra gelmesi de, FIFA’nın yaptığı değişikliğin esas nedenleri hakkında insanı düşüncelere sevk ediyor. Henüz Katar’ın ev sahibi olacağının açıklandığı günden, 2 Aralık 2010’dan bugüne 10 yıl geçmedi, ancak bu işler de 2 Aralık 2010’da belirlenmedi. İllaki bir geçmişi vardır seçime gelene dek. Ancak FIFA’nın yaptığı bu değişiklik muhtemel soruşturmanın önünü kesercesine bir hamle olarak okunabilir.

Bugün FIFA’nın başına gelenlerin birçoğunun gerekçesi “ihbarcılık“. Elbette ki kimliğini gizleyerek ihbarda bulunmanın önüne kimse geçemez. Ancak şeffaflık vaadinde bulunarak oy toplayan Infantino FIFA Etik Kodu içerisine, “FIFA’nın ve FIFA’da çalışanların namına leke sürecek açıklamalarda bulunmak yasaktır“ ifadelerini ekledi. Bir açıdan bakarsak, FIFA içerisinde çalışan bir kişi doğru olmadığını düşündüğü bir şeyi basına açıkladığı zaman FIFA’dan uzaklaştırılacak. Hani şeffaflık?

FIFA’nın bu yapısal reformları yapıladursun, futbol sporuna gönülden bağlı olduğunu söyleyen, eski Brezilya Futbol Federasyonu Başkanı Jose Maria Marin, FIFA Yolsuzluk Davası kapsamında dolandırıcılıktan ve rüşvetten suçlu bulunarak dört yıl hapis cezası, ve toplam 4.5 milyon dolar para cezası aldı. 86 yaşındaki Marin için savcı “futbolun kanseri” tanımını yaptı. İlerleyen günlerde görülecek davada FIFA ve Güney Amerika içindeki yolsuzluklara dair daha çok kişinin ceza aldığını duyacağız gibi görünüyor.

Evet, dünya kupalarına, ev sahibi olan ülkelerdeki karnaval havasına, futbola, oyuna bayılıyoruz ama FIFA’nın da yaptıklarının yanına kâr kalmasından yana değiliz hiçbirimiz. Neredeyse 100 yıldır organize edilen ve tüm dünyanın gözlerinin üzerinde olduğu bu organizasyon artık biraz daha temiz olmayı hak ediyor. Ama mafyöz yönetim dendiğinde akla gelen ülkeye, İtalya’ya dayanan kökleri, para aklama dendiğinde de akla gelen ülkede, İsviçre’de doğmuş olması nedeniyle Gianni Infantino’dan da yaptığı bu son değişikliğin ardından ümidi kesmemiz gerek sanırım. Sâhi, kuralardaki sıcak topları da o çekmiyor muydu bir zaman?

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/08/25/fifanin-yapisal-reformlari

Kategorisi Gazete Duvar, Köşe Yazıları0 Yorum

Kriz yoksa maç neden yok?

Kulüpler döviz kurunun dalgalanmasından en çok etkilenenler olarak öne çıkıyor futbol dünyasında. Fakat etkilenen sadece onlar değil. Yayıncılar ülke futbolu adına önemli olan maçların yayın haklarını satın almakta zorlanıyor. Bundan futbolseverler de etkileniyor. Çizilen imaj ise hiç iyi değil.

Çarşamba günü Avrupa Süper Kupası Finali maçı oynandı Estonya’nın başkenti Tallinn’de. Atletico Madrid–Real Madrid mücadelesini Türkiye’de yayınlayan kanal yoktu. Gerekçe, ani artan döviz kuru nedeniyle yayıncı kuruluştan yayın haklarının alınamamış olmasıydı. İnatçı futbolseverler olarak internet teknolojilerinin bize vermiş olduğu yetkiye ve özgürlüğe dayanarak Azerbaycan Kanalı olan CBC Sport’tan maçı 120 dakika boyunca takip edebildik. Bu sayede Azerbaycan Türkçesiyle Türkiye Türkçesi arasındaki benzerlikleri hoş telaffuzları öğrendik. Yayın hakkının alınamamış olması sayesinde”kaytarmak” kelimesinin topu uzaklaştırmak anlamında kullanıldığı, “öttürmek” kelimesinin pas vermek manasında kullanıldığı, meydanın saha, kapının kale olduğu bilgisini başka türlü de edinebilirdik pek tabii; fakat Avrupa Süper Kupası Finali’nin seneye İstanbul’da olduğunu biliyor muydunuz?

Bu finale ev sahipliği yapacak olan ülke bir önceki final maçını, üstelik Real Madrid ve Atletico Madrid arasında oynanan mücadeleyi canlı olarak yayınlayamadı. Önümüzdeki sene oynanacak final maçının heyecanını bugünden hissettiremediğin taraftarın, ülkenin, futbolseverin, günü geldiğinde bu final mücadelesi oynanırken şehirde yaşanacak 1-2 günlük festival havasını nasıl heyecanla karşılamasını bekleyebilirsin ki? UEFA Başkanı Ceferin, her ne kadar kusursuz bir organizasyonun gerçekleşeceği mesajını verse de kusur ilk günden işlendi. Bunun tabii ki tek sorumlusu TRT değil; ülkeyi ekonomik dar boğaza sokanlardır da. Ancak her ne olursa olsun TRT bu maçı ülkeyi önümüzdeki sezonun finaline hazırlayabilmek açısından yayınlamalıydı.

