Etiketler | "1-Yerel Futbol"

İddaa’lı ilişkiler


Dedim ya futbol yaşamı algılama, yorumlama biçimi çoğu zaman benim için. Hayata dair benzetmelerimi öncelikli olarak futbol ve spor üzerinden yaparak anlatıyorum, anlıyorum, algılıyorum. Geçenlerde de başlıktan da anlayabileceğiniz üzere ilginç bir benzetme serisi geldi.

İddaa oynayan bir çok kişi var etrafta. Ben de tabi ki. Dönem dönem aşk ilişkisi olmak üzere insan ilişkilerine takıyorum kafayı. Malum ilişkiler üzerine çözülemeyen çok şey var hayatta. Neyse ilişki doktoru olarak değil de futbol doktoru olarak bulunduğum bu mecrada bu konuda detaylara girmeyeceğim. Gerek yok.

Çok farklı ilişki biçimleri var hayatta. Tek eşli, çok eşli, tek gecelik benim aklıma ilk gelenler. Hadi ilişkileri de futbolla yorumlayarak algılayarak iyice sığlaşalım.

İddaa’da banko-garanti kupon vardır. Tek eşli ilişkiler, banko kupon gibidir. Banko kuponun getirisi-heyecanı azdır. Ama uzun süreye yayınca her daim mutluluk seninledir. Mutlu olma-etme garantisi vardır. Her zaman dört maçın dördü bir araya gelmez. Bazen bir maçtan yatarsın. Olsun dersin başka sefer seni üzmemek için daha dikkatli 4 maç seçeceğim sevdiğim dersin. Dikkatli davranırsan ilişki yine düzelir. Dikkatsiz davranıp inat yapmaya devam edersin ardarda üzüntüler başlar ve biter gider o “ilişki yatar!”

Tek gecelik ilişki süpriz kupona benzer. Tutmama oranı çok yüksektir. Neredeyse tutmayacağı baştan bellidir. Olmayacak maçları yazarsın kupona. Aynı o gece ayartmaya çalıştığın insana salladığın yalanlar gibi. Ya tutarsa! İşte tutarsa ikisinin de heyecanı çok büyüktür. Tutmazsa da kaybedeceğin bir şey yoktur. Genelde 1 liralık oynarsın o kuponu. Heyecanı banko kupon gibi sürekli değildir, ama topyekün daha büyüktür. Zaten insanı tek gecelik ilişki yaşamaya iten de heyecanı değil midir?

Çok eşli ilişki vardır ki o da sistem kuponudur. Çok eşli kişi çapkındır. Kendisine 7-8 tane hedef-maç belirler. Bunlardan 2-3 tanesi bankodur. Ne zaman arasan gelir seninle dışarı. Diğerleri ise yine ya tutarsa kontenjanından girer kupona. Yine tutması zordur bu kuponun. Hepsini aynı anda yürütebilmek çaba ister. Getirisi değişkendir. Zararın neresinden dönersen kardır kafasındadır. Yine bir kaç tanesiyle ilişkini sürdürebilirsin. Çabaların sonuç verirse mutluluklar , sonuç vermezse bu o ilişki yatar…

görsel: http://www.resimler.tv/resim1366.htm

Kategorisi GenelYorum (0)

Futbola yüksekten bakanlara


Etrafımda her zaman futbolla bu kadar ilgilenişime “yüksekten bakan” kişiler oluyor. Sinir oluyorum onlara. Sohbetlerimiz esnasında futboldan örnekler vererek açıklamalar getirmeme böyle yaklaşanların da sayısı çoktur. Anlamayanların sayısı da… Fakat anlamayanlara kızamam. Anlamaları için futbolun birazcık kıyısından geçmiş olmaları gerekir. Geçmemişlerse anlamıyor olmalarına laf edemem. Anlamaları için yardımcı da olurum. Fakat bu konuda beni en önemli şey insanların futbolun nelere kadir olduğunu bir kez olsun bile anlamaya çabalamadan sadece vandalizmle ilişkilendirip beni ve benzeri kişilere ayrımcılık yapmaları.

Futbol bir çok farklı olguyla birlikte yoğrulur, gelişir, değişir. Medyanın en çok sevdiği haber türü kavga-savaş-ölüm olduğu sürece tabi ki futbolun en çok görünen tarafı şiddet kültürü ile yakınlığı olacaktır. Bu da insanların futbolu “vandal bir oyun” olarak nitelemelerine yol açacaktır. Fakat bu oyunun tarihsel, siyasal, sanatsal, düşünsel yanları da bulunmaktadır. 150 yıla yakın bir süredir var olan milyonlarca insanın münsabete girdiği, hayatının değiştiği, ülke yönetimlerine yön veren bir oyuna “yüksekten bakmak” kendini yüksekte görmektir.

Bebeto ortadaki futbolcu

Hayatı anlamlandırma biçimi

Hayat, kişinin başrolünde oynadığı senaryosunun doğaçlama yazıldığı bir hikayedir. Her hikayenin senaryosu da aslında birbirine benzer. Fakat  her hikaye birbirinden çok farklı ana olaylar etrafında anlatılır, yaşanır. Benimki de futbol oldu. Çünkü hayatı anlama yöntemime, yaşama şeklime futbol yön verdi. Okulda, sokakta sosyalleşme aracıydı, ev ziyaretlerinde uslu durma nedenim. Çocukluğundan Kubilay Türkyılmaz’ın Manchester United’a attığı golleri, Brezilya’lı Bebeto’nun “beşik sevincini” , Bulgar Stoichkov’u , Rus Beschastnykh’i, Çek Pavel Kuka’yı hatırlayan birinden başka bir şey beklenebilir mi? Veya ders arası yapılan bir maçı kaybedince derse 5 dakika geç giren birinden…

Bazen hayatta bazı şeyleri açıklayamazsınız bilindik kelimelerle ya da olaylarla. Yaşadığım olayları, o anki hislerimi anlamaya-anlatmaya çalışırken futbolun yardımı çok büyük oldu. Bir galibiyetin ancak takım oyunuyla gelebileceğini anladığım zaman paylaşımcılığı benimseyip bencilliği attım üstümden. Eğer her şey aleyhime gözükse bile 90 dakika bitmeden hiçbir şeyin bitmeyeceğini öğrendiğim için sonuna kadar ayakta kaldım. Bir hata yaparsam golü kalemde göreceğimi bilerek çok kere düşündüm bir adım atmadan evvel. Kötü .. Cezayir asıllı Fransız kaleci Albert Camus *(http://en.wikipedia.org/wiki/Albert_Camus#Football) boşuna etmemiş, “Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum” sözünü. Futboldan öğrenilecek çok şey var. Öğrendiğimde sizlerle paylaşacağım buralardan. Tek istediğim siz de futboldan bir şeyler öğrenmeye çalışın. En azından futbol sevenleri yargılamadan anlattığını ve futbolu anlamaya çalışın.

Kategorisi GenelYorum (0)

Taciz et, döv, ayır! Bu maçı kazan!


Erkek egemen tezahürat

Son iki ay içerisinde futbol aracılığıyla gündelik hayatta kabul görmeyen bir çok söylemin ve eylemin aldırışsız dışavurumuna şahit olduk. Bir çok ülkenin yasalarında ve uluslararası sözleşmelerin içinde de yer alıp karşılığında ağır cezaları bulunan eylemlerden ve söylemlerden bahsediyorum. Tecavüz, dayak ve ayrımcılık.

Türkiye’nin en önemli yazarlarından Vedat Türkali’nin hem romanını hem de senaryosunu yazdığı “Fatmagül’ün Suçu Ne?„ eseri günümüzde dizi olarak ekranlara geldi. Türkali’nin, tecavüzün kadınları maruz bıraktığı durumun vahametini anlatarak tecavüzün bir hayatı nasıl mahvedebileceğini ibretlik örneklerle kaleme aldığı eseriyle günümüzde sadece tecavüz kısmıyla ilgilendik. Önce medya bunun promosyonunu yaptı, ardından da ataerkilliğin en çok görüldüğü ve cinsellik arsızı tribün söylemleri literatürüne yeni bir deyim ekledi.

Ne diyo lan bu lavuk…

Kategorisi GenelYorum (0)

Futbol bahane, tecavüz şahane!!!


Erkekler için futbol, kadınlar için dizi sezonu aynı dönemde yine başladı. Kadınlar kocaları maç izlerken dizi izlesin, eşler kavga etmesin herkes “uyusun”, “uyutulsun” diye… Çoğunlukla iki farklı kitleye hitap eden iki farklı sezon iç içe geçti son haftalarda. Bir dizi ismi, futbol sahalarının son moda tezahüratı oldu. Fakat güya espritüel gelen bu tezahüratın alt metnindeki içeriğe ne kadar ses çıkarıldı?

Son dizilerden “Fatmagül’ün suçu ne?” farklı bir başlangıç ve konu üzrerine oturtulmuş. Dizi bir kadının tecavüze uğrama sahnesi ile başlıyor. Ve dizi bunun üzerine kurgulanıp devam ediyor. Dizi hakkında tek bildiğim bu. Fazla dizi izleyen biri değilim. Ancak dizinin futbol stadlarında  maço söylemle kendine yer bulması beni rahatsız etti. Daha rahatsız edeniyse kadınların da bu söylemin içerisinde yer alması.

Aynı espriye Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi öncesinde bende teslim oldum ve güldüm. Arkadaşım “Fatmagül’ün suçu ne? Fenerbahçe’li olması” deyince önce bende güldüm. Tamam Fenerbahçe’yi sevmiyorum mağlup olmayı hak ettiklerine inanabilirim ama bu onların tecavüzü hak ettiği anlamına gelir mi? Onlar kötü ve bu yüzden tecavüz edilebilir miyiz onlara? Onlar takım olmasa insan olsa bu mümkün mü?

Eve dönerken böyle düşünmeye devam ettim. Aslında herkes tecavüzün doğru bir şey olmadığının farkında. Buna karşın tecavüz futbolla meşrulaştırılabiliniyor. Twitter’dan paylaşılmıştı. Silivrispor, Kağıthanespor maçında Silivrisporluların açtığı pankart olayın tamamen temele vardığının bir yansıması. Silivrispor taraftarları açtığı pankartta Fatmagül’ün suçunun “Kağıthanesporlu” olması yazıyor. Yani tecavüz meşrulaştırılıyor, kimse bunun farkında olmadan. Olmaları da mümkün değil. Çünkü biz de kim ne hak ediyorsa karşılığını alır.

Ankaragücü-Kasımpaşa maçında da daha çirkini yaşandı. Bine yakın belki de daha fazla kişi bir tezahürat yapıyor ki, bu tezahürat bir çok video sitesinde, KOMİK kategorisi ya da KOMİK başlıklarıyla insanlarla paylaşılıyor.

hapı attık patladık
fatmagül’e rastladık
fatmagül’ün suçu yok
biz onu bihter sandık

Deniyor tezhüratta. Melodik olarak söyleyince eğlenceli geliyor olabilir. Bunun eğlenmek için yapılmış bir şey olarak gerçekleşmiş olması durumu hafifletir mi? Her eğlence türünü, içeriğinin kime zarar vereceğini düşünmeden uygulamak ne kadar doğru? Ancak bir çok kişi bunu bağıra bağıra söylüyor ve federasyon buna bir tepki vermiyor. “İbne hakem” diye bağırırken de eğleniyor insanlar. Ancak bunun bir cezası olmuyor mu Federasyon tarafından? İbne hakem diye tezahürat yapılırken “cinsiyet ayrımı ihlali” göz önüne alınmıyor mu?

TFF Disiplin talimatı diyor ki;

MADDE 52 – ÇİRKİN ve KÖTÜ TEZAHÜRAT >> “Stadyumlarda toplu olarak ve devamlılık arz eden şekilde, söz veya hareketlerle ya da pankart ve benzeri araçlar ile aşağılayıcı, tahrik veya taciz edici nitelikte tezahüratta bulunulması yasaktır.” Ancak ben Ankaragücü-Kasımpaşa, Silivrispor-Kağıthanespor, Fenerbahçe-Beşiktaş maçlarında kimseye ceza verildiğini duymadım görmedim. O zaman Federasyona göre GÜZEL VE İYİ bir tezahürat olmuş bu yukarıdaki 4 dize ve  Silivrisporluların yaptıkları. Bravo onlara!

Federasyon’un ataerkil bir yapıda olduğunu göz önüne aldığımızda erkeğe “ibne” demek saha kapatma cezasını hak ederken tecavüzün kadına “bir şekilde hak ettirilmesi” hiç bir cezayı hak etmiyor mu? Tamam TFF ataerkil ve göz ardı ettiler. Peki ya kadınların da bu tezahüratın bir parçası olması içinde bulunduğumuz vahametin ne kadar da had safhada olduğunu göstermiyor mu? Kadınlar da bu söylemin içerisinde yer alarak tecavüzün meşru bir şey olduğunu ve “hak edene tecavüz edebilirsiniz” çağrısı yapması, “çoğunlukla tecavüze uğrayan kesim de bu olaya sıcak bakıyor o zaman yapabiliriz” algısı yaratmıyor mu? Yarın bir gün bir 2. sayfa haberlerinde “Tecavüz ettim, çünkü benim tutmadığım-sevmediğim takımı destekliyordu” diye açıklamalar görürsek bu kadınlar kendilerine ne cevap verebilecek? O zaman X takımı mağlup ettikleri gibi oh iyi olmuş diyebilecekler mi?

Bekle-gör politikasına alıştırılmış, bir müsibet bin nasihatten iyidir safsatası ile harekete geçmemeye yöneltilmiş, hele bir o gün gelsin onu da o zaman düşünürüz bilinci yerleştirilmiş bizler bekleriz, o gün gelir, çok geç olur, TV’de 2 kere tartışılır unutulur, futbol stadlarında her şey meşrudur…

Kategorisi GenelYorum (0)

Futbol adamı dinden imandan çıkartır…


Pankarta dikkatlice bakınca siyah giymiş ve çılgına dönmüş kişinin peder -hristiyan din adamı- olduğunu anlayacaksınız. Futbol, din gibidir denir. Bu pankartta futbolun yansıtılış biçimi ise çok farklı. Futbol, adamı dinden imandan çıkartır!! Pankartın asıldığı futbol maçının organizasyonu Roma’daki Katolik kilisesi tarafından yapılsa bile…

Kategorisi GenelYorum (0)

Çuvalımda bol bol yazı var 2010 için…


Futbol dolu bir yıl dilemeyeceğim. Yıl zaten futbol dolu.

Barcelona’nın şapkadan çıkardığı “tavşan” skorlu Real Madrid galibiyetindeki futbol gibi,

Liverpool’un 4-4’lük maçları gibi bol gollü,

Lincoln ve R.Carlos’un anlam veremediği derbi kavgalarından yoksun,

Tottenham’ım için bol gollü ve şampiyonlar ligi ile sonuçlanan,

11 Haziran-11 Temmuz arası bu sayfalarda Güney Afrika’dan görüşmek,

En önemlisi de bu sayfalarda daha sık görüşebildiğimiz bir yıl olması dileğiyle…

Belki de bolca yeniliklerle…

En çok da sevgilerimle…

volkanbk3

(Harry Redknapp, Noel Baba kostümü giymiş midir yılbaşında?? ya da giyse ya bundan sonraki yıllarda…)

Kategorisi GenelYorum (0)

Oyuna Devam


futbol2Doğum günlerini sevmem. Kutlamak zorunda olduğun bir gündür ya ondan. İstemediğim hiç bir şeyi yapmam diyemem yapmışımdır. Ama istemesem de bir şeyleri yapmak zorunda bırakılmak en nefret ettiğim şeydir. Doğum günleri de böyle bir şey. Kutlama zorunluluğu olan günler. Normal bir günken aslında bir anda çok mühim anlamlar yüklenir. Kutlamazsan arkadaşlıklar bile bozulabilir. 1 sene o insan için mükemmel şeyler yap, süper anılar paylaş ama bir günü unuttuğun için her şey çöpe atılsın. “Benim için değerlisin” demenin en önemli şekliymiş gibi davranılır bugünlere. Yani diğer 364 gün boyunca dediğiniz “benim için değerlisin”in hiç bir anlamı yoktur aslında. İşte bu yüzden doğum günlerini, yıldönümlerini sevmem…  Kendi doğumgünümü kutladığım da çok nadirdir arkadaşlarla topluca…

Ama bugün bu blog 1. yılını dolduruyor. Size sadece bugün değil, bir yıl boyunca siteme -an itibariyle- 10.951 kere geldiğiniz için her gün teşekkür ettiğimi bilmenizi istiyorum. Siz okuduğunuz sürece bu blog ayakta kalacak. Çünkü okunmak bir yazarı en çok motive eden şeydir.

Umarım bir yıl boyunca girdiğim 258 –bu 259.– yazıyla en az şu yukarıdaki futbol topuyla oynanan bir maç kadar zevk vermiştir her satırım. Siz okumaya, ben yazmaya, kısaca ‘oyuna devam’.

Kategorisi GenelYorum (0)

Lazio-Torino: Talihsiz Hakem


Dün oynanan Lazio – Torino maçında ev sahibi ekibin sol beki Kolarov öyle bir şut attı ki topun gideceği yönde bulunan hakem Saccani top çarpar çarpmaz kendini yerde buldu. Ben geçici olarak hafıza kaybı yaşayabileceğini maça devam edemeyeceğini bile düşündüm. Benzer bir durum kuzenimin başına gelmişti. Maç sonu havaalanına gidip ağabeyimi almıştık. Hatırlamıyordu hiç bir şey… Video’yu aradığım için geç oldu blog’a eklemek. Maçı sunan Brezilyalı spikerlerin top çarpar çarpmaz “Hoppa” tepkisi de çok sıcak, çok bizden… Maç sonucu: Lazio-Torino: 1-1

[vodpod id=Groupvideo.2096539&w=425&h=350&fv=videolist%3Dhttp%3A%2F%2Fvideo.eksenim.mynet.com%2Fbatch%2Fvideo_xml_embed.php%3Fvideo_id%3D282287%26adxml%3D%26autoplay%3D0]

more about "Lazio-Torino: Talihsiz Hakem ", posted with vodpod

Kategorisi GenelYorum (0)

Futboldaki Şiddet Neden Bitmiyor?


Ethem Özgüven 1962 yılında doğdu. Akademi İstanbul, Beykent Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Viyanaethem_ozguven Gazetecilik Enstitüsü, Yıldız Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi’nde ders verdi. Vega film, Antalya Altın Portakal vakfı, şizofreni dostları derneği, Vehbi koç vakfı, kas hastalıkları derneği, mayın karşıtı platform, barışa rock, şizofreni dostları derneği, gibi kurum ve derneklerle projeler gerçekleştirdi. kısa, deneysel, belgesel filmleri var. Contra diