Bursaspor’un 2009 yılında gerçekleştiremediği ABD’li futbolcu Heath Pearce’ın transferi, ülke futbol tarihindeki en ilginç hikâyelerden biri. Pearce’ın yaşadığı iki günü tüm detaylarıyla onun ağzından dinledim. Başına gelenler inanılmayacak derecede şaşırtıcı.
Türkiye’de uzun süre birçok kulübün transfer sezonu sloganı “Bizde transfer bitmez”di. Fakat son güne kalan transferler de bazen son anda gerçekleşmez. Transferin gerçekleşmeme nedeni genelde kulüp kaynaklarından öğrenilir ve yazılır. Ancak pazarlığın diğer tarafındaki en savunmasız olan kişi, yani futbolcuya pek sorulmaz neler yaşandığı. Hele ki yabancıysa…
Dünya Kupası için henüz Moskova’daki ilk haftamın sonunda Amerika Birleşik Devletleri Milli Takımı eski futbolcusu ve şu anda COPA 90 US isimli dijital futbol kanalının sunucusu olan Heath Pearce ile tanıştım şans eseri. Aynı takımda top oynama fırsatım olmuştu. Maça ısınırken aramızdaki sohbet esnasında, “Sana gerçekleşmeyen Bursaspor transferimi tüm detaylarıyla anlatacağım” diyerek kendi kendine bana röportaj konusunu verdi bile.
2009 yaz transfer sezonunda Heath, Almanya’da oynadığı Hansa Rostock’la sözleşmesi bitince uzun bir süre kulüp aramış. 2010 yılında Dünya Kupası’nda milli takımda yer alabilmek için sürekli forma giyeceği, iyi seviyedeki bir takımla sözleşme yapma niyetindeymiş. Arayış da bekleyiş de son güne kadar sürmüş: “Temsilcim transfer sezonunun kapandığı son gün aradı ve ‘Bursaspor seni istiyor. Kontrat önerdiler. Hannover’e git. Ve bugün İstanbul’a uç’ dedi.” Temsilcisi o gün Londra’da olduğu için onunla gelememiş.
GERGİN BURSA YOLCULUĞU: ‘BABAM VEFAT ETTİ!’
Tek başına çıktığı yolculukta başına gelenleri aslında direkt onun anlattığı biçimde aktarmak en iyisi: “Havaalanında indim, dışarıda bekliyorum; kim olduğunu bilmediğim bir adam adımı seslendi. ‘Evet’ dedim. ‘Benimle gel’ dedi ve arabaya bindim. Yürürken bana seslenenin temsilcimin arkadaşı olan aracı kişi olduğunu anladım. Yarı Rumen, yarı Türk biriydi. Şoför ve aracı kişi de birbirlerini tanımıyordu. Onlar önde, ben arkadayım. Gerginim. Güneş batıyor. 20 dakika yolda gittikten sonra, önden sesler duymaya başladım. Aracı kişi ağlamaya başladı ama salya sümük ağlıyordu. Arkada sessizce oturuyordum. Hiç soru sormadım. Öndekiler birbirleriyle konuştular. Sonra bana döndü ve, ‘Babam vefat etti’ dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. ‘Başın sağ olsun ve yapabileceğim bir şey var mı’ diyebildim.”
AMERİKALIYA TÜRKÇE SÖZLEŞME: ‘SADECE İMZALA!’
Tanımadığı iki kişiyle geçirdiği arabada yolculuğunun sonunda vardıkları Bursa’da tesislerde karşı karşıya kaldığı durum ülkedeki transfer süreçlerine dair iyi bir ipucu veriyor: “İçeri girdiğimde Bursaspor TV oradaydı. Bana kontratı ve kalemi verdiler. Tüm kontrat Türkçe’ydi. Ve kağıdı, kalemi veren de benim temsilcim değildi. ‘Sorun yok. Her şey yolunda. İmzala gitsin’ dediler. Sonra ona baktım, ‘Çıldırdın mı? Burada ne yazdığını bile bilmiyorum’ diye cevap verdim. Ve sonra bana canlı yayında olduğumuzu söyleyip printerdan bir tane beyaz kağıt çıkarıp getirdiler önüme koydular, yayında bir şeyler imzaladığım görünsün diye ‘Sadece imzala’ dediler. Sonra imzaladım.”
VERGİ FARKI SORUNU: ‘HAYIR, VERGİYİ ÖDEMİYORUZ’
Her şey bittikten sonra pazarlığa geçilmiş; ki aslında çoktan pazarlığın bitmiş olması gerektiğinin altını çiziyor Heath. Anlaşmazlığın yaşandığı nokta, vergi konusu olmuş. ABD’li bir futbolcu eğer futbol oynadığı ülkede yüzde 38’den az vergi ödüyorsa, ABD’deki vergi oranı yüzde 38 olduğu için aradaki vergi farkı oranını ödemek zorunda. Heath bu konudaki anlaşmazlık sürecinde yaşanan stresli dakikaları aktarıyor: “Bana vergide yardımcı olacakları konusunda konuşmuştuk. Geldiğimde bu tartışma bitmiş olmalıydı. Biz uzun uzun bunu konuştuk, konuştuk. Her şey stresliydi. Biz ikimiz bir yanda, kulüpten iki kişi diğer yanda konuşuyorlardı. Vergilerden, küçük detaylardan, bonuslardan konuşuyoruz. Her şey iyi gidiyordu. Sonra ‘hayır, vergiyi ödemiyoruz’ dediler. Bunları yapmıyoruz demeye başladılar. 1-2 saat bunları konuştuktan sonra gece saat de baya ilerlemişti.”
‘S***RİM TEMSİLCİNİ!’
“Sonunda kendimi yalnız başıma otururken buldum. Aracı (temsilcimin arkadaşı), masanın diğer yanına geçmişti. 3’e tek kaldım. Aracı bir anda onların adına konuşmaya başlamıştı. Her seferinde, bana bir şey söylediklerinde, asıl temsilcimi arıyordum. Dışarı çıkıp ‘Bak bana bunu söylüyorlar, ne yapmalıyız?’ diye konuşuyorduk. Sonra içeri giriyordum, sonra onlar temsilciyle konuşuyorlardı, uzun bir süreçti. Sonunda saat gece 1-2 falan oldu, bir anlaşmaya vardık. Vergi ödemeyeceklerdi, ama bana verecekleri parayı arttıracaklarını söylediler. Pek bir problem yoktu. Bu sırada odanın diğer yanında altı adam yan yana, diğer tarafta ben, tek başıma. Sanki mahkemede ya da bir jüri karşısında gibiydim. Temsilcimi arayacağımı söyledim. Bu arada, kulüpte direktör olan biri, bunu duyar duymaz, ‘S***rim temsilcini’ dedi. Ardından da o ve üç kişi kalkıp gitti.”
Bunları ağzım açık bir şekilde dinlerken Heath yaşadıklarının şokunu tüm detaylarıyla anlatmaya devam ediyordu: “Temsilcimi arayıp ‘Ben bu işte yokum. Bana böyle saygısızlık yapan, böyle konuşan bir kulüpte nasıl oynayabilirim’ dedim. ‘S***rim temsilcini’, aynen böyle dedi. Sonra temsilcime, ‘Bu kulüpte oynamayı çok isterim. Ama içimde kötü bir his oluştu, beni burada istemediklerini düşünüyorum. Bir kulüpteki kariyerine böyle başlamak istemezsin’ dedim. İçeri girdim, ‘Üzgünüm ben yokum, bu yaşananlar benim için uygun değil’ dedim.”
DUYGUSAL BASKI: ‘BUNU RAHMETLİ BABAM İÇİN YAP!’
Sonrasında aracı ile birlikte dışarı çıkıp baş başa konuşmaya başlamışlar: “Bana, ‘Hadi, imzala şu kontratı’ dedikten sonra ona aynen şöyle dedim: ‘Bir, buraya gelmeden önce anlaştığımız şartlar ortada yok. İki, şimdi anlaşsak bile benimle çöpmüşüm gibi konuşuyorlar, davranışları hiç hoş değil. Böyle olmaması gerekirdi. Genelde bir kulübe gittiğinde seninle yakından ilgilenirler, içecek bir şeye ihtiyacın var mı, her şey yolunda mı diye bir sorarlar. Aileden biri gibi hissetmeni sağlarlar. Yaşadıklarımız böyle değildi, yalnız hissediyorum, seni tanımıyorum, onları tanımıyorum… Doğru hissetmediğim bir şeyler var’ dedim. Sonra bana dönüp dedi ki , ‘Eve elimde para olmadan dönemem. Babam öldü. Bunu benim rahmetli babam için yap!'”
Böyle bir şeyi kendisinin üzerinde baskı unsuru olarak kullanmaya çalışmasından rahatsız olsa da karşısında ilk defa gördüğü aracı kişinin neler yaşadığını anlamaya çalıştığını belirtiyor Pearce: “Ölmüş babamın hatrına imzala kontratı, demesi doğru değildi. Ardından ben kontratı imzalamayacağımı yineledim. Otele gidiyorum dedim. Her ne dersem diyeyim beni dinlemiyordu, sürekli ‘kontratı imzala’ diye yineliyordu. Toplantıya benim yanımda oturarak başlamış sonra diğer tarafa geçmiş biri, bana bu konuda baskı yapıyordu.”
İKİNCİ BİR ŞANS: ‘DURUMU DÜZELTMEK İSTİYORLAR’
Sol bek pozisyonunda oynayan emekli futbolcu, İstanbul’a gitmek için aracı kişiyle sabah 7’de lobide buluşmak üzere sözleşerek oteldeki odasına çekilmiş. Sabah lobiye indiğinde, aracı gecikmiş, taksiyle feribota yetişmişler ancak biletler bitmiş. Akşam 5’teki feribotu beklemeye karar verip otele dönmüşler. Kahvaltı ederken, biri yanına gelmiş Heath’in: “’Heath, seni sağlık kontrolüne götürmeye geldim’ dedi yanıma gelen kişi. Kimse adama sözleşmeyi imzalamadığımı söylememiş. Sonra aracı, gelen kişiye, ‘Pardon sana kimse söylememiş ama sözleşme imzalanmadı’ dedi ve o adam gitti. Kahvaltının ardından odama geçtim. Odamın kapısı çalındı. Kulübün başkanının oğlu İngilizce konuşuyordu. Her şeyi düzeltmek istiyorlardı. Ama artık 1 Eylül olmuştu. Ona dedim ki, ‘Başkana üzgün olduğumu söyler misin? Bana böyle saygısızlık yapılamaz. Bu çok yanlış. Kimse hiçbir şeymişim gibi konuşamaz’. O da, ‘Kontrat burada, çok üzgünler, seni istiyorlar’ dedi. Tekrar konuştuk, ‘hadi kontrat hazır’ dediler, ‘düzeltmek istiyorlar durumu’ dediler ve ben de dedim ki ‘sorun yok hadi gidelim…'”
‘BURSASPOR’DA OYNAYAMAYACAKSIN’
Bursaspor TV yine onları bekliyordu tabii ki ve bu sefer Heath kontratı imzalamıştı. Timsahla fotoğraf çektirmiş, isminin yazdığı formayı giyip atkıyla, bayrakla poz vermiş. Transfer bitmişti artık: “Canlı yayında herkes tebrik ettikten sonra birilerinin gelip beni yemeğe götüreceklerini söylediler. Akşam 8 oldu kimse yok, 9 oldu kimse yok. 10 oldu biri kapımı çaldı. Başkanın oğlu geldi. ‘Seninle görüşmek istiyorlar’ dedi. Bir odaya girdik. Herkes dağınık oturuyordu. Başkanın oğlu çeviriyordu. Özetle dediler ki, ‘Burada bulunmamızın nedeni sana senin Bursaspor’da oynayamayacağını söylemek’. Çünkü, Federasyon kontratı onaylamamıştı. ‘Bu yüzden Bursaspor’da oynayamayacaksın’ dediler. Medyada ne yazdı bilmiyorum o zaman, belki ‘Son dakikada pürüzler çıktı da anlaşamadık’ demiş olabilirler. Ama bana söyledikleri şey, son teslim saatinde belgeleri veremedikleriydi. Bu kadar…”
‘ŞEHİRDE HERKES ELİMİ SIKIYORDU AMA KONTRATI İMZALAMADIĞIMIZI BİLMİYORLARDI’
Heath’in sabah Bursaspor TV‘ye takımın yeni oyuncusu olarak çıkıp akşam sözleşmesinin onaylanmamasının ardından, şehir merkezinde yaşadıkları da bir hayli ilginç: “Başkan’ın oğlu benleydi, yardımcı oluyordu. Büyük meydana gittik, Ramazan ayı olduğunu hatırlıyorum, insanlar dışarıda yemek yeyip çaylarını içiyordu, tavla oynuyorlardı, ki ben de tavlayı çok severim. Meydanda nereye gidersem gideyim, herkes elimi sıkıyor, hoş geldin diyordu. Şehirdekiler yüzümü hemen tanımışlardı. Ama kimse kontratın imzalanmadığını bilmiyordu. Ne yapabilirdim, herkesin elini sıktım, gülümsedim. Ertesi gün uçağa atladım, Almanya’ya gittim. Sonra Dallas ile ve Avrupa’dan birkaç takımla pazarlık halindeydik. Milli takımda oynuyordum hâlâ, o yüzden ABD’ye gittim. Her maçta oynayıp sonraki Dünya Kupası’nda kadroda olmak istiyordum. Temsilcim son olarak ABD’deki bir takımla sözleşme imzalamamı sağladı. Sonra da onunla yolları ayırdık.”
‘EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM…’
Bu kötü tecrübeye rağmen Heath’in ardından, onun jenerasyonundan ABD’li Jozy Altidore, Freddy Adu, Jermaine Jones gibi birkaç futbolcu daha Türkiye’ye transfer oldu. Transfer süreçlerinde herkesin birbiriyle konuştuğunu söylüyor Pearce. Mesela Türkiye’nin oyuncuların paralarını ödemediği konusundaki bilinirliği, tüm futbolcuların bildiği bir şeymiş.
Bir başka ABD’li Jozy Altidore’un Bursaspor’a transferinin arkasında da Heath’in transfer süreci yatıyormuş: “Altidore’un benimle menajeri aynıydı. Ben Altidore’a da bütün her şeyi aynen sana anlattığım gibi detayıyla anlattım. Aynı temsilci ile çalıştığımız için de bu sefer her şeyi doğru düzgün ve daha erken yaptılar. Sonra Altidore, benim takımımla Şampiyonlar Ligi oynadı!”
Bütün bu olanları Türk insanına değili yöneticilere mâl ediyor Heath. Tüm bu yaşananların ardından sinirli değil, ancak kariyerindeki en büyük hayalkırıklığı bu transfer süreci olmuş. Gözlerinin kızarıp dolduğu anda ise ağzından çıkan cümle yürek burkucuydu: “En büyük pişmanlığım transferimin gerçekleşmediği o sene Bursaspor’un şampiyon olmuş olmasıydı. Transferim gerçekleşseydi, kariyerimdeki tek lig şampiyonluğu olacaktı.”
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/08/04/olmus-babamin-hatrina-imzala-kontrati