BEŞİKTAŞ’I SON ANDA, BAŞAKŞEHİR’İ HİÇ

Benzer bir durum perşembe akşamı da yaşandı. Beşiktaş, Avusturya deplasmanında LASK Linz takımıyla karşılaştı. Maçın başlamasının son dakikasına kadar müsabakanın hangi kanal tarafından yayınlanacağı belli değildi. Muhabir arkadaşlarımızdan öğrendiğimize göre kur sabitleme pazarlığına oturulmuş ancak Avusturya kanalı buna pek yanaşmamış. Maçın başlamasına dakikalar kala yayın hakkını satın alan TRT müsabakayı başlamasından 10 dakika sonra yayınlamaya başlayabildi. Sadece 1.5 sene önce Avrupa Ligi’nde yarı finalin kapısından dönen, Şampiyonlar Ligi’nde Türk takımları arasında grupta en çok puanı toplayan takımın maçını izleyemiyorduk az kalsın. Son dakikada TRT’ye bu maçı satın alarak yayınladığı için kendisine teşekkürü borç bilenler var; ancak her faturamdan kesinti yapan TRT bu maçı 10 dakika geç yayınladığı için ben kendisinden bir özür bekliyorum.

Başakşehir’in Burnley ile oynadığı mücadeleyi ise ‘Teletext’ yöntemiyle maç skoru yayınlayan internet sitelerine düşen haberler sayesinde takip edebildik. Düşünün ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın takımı olmaktan gurur duyan, sırtında 3. Havaalanı , önünde Türk Hava Yolları’nın forma reklamını barındıran, başkanı Erdoğan’ın uzaktan akrabası, damadı, olan Göksel Gümüşdağ’ın takımının maçını bile yayınlayacak kanal bulunamadı. Türkiye Ligi 3.’sü, 2 sene önce yani 2016’da Premier Lig’e çıkabilen ve son sezonunda Premier Lig’in 7.’si olabilen Burnley’e elendi Başakşehir. İki lig arasındaki farkı ortaya koyan maç sonunda şapkayı önümüze alıp düşünmemiz gerekenlerin olduğu bu müsabakayı izleyen olmadı.

Ekonomik krizin yaşanmadığını söyleyenler varsa hâlâ neden biz futbolseverler çarşamba ve perşembe günleri bu saydığım 3 maçı da eskisi gibi rahatça izleyemedik diye bir kez daha düşünsünler.

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/08/18/kriz-yoksa-mac-neden-yok

Kategorisi Gazete Duvar, Köşe Yazıları0 Yorum

Durduğu yerde değer kaybeden Süper Lig

Ülke futbolu batarken şimdi herkes aynı gemide. Ve her geçen gün durduğu yerde batmaya, değer kaybetmeye devam ediyor bu lig hem yöneteniyle hem yayınlayanıyla hem de sunan ve yorumlayanlarıyla…

Döviz kurundaki dalgalanma bir anda herkesin güne günaydın demeden önce, “Dolar 6, euro 7, domatesin kilosu 8 TL“ sözleriyle başlamasına neden oldu. Ali Koç’un Fenerbahçe’nın borcunu 621 milyon euro olarak açıkladığı günkü TL değeri ile bugünkü TL değeri arasındaki farkla Hırvatistan’da bir futbol kulübü alınabilir. Ancak, şu anda kur farkından dolayı sorun yaşayan tabii ki tek takım Fenerbahçe değil. Tüm Süper Lig ve 1. Lig takımları bu konunun mağduru.

21 Kasım 2016’da satıldı yayın hakları BeIN Sports’a. Sadece de Süper Lig’in değil, 1. Lig’in de yayın haklarına 500 milyon dolar + KDV ödedi. Yani hafta başına 18 maça ödenen para bu. Daha detaylı olarak konu hakkında yazdığım yazıya geri dönüp bakabilirsiniz.

ŞİMDİ HEPİNİZ AYNI GEMİDESİNİZ

Bugünlerde bazı gazetelerde ve internet sitelerinde, BeIN Sports’un yayın haklarını alırken ödemeyi o günkü kurdan sabitleyerek yapıyor oluşu “ortaya çıktı“ çıktı denilerek yazılıp yayınlanıyor. Halbuki ortaya çıkan bir şey yok. Ortada olan bir şey ortaya çıkmaz. O gün buna itiraz etmeyenler, edemeyenler veya durumun farkında olmayanlar bugün yaşanana ‘ortaya çıktı’ diyorlar ya da Katarlılar’ın kur golü diyorlar. Katarlılar o golü 1.5 sene önce attı. Asisti de, Recep Tayyip Erdoğan’ın takımının Başkanı Göksel Gümüşdağ, o dönem Kulüpler Birliği Başkanı’ydı, o yaptı. Savunmada sadece Aziz Yıldırım vardı. Katarlılar’ın attığı kur farkı golü ile bir Neymar alınabilir sanırım, en azından bir Ronaldo alınır. Detayları Cumhuriyet’ten Arif Kızılyalın yazmış.

Ülke futboluna zararı olacağı çok belliydi, kulüplerin batağa sürüklendiği açıktı. Anonim şirket olan kulüpler bu kur sabitleme teklifini kabul ederek takımlarını uğrattıkları zarardan dolayı sorumlu ve suçludurlar.

Kur farkı konusunu zamanında çok az sayıdaki gazeteci dile getirdi. Dile getirenler de şu anda BeIN Sports bünyesine geçti. Ülkedeki medya yapısı o kadar berbat bir hale geldi ki, hayatta kalmak için dün kara dediğinin bugün yanında yer almak zorunda kalabiliyorsun. Ülke futbolu batarken şimdi herkes aynı gemide. Ve her geçen gün durduğu yerde batmaya, değer kaybetmeye devam ediyor bu lig, hem yöneteniyle hem yayınlayanıyla hem de sunan ve yorumlayanlarıyla…

İSTİSMAR KARŞISINDA SUSAN İSTİSMARA ORTAKTIR

Geçtiğimiz hafta BeINSports’un kur farkı skandalından daha büyük bir skandal daha yaşandı ülke sporunda. Türk Telekom’un sponsorluğunda gerçekleşen bir basketbol yaz kampında. 11-14 yaş arasındaki çocukların katıldığı kampın son gününde kampta ‘antrenör’ ünvanıyla bulunanlar çocuklara toplu istismarda bulunuyorlar. Bu sırada video çeken çocuklar bu görüntüleri yayınlıyor. Bu, haberi sadece bazı internet siteleri, Ulusal TV, Aydınlık ve Cumhuriyet’te görebildik. Diğer spor medyalarında, önde gelen spor muhabiri ve yorumcularının dilinde, yazısında, sosyal medya paylaşımlarında göremedik, en azından ben göremedim.

Bu yaşanan olay, sıradan bir yaz kampında birkaç densizin yaptığı olaydır denilip geçilecek seviyede değil. Spor kamplarında antrenörlerin kadın erkek ayırt etmeden gerçekleştirdiği ne ilk ne de son olay. Ancak bu haber merkez medyada yer alamaz. Çünkü üç yıl boyunca basketbol liglerinin de resmi yayıncısı olarak temmuzda anlaşma sağlandı. Sıradan bir olay için koskoca kurumun itibarını zedelemeye gerek yok. Zaten kurum da gerekli açıklamayı yaptı, mağdurun yanında olacağını açıkladı. Mağdur olduktan sonra birinin yanında olmak kolay. Bundan prim de yapmak basit. Fakat bunlar için önlem alabilecek akla, iradeye sahip olmak daha mühim.

Peki onlar mağdur olmadan önce önlem almak için bu kurumlar ya da kuruluşlar neredeydi? O yaz okuluyla ihale sözleşmesi imzalayanın işine devam etmesi doğru mu? Bunları soracak spor medyasında çalışan gerçek gazeteciler nerede? Ah pardon NBA’de Draft vardı. Fenerbahçe’nin Benfica maçı daha önemliydi. Gomis’in kaprisleri her zaman 11-14 yaş aralığındaki bir çocuğun yaşadığı travmadan ve tacizden daha önemliydi çünkü.

İYİ Kİ VARIZ!

08.08.2018’de 2’nci yaşını kutlayan Gazete Duvar’ımızın doğum günü kutlu olsun! Ülkenin en karanlık, medyanın en suskun günlerinde varlığına en çok ihtiyaç duyduğumuz biçimde yayınlarına devam edebilmesi en büyük dileğimdir. Mutlu yıllar Gazete Duvar!

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/08/11/durdugu-yerde-deger-kaybeden-super-lig

Kategorisi Gazete Duvar, Köşe Yazıları0 Yorum

‘Ölmüş babamın hatrına imzala kontratı’

Bursaspor’un 2009 yılında gerçekleştiremediği ABD’li futbolcu Heath Pearce’ın transferi, ülke futbol tarihindeki en ilginç hikâyelerden biri. Pearce’ın yaşadığı iki günü tüm detaylarıyla onun ağzından dinledim. Başına gelenler inanılmayacak derecede şaşırtıcı.

Türkiye’de uzun süre birçok kulübün transfer sezonu sloganı “Bizde transfer bitmez”di. Fakat son güne kalan transferler de bazen son anda gerçekleşmez. Transferin gerçekleşmeme nedeni genelde kulüp kaynaklarından öğrenilir ve yazılır. Ancak pazarlığın diğer tarafındaki en savunmasız olan kişi, yani futbolcuya pek sorulmaz neler yaşandığı. Hele ki yabancıysa…

Dünya Kupası için henüz Moskova’daki ilk haftamın sonunda Amerika Birleşik Devletleri Milli Takımı eski futbolcusu ve şu anda COPA 90 US isimli dijital futbol kanalının sunucusu olan Heath Pearce ile tanıştım şans eseri. Aynı takımda top oynama fırsatım olmuştu. Maça ısınırken aramızdaki sohbet esnasında, “Sana gerçekleşmeyen Bursaspor transferimi tüm detaylarıyla anlatacağım” diyerek kendi kendine bana röportaj konusunu verdi bile.

2009 yaz transfer sezonunda Heath, Almanya’da oynadığı Hansa Rostock’la sözleşmesi bitince uzun bir süre kulüp aramış. 2010 yılında Dünya Kupası’nda milli takımda yer alabilmek için sürekli forma giyeceği, iyi seviyedeki bir takımla sözleşme yapma niyetindeymiş. Arayış da bekleyiş de son güne kadar sürmüş: “Temsilcim transfer sezonunun kapandığı son gün aradı ve ‘Bursaspor seni istiyor. Kontrat önerdiler. Hannover’e git. Ve bugün İstanbul’a uç’ dedi.” Temsilcisi o gün Londra’da olduğu için onunla gelememiş.

GERGİN BURSA YOLCULUĞU: ‘BABAM VEFAT ETTİ!’

Tek başına çıktığı yolculukta başına gelenleri aslında direkt onun anlattığı biçimde aktarmak en iyisi: “Havaalanında indim, dışarıda bekliyorum; kim olduğunu bilmediğim bir adam adımı seslendi. ‘Evet’ dedim. ‘Benimle gel’ dedi ve arabaya bindim. Yürürken bana seslenenin temsilcimin arkadaşı olan aracı kişi olduğunu anladım. Yarı Rumen, yarı Türk biriydi. Şoför ve aracı kişi de birbirlerini tanımıyordu. Onlar önde, ben arkadayım. Gerginim. Güneş batıyor. 20 dakika yolda gittikten sonra, önden sesler duymaya başladım. Aracı kişi ağlamaya başladı ama salya sümük ağlıyordu. Arkada sessizce oturuyordum. Hiç soru sormadım. Öndekiler birbirleriyle konuştular. Sonra bana döndü ve, ‘Babam vefat etti’ dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. ‘Başın sağ olsun ve yapabileceğim bir şey var mı’ diyebildim.”

AMERİKALIYA TÜRKÇE SÖZLEŞME: ‘SADECE İMZALA!’

Tanımadığı iki kişiyle geçirdiği arabada yolculuğunun sonunda vardıkları Bursa’da tesislerde karşı karşıya kaldığı durum ülkedeki transfer süreçlerine dair iyi bir ipucu veriyor: “İçeri girdiğimde Bursaspor TV oradaydı. Bana kontratı ve kalemi verdiler. Tüm kontrat Türkçe’ydi. Ve kağıdı, kalemi veren de benim temsilcim değildi. ‘Sorun yok. Her şey yolunda. İmzala gitsin’ dediler. Sonra ona baktım, ‘Çıldırdın mı? Burada ne yazdığını bile bilmiyorum’ diye cevap verdim. Ve sonra bana canlı yayında olduğumuzu söyleyip printerdan bir tane beyaz kağıt çıkarıp getirdiler önüme koydular, yayında bir şeyler imzaladığım görünsün diye ‘Sadece imzala’ dediler. Sonra imzaladım.”

VERGİ FARKI SORUNU: ‘HAYIR, VERGİYİ ÖDEMİYORUZ’

Her şey bittikten sonra pazarlığa geçilmiş; ki aslında çoktan pazarlığın bitmiş olması gerektiğinin altını çiziyor Heath. Anlaşmazlığın yaşandığı nokta, vergi konusu olmuş. ABD’li bir futbolcu eğer futbol oynadığı ülkede yüzde 38’den az vergi ödüyorsa, ABD’deki vergi oranı yüzde 38 olduğu için aradaki vergi farkı oranını ödemek zorunda. Heath bu konudaki anlaşmazlık sürecinde yaşanan stresli dakikaları aktarıyor: “Bana vergide yardımcı olacakları konusunda konuşmuştuk. Geldiğimde bu tartışma bitmiş olmalıydı. Biz uzun uzun bunu konuştuk, konuştuk. Her şey stresliydi. Biz ikimiz bir yanda, kulüpten iki kişi diğer yanda konuşuyorlardı. Vergilerden, küçük detaylardan, bonuslardan konuşuyoruz. Her şey iyi gidiyordu. Sonra ‘hayır, vergiyi ödemiyoruz’ dediler. Bunları yapmıyoruz demeye başladılar. 1-2 saat bunları konuştuktan sonra gece saat de baya ilerlemişti.”

‘S***RİM TEMSİLCİNİ!’

“Sonunda kendimi yalnız başıma otururken buldum. Aracı (temsilcimin arkadaşı), masanın diğer yanına geçmişti. 3’e tek kaldım. Aracı bir anda onların adına konuşmaya başlamıştı. Her seferinde, bana bir şey söylediklerinde, asıl temsilcimi arıyordum. Dışarı çıkıp ‘Bak bana bunu söylüyorlar, ne yapmalıyız?’ diye konuşuyorduk. Sonra içeri giriyordum, sonra onlar temsilciyle konuşuyorlardı, uzun bir süreçti. Sonunda saat gece 1-2 falan oldu, bir anlaşmaya vardık. Vergi ödemeyeceklerdi, ama bana verecekleri parayı arttıracaklarını söylediler. Pek bir problem yoktu. Bu sırada odanın diğer yanında altı adam yan yana, diğer tarafta ben, tek başıma. Sanki mahkemede ya da bir jüri karşısında gibiydim. Temsilcimi arayacağımı söyledim. Bu arada, kulüpte direktör olan biri, bunu duyar duymaz, ‘S***rim temsilcini’ dedi. Ardından da o ve üç kişi kalkıp gitti.”

Bunları ağzım açık bir şekilde dinlerken Heath yaşadıklarının şokunu tüm detaylarıyla anlatmaya devam ediyordu: “Temsilcimi arayıp ‘Ben bu işte yokum. Bana böyle saygısızlık yapan, böyle konuşan bir kulüpte nasıl oynayabilirim’ dedim. ‘S***rim temsilcini’, aynen böyle dedi. Sonra temsilcime, ‘Bu kulüpte oynamayı çok isterim. Ama içimde kötü bir his oluştu, beni burada istemediklerini düşünüyorum. Bir kulüpteki kariyerine böyle başlamak istemezsin’ dedim. İçeri girdim, ‘Üzgünüm ben yokum, bu yaşananlar benim için uygun değil’ dedim.”

DUYGUSAL BASKI: ‘BUNU RAHMETLİ BABAM İÇİN YAP!’

Sonrasında aracı ile birlikte dışarı çıkıp baş başa konuşmaya başlamışlar: “Bana, ‘Hadi, imzala şu kontratı’ dedikten sonra ona aynen şöyle dedim: ‘Bir, buraya gelmeden önce anlaştığımız şartlar ortada yok. İki, şimdi anlaşsak bile benimle çöpmüşüm gibi konuşuyorlar, davranışları hiç hoş değil. Böyle olmaması gerekirdi. Genelde bir kulübe gittiğinde seninle yakından ilgilenirler, içecek bir şeye ihtiyacın var mı, her şey yolunda mı diye bir sorarlar. Aileden biri gibi hissetmeni sağlarlar. Yaşadıklarımız böyle değildi, yalnız hissediyorum, seni tanımıyorum, onları tanımıyorum… Doğru hissetmediğim bir şeyler var’ dedim. Sonra bana dönüp dedi ki , ‘Eve elimde para olmadan dönemem. Babam öldü. Bunu benim rahmetli babam için yap!'”

Böyle bir şeyi kendisinin üzerinde baskı unsuru olarak kullanmaya çalışmasından rahatsız olsa da karşısında ilk defa gördüğü aracı kişinin neler yaşadığını anlamaya çalıştığını belirtiyor Pearce: “Ölmüş babamın hatrına imzala kontratı, demesi doğru değildi. Ardından ben kontratı imzalamayacağımı yineledim. Otele gidiyorum dedim. Her ne dersem diyeyim beni dinlemiyordu, sürekli ‘kontratı imzala’ diye yineliyordu. Toplantıya benim yanımda oturarak başlamış sonra diğer tarafa geçmiş biri, bana bu konuda baskı yapıyordu.”

İKİNCİ BİR ŞANS: ‘DURUMU DÜZELTMEK İSTİYORLAR’

Sol bek pozisyonunda oynayan emekli futbolcu, İstanbul’a gitmek için aracı kişiyle sabah 7’de lobide buluşmak üzere sözleşerek oteldeki odasına çekilmiş. Sabah lobiye indiğinde, aracı gecikmiş, taksiyle feribota yetişmişler ancak biletler bitmiş. Akşam 5’teki feribotu beklemeye karar verip otele dönmüşler. Kahvaltı ederken, biri yanına gelmiş Heath’in: “’Heath, seni sağlık kontrolüne götürmeye geldim’ dedi yanıma gelen kişi. Kimse adama sözleşmeyi imzalamadığımı söylememiş. Sonra aracı, gelen kişiye, ‘Pardon sana kimse söylememiş ama sözleşme imzalanmadı’ dedi ve o adam gitti. Kahvaltının ardından odama geçtim. Odamın kapısı çalındı. Kulübün başkanının oğlu İngilizce konuşuyordu. Her şeyi düzeltmek istiyorlardı. Ama artık 1 Eylül olmuştu. Ona dedim ki, ‘Başkana üzgün olduğumu söyler misin? Bana böyle saygısızlık yapılamaz. Bu çok yanlış. Kimse hiçbir şeymişim gibi konuşamaz’. O da, ‘Kontrat burada, çok üzgünler, seni istiyorlar’ dedi. Tekrar konuştuk, ‘hadi kontrat hazır’ dediler, ‘düzeltmek istiyorlar durumu’ dediler ve ben de dedim ki ‘sorun yok hadi gidelim…'”

‘BURSASPOR’DA OYNAYAMAYACAKSIN’

Bursaspor TV yine onları bekliyordu tabii ki ve bu sefer Heath kontratı imzalamıştı. Timsahla fotoğraf çektirmiş, isminin yazdığı formayı giyip atkıyla, bayrakla poz vermiş. Transfer bitmişti artık: “Canlı yayında herkes tebrik ettikten sonra birilerinin gelip beni yemeğe götüreceklerini söylediler. Akşam 8 oldu kimse yok, 9 oldu kimse yok. 10 oldu biri kapımı çaldı. Başkanın oğlu geldi. ‘Seninle görüşmek istiyorlar’ dedi. Bir odaya girdik. Herkes dağınık oturuyordu. Başkanın oğlu çeviriyordu. Özetle dediler ki, ‘Burada bulunmamızın nedeni sana senin Bursaspor’da oynayamayacağını söylemek’. Çünkü, Federasyon kontratı onaylamamıştı. ‘Bu yüzden Bursaspor’da oynayamayacaksın’ dediler. Medyada ne yazdı bilmiyorum o zaman, belki ‘Son dakikada pürüzler çıktı da anlaşamadık’ demiş olabilirler. Ama bana söyledikleri şey, son teslim saatinde belgeleri veremedikleriydi. Bu kadar…”

‘ŞEHİRDE HERKES ELİMİ SIKIYORDU AMA KONTRATI İMZALAMADIĞIMIZI BİLMİYORLARDI’

Heath’in sabah Bursaspor TV‘ye takımın yeni oyuncusu olarak çıkıp akşam sözleşmesinin onaylanmamasının ardından, şehir merkezinde yaşadıkları da bir hayli ilginç: “Başkan’ın oğlu benleydi, yardımcı oluyordu. Büyük meydana gittik, Ramazan ayı olduğunu hatırlıyorum, insanlar dışarıda yemek yeyip çaylarını içiyordu, tavla oynuyorlardı, ki ben de tavlayı çok severim. Meydanda nereye gidersem gideyim, herkes elimi sıkıyor, hoş geldin diyordu. Şehirdekiler yüzümü hemen tanımışlardı. Ama kimse kontratın imzalanmadığını bilmiyordu. Ne yapabilirdim, herkesin elini sıktım, gülümsedim. Ertesi gün uçağa atladım, Almanya’ya gittim. Sonra Dallas ile ve Avrupa’dan birkaç takımla pazarlık halindeydik. Milli takımda oynuyordum hâlâ, o yüzden ABD’ye gittim. Her maçta oynayıp sonraki Dünya Kupası’nda kadroda olmak istiyordum. Temsilcim son olarak ABD’deki bir takımla sözleşme imzalamamı sağladı. Sonra da onunla yolları ayırdık.”

‘EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM…’

Bu kötü tecrübeye rağmen Heath’in ardından, onun jenerasyonundan ABD’li Jozy Altidore, Freddy Adu, Jermaine Jones gibi birkaç futbolcu daha Türkiye’ye transfer oldu. Transfer süreçlerinde herkesin birbiriyle konuştuğunu söylüyor Pearce. Mesela Türkiye’nin oyuncuların paralarını ödemediği konusundaki bilinirliği, tüm futbolcuların bildiği bir şeymiş.

Bir başka ABD’li Jozy Altidore’un Bursaspor’a transferinin arkasında da Heath’in transfer süreci yatıyormuş: “Altidore’un benimle menajeri aynıydı. Ben Altidore’a da bütün her şeyi aynen sana anlattığım gibi detayıyla anlattım. Aynı temsilci ile çalıştığımız için de bu sefer her şeyi doğru düzgün ve daha erken yaptılar. Sonra Altidore, benim takımımla Şampiyonlar Ligi oynadı!”

Bütün bu olanları Türk insanına değili yöneticilere mâl ediyor Heath. Tüm bu yaşananların ardından sinirli değil, ancak kariyerindeki en büyük hayalkırıklığı bu transfer süreci olmuş. Gözlerinin kızarıp dolduğu anda ise ağzından çıkan cümle yürek burkucuydu: “En büyük pişmanlığım transferimin gerçekleşmediği o sene Bursaspor’un şampiyon olmuş olmasıydı. Transferim gerçekleşseydi, kariyerimdeki tek lig şampiyonluğu olacaktı.”

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/08/04/olmus-babamin-hatrina-imzala-kontrati

Kategorisi Dünya Kupası Rusya 2018, Gazete Duvar, Köşe Yazıları0 Yorum

Trans bayrağı Dünya Kupası’nda

Büyük spor etkinlikleri her zaman hak arayan insanların seslerini duyurmaları için önemli alanlar olmuştur. Rusya’daki Dünya Kupası’nda da cinsiyet ayrımcılığına karşı sesini çıkaran biri vardı. Kızıl Meydan’da da , Luzhniki Stadyumu’nda da transların sesini duyurmak için Sophie Cook bayrağını açtı! Bir sonraki hedefi trans birey olarak yaşadıklarını anlattığı kitabı yayınlatmak.

Dünya Kupası’nda bazı cinsiyetçi olaylar yaşandı. Bazı Güney Amerikalı turistler, dilini bilmedikleri ülkede, dillerini bilmeyen Rus Kadınlara normalde ağza alınmayacak sözler söyletti ve videoya kaydetti. Ardından da bu kişiler direkt evlerine gönderildi.

Kadınları küçük düşüren ve cinsiyetçiliği körükleyen bu olayların dışında eşcinsellerin sokaklarda ve stadyumlarda dikkat çekici biçimde görünür olmaları durumunda ne tür problemler yaşayacakları sorusu da cevap arıyordu. Rus taraftarların potansiyelinden ziyade, Rusya’da çocukları koruma niyetiyle çıkarılan yasada açık alanda hemcinslerin birbiriyle yakınlık kurması el ele tutuşması yasaklanmıştı. Ancak altını çizelim, Rusya’da eşcinsellik yasadışı bir şey değil. Moskova’da metrolarda ya da sokaklarda el ele gezen çok sayıda eşcinsel vardı.

YARATICI EYLEM ÖRNEĞI

Ülkede 2012’den itibaren ‘Gay-Pride’ geçitine ve kutlanmasına 100 yıl boyunca yasak konduğunu unutmayalım. Ne kadar FIFA Stadyumlar’da açılmasına dünya kupası boyunca izin vermişse de, sokaklarda gökkuşağı bayrağı açmak da yasak. Bu nedenle Temmuz’un ilk haftasında 6 Güney Amerikalı taraftar gökkuşağı renklerini bir araya getirecek biçimde milli takım formalarını üstlerine geçirip Moskova sokaklarında tur atıp fotoğraf çektirerek, futbol aracılığıyla yaratıcı eylem örneklerinden en güzelini sergilediler.

Benzer bir cesareti İngiltere’nin ilk trans milletvekili adayı ve Premier Lig’deki tek trans kulüp fotoğrafçısı, futbol taraftarı ve LGBTİ aktivisti Sophie Cook idi. İngiltere’nin Hırvatistan’la oynayacağı yarı final maçı için Moskova’ya gelen Sophie Rusya’ya olan gezisi bugüne kadar yaptığı korkutucu şeyler listesindeki ilk sırayı almış: “Trans birey olarak açıldıktan sonra Premier Lig’de çalışmak bundan daha kolay görülebilir. Orada da çok sayıda aşağılamayla karşılaştım. Ama Rusya’da yaşanabilmesi muhtemel şeylerin sonucu hapis cezasıyla sonlanabilirdi.”

‘FOTOĞRAFI ÇEKERKEN ZAMAN DURDU’

Kızıl Meydan’da Trans Birey Bayrağı olarak bilinen mavi pembe beyaz şeritli bayrağı açmanın kendisi için önemini vurgularken yaşadığı endişe anında zamanın durduğunu aktarıyor: “Rusya LGBT Spor Federasyonu’ndan arkadaşım Alexandr Agapov ile Kızıl Meydan’a girerken arandık. Polisin bayrağımı farkedeceğinden bir hayli korktum. Ardından hemen meydana geçtik, bayrağı açtım, pozumu verdim ancak Alexandr fotoğrafı çekene kadar nabzım hızlanmaya başladı o an sanki hiç sonlanmayacakmış gibiydi.“

Daha sonra Hırvatistan – İngiltere maçını izlemek için gittiği stadyumda da benzer bir poz veren Sophie, kendisine birkaç garip bakışın atıldığını ancak destekleyici olanların da olduğunu belirtiyor. Rusya’da geçirdiği kısa süre içinde ayrımcılığa karşı kalkıştığı bu eylemin korkutuculuğunun büyüklüğü kadar gururunu da hissettiğini ifade ediyor. Ayrıca vurguladığı önemli bir farkındalık daha var: “Batı’da olanlar için Dünya’nın bir çok yerindeki LGBTİ dostlarımıza destek olmak için keyfine vararak kullanabildiğimiz ifadeözgürlüğünün onlar için her zaman keyif alabildikleri bir durum olmadığını anlayabilmek önemliydi.”

KİTABINA DESTEK BEKLİYOR

Sophie, hayatına trans olarak devam etme kararını verdiği 2015 yılından bu yana ne tür zorluklar yaşadığını, intihardan nasıl döndüğünü, Premier Lig’deki çalışma sürecini, işçi partisinden milletvekili adayı oluş tecrübesini içeren kitabını bastırabilmek için bir bağış kampanyası başlattı. 5 bin Sterlin hedefine ulaşması için 2000 Sterlin’e daha ihtiyacı var.

5 Sterlin ile 500 Sterlin arasında yapacağını bağışa göre kitabın ana sponsoru da olabilirsiniz ya da imzalı bir kopyasının sahibi. Her şeyden önemlisi de futbolda cinsiyetçilik ile oldukça da sert bir zeminde mücadele eden Sophie’ye destek olmak.

( Bağış sayfası – https://www.indiegogo.com/projects/not-today-how-i-chose-life-books-sports#/ )

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/07/28/trans-bayragi-dunya-kupasinda

Kategorisi Dünya Kupası Rusya 2018, Gazete Duvar, Köşe Yazıları0 Yorum

Kendi kalesine golü atan Almanlar oldu

Almanya, milli takımlarının iki yıldızının Erdoğan ile fotoğraf çektirmesi sürecini çok kötü yönetti. Nereden tutsalar ellerinde kalıyordu ki en sonunda ellerinde kalan ırkçılık tartışmaları oldu. Öyle görünüyor ki 2010’da Mesut’un önderliğini yaptığı spor ve göçmen entegrasyonu politikası 8 yıl sonra ırkçılık tartışmalarıyla sona erdi.

Dünya Kupası başlamadan hemen önce Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’ın, Recep Tayyip Erdoğan ile poz vermesi üzerine Gazete Duvar’a yazdığım yazıda bu işin ele alınış biçimiyle Almanya’nın o günden Dünya Kupası’nı kaybettiği yazmıştım. Tarihe geçen bu tartışma, tarihe geçen bir sonuca neden oldu ve Almanya daha grup aşamasını bile geçemeden kupaya veda etti. Dünya Kupası tarihinde de ilk kez böylesine bir karneyle sınıfta kaldılar.

HİSSEDİLEN IRKÇILIK

O günden bugüne yaşanan olayları ve tüm tartışmaları da ele aldığımızda özgürlük ve ırkçılık konularında da fena halde sınıfta kaldılar. Öncelikle insanlar istedikleri kişilerle görüşmekte özgürdür. Almanya hükümeti temsilcileri Türkiye’ye tank satmak için Türkiye’deki hükümetin temsilcileriyle poz verebiliyorsa, evine davet edip çay içebiliyorsa, Mesut ve İlkay da hükümetin temsilcisi ile tokalaşabilir. Ancak anlaşılan o ki hükümetin temsilcileri ile hükümetteki partinin kurucu lideri ve mevcut cumhurbaşkanı ile görüşmek farklı değerlendirmelere varabiliyormuş. Bu olayın üzerine böylesine gitmenin ırkçılığa kadar varacağını görememek için de kör olmak lazımdı. Alman medyası bu olayı o kadar çok sadece Recep Tayyip Erdoğan nefreti üzerinden değerlendirip yangına körükle gitti ki sonunda Mesut Özil yaptığı açıklamada, hem futbol federasyonu nezdinde hem de medyada kendisine yapılanlardan dolayı hissettiği ırkçı yaklaşım gerekçesiyle Milli Takım’da oynamayacağını belirtti.

SUSMASI GEREKEN SUSMADI, IRKÇILIK HORTLADI

“Özil’in İlkay’la birlikte Mayıs ayında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile çektirdiği fotoğraf hakkında şimdiye kadar konuşmaması büyük hataydı. Hafta sonunda görüşlerini uzun uzun dile getirdi. Demek söyleyecekleri vardı. Neden kendini derhal savunmadı ve Dünya Kupası sona erene kadar ağzından çıt çıkarmadı? Sükût her zaman altın değildir.” cümleleriyle yorumlamış Christine Kamm RheinPfalz Gazetesi’deki yorum köşesinde.

Sükût öylesine değerli bir altındır ki, eğer Alman medyası, Dünya Kupası öncesinde ve sırasında susmayı becerebilseydi böyle olmazdı. Sahanın en iyilerinden olmasına karşın her maçta Mesut’u günah keçisi haline getirmek, işin ırkçılığa varacağını düşünmeden her maçta Türklüğü üzerinden performans değerlendirmesi yapmak en büyük zararı veren yaklaşım oldu Almanya’ya ve bugün Almanya’da ırkçılığın konuşulmasını beraberinde getirdi. Tam da NSU davasının cezalarının tartışıldığı sırada bu konunun gündeme gelmesi çok daha iyi oldu.

ALMANYA’NIN HANGİ DEĞERLERİ?

Mesut basına direkt bir açıklama yapmadı bugüne kadar ama bu konu hakkında bir kere Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve bir kere de Reinhard Grindel ile görüştü Dünya Kupası öncesinde. Ve Steinmeier’in yaptığı açıklama dolaylı olarak Mesut’un açıklamasıydı aslında. Kupaya konsantre olmak için sustu. Fakat Alman medyası kupaya değil, Mesut’a ve Erdoğan’a konsantre oldu. Mesut’un bugüne kadar susmasının nedenlerinden biri de bu olayların nereye varacağını görmekti belki de. Neyi kovaladı Alman medyası böyle davranarak anlaması mümkün değil. Lothar Matthäus’un Vladimir Putin ile el sıkışması bu kadar tartışma yaratmadı. Fakat Mesut’un fotoğraf çektirmesinin bu kadar tartışılmasının en büyük gerekçesi ise ülkedeki Erdoğan nefreti. Türkiye’ye dair bir çok şeyi Erdoğan üzerinden okuması. Gerçi Almanya eski Devlet Başkanı Gerhard Schröder’in, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını kutlamak için Beştepe’ye gitmesi Almanya’nın değerlerine olan zıtlıkla hiç değerlendirilmedi. Schröder’in Mesut kadar Almanya’nın değerlerini temsil etmediği düşünülüyor sanırım.

ALMANYA’NIN ERDOĞAN NEFRETİ

Almanya’nın Recep Tayyip Erdoğan’ı sevmediğini biliyoruz. Bu konudaki duygular zaten karşılıklı. Ancak tek bir fotoğrafı Erdoğan’a olan nefretle ve ortada olmayan bir propaganda hamlesi olarak yorumlamak sonunda Almanya’nın zararına oldu. Eğer Almanya pasaportu olan birini bir gazeteciyi, Deniz Yücel’i, hapiste rehin tutan biriyle bir başka Almanya pasaportlunun yan yana gelmesi gerçekten Almanya’nın değerleriyle örtüşmüyorsa, Almanya’nın tamamını Nazi olarak nitelemekten çekinmeyen biriyle fotoğraf çektirmek tüm ülkeyi rahatsız etmişse, yapılacak tek bir hamle vardı mayıs ayında: Mesut ve İlkay’ı kadroya almayacaktı Almanya ve bu konudaki tavrını ortaya koyacaktı. Bunu da ırkçılıkla değil “despotizm ve insan haklarını ihlal eden bir liderle poz vermek” olarak açıklayabilirdi. Ancak bunu da yapmadı veya yapamadı. Andre Schürrle ve Mario Götze’yi mevcut performanslarından dolayı kadroya almayan Löw, son 2 yıl içinde çok da üst düzey bir performans sergileyemeyen İlkay ve Mesut’u da pek tabii kadroya almayabilir ve bunu da sportif gerekçelerle açıklayabilirdi, aynı Sane’yi almadığı gibi. Bu dirayeti gösteremeyen Almanya Futbol Federasyonu’dur şu anda içinde düşülen durumun sorumlusu. Belki de Mesut’un zaten son 8 yıldır her sene Erdoğan’la görüştüğünü, son olarak da 2017’de yine Erdoğan’la Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda fotoğraf çektirdiğinden haberdar olduğu için, o gün fazla ses etmediği gibi bugün de etmedi. (Gerekli fotoğrafı linkte açılan sayfada aşağı inerek bulabilirsiniz: https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/bestepede-duzenlenen-29-ekim-resepsiyonundan-fotograflar,b-Cz6rmB9EKymcugdIRb2g/mZRQPGtWl0-oWRzXTXrJSQ#mZRQPGtWl0-oWRzXTXrJSQ )

EURO 2024 TEHLİKEYE GİRER Mİ?

Mesut Özil’in açıklamasında da belirttiği gibi Reinhard Grindel’in 2004’te söyledikleriyle bugün yaptıkları arasında olan bağ, bugünkü sonucun bir nedeni. Açıkça “… birçok futbolcusu 2 ülke kökenine sahip olan bir federasyonun başkanlığı yapmasına izin verilmemeli…” cümleleri ise oldukça cesur. Grindel hakkında esas problem de burada ortaya çıkabilir. Eylül’de gerçekleşecek EURO 2024 ev sahibi aday ülke oylamasında Türkiye ve Almanya iki aday ülke. UEFA bu sefer ev sahibi ülkedeki insan hakları ihlallerine de bakacağını açıklamıştı. Mesut Özil’in Almanya Futbol Federasyonu Başkanı Grindel hakkında yaptığı açıklamalar bir süreliğine Almanları bu konuda endişeye düşürmüş olabilir. Ancak Almanya Futbol Federasyonu’nun çok kültürlülüğe vurgu yaparak yayınladığı son açıklamayla bu yakıştırmalardan sıyrılmaya çalıştığı ortada. Açıklamada, Türkiye’deki basın özgürlüğü ve insan hakları ihlalleri gibi konulara değinmeleri bu yüzden. Fakat yine oy kaybettikleri aşikâr ancak önümüzdeki eylül ayındaki seçimi ne kadar etkiler göreceğiz.

ERDOĞAN OTURDUĞU YERDEN GÜLÜYORDUR

İlkay Gündoğan ve Mesut Özil, Recep Tayyip Erdoğan’ın Londra’daki fotoğrafı piyasaya çıktığında, bunun bir propaganda fotoğrafı olduğuna sanırım sadece Almanlar inandı. Ve bu yakıştırmadan sonra İlkay’ın yaptığı açıklamaya karşın bunun bir propaganda olduğuna inanmaya da devam ettiler. Hatta hâlâ buna o kadar çok inanıyorlar ki zaten Almanya’da her zaman en çok oyu alan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iken, son seçimlerde çıkan oy oranlarının yüksekliğini bu fotoğrafa bağlıyorlar. Bir şeyi başarmanın yarısı inanmaktan geçer ya hani. Aslında bir gıdım propaganda içermeyen bu fotoğraf ve buluşma, bu kadar yüksek inancın sonunda büyük bir Erdoğan propagandasına dönüştü. Bu sayede Almanya’da Erdoğan destekçisi de daha fazla artmış oldu. Bu Almanya’nın en büyük başarısı oldu! Erdoğan bir kelime bile etmeden Almanya’yı karıştırdı şu anda. En büyük isteği de buydu ve buna en büyük desteği de Alman medyası verdi. Şu anda Erdoğan, oturduğu yerden, her daim ırkçı olduğunu dile getirmekten çekinmediği Almanya’nın kendi kendine içine düştüğü ırkçılık tartışmalarını gülerek takip ediyordur.

Almanya ve medyası bu fotoğrafı İlkay ve Mesut’un kendi kalesine attığı gol olarak yorumlamıştı. Şu anda bu tartışmanın ırkçılık seviyesine gelmesiyle birlikte Almanya ve medyası umarım kendi kalesine attığı golün farkındadır.

https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/07/24/kendi-kalesine-golu-atan-almanlar-oldu

Kategorisi Dünya Kupası Rusya 2018, Gazete Duvar, Köşe Yazıları0 Yorum

Takip et // Follow

Açık Radyo – Efektifpas

15 günde bir her pazartesi 19.30'da, 94.9 Açık Radyo'dayız. Duyurularımızı takip etmek için Twitter hesabımızı takip edebilirsiniz...

RadyoEfektifpas

Programlarımızın tüm podcast kayıtları online olarak bulunmasa da dinlemek isteyenler için bir kaç adet program mevcut

‘Salvador’ Guti

Johan Cruyff

Arşivler

Bülent Korkmaz – 3

Tottenham Hotspurs

Nazım Hikmet Ran

HaberVesaire Spor

Video Bug Report

Açılmayan bir video varsa resme tıkla, videonun linkini yolla Teşekkürler...

Facebook Hayran Sayfası

Eylül 2024
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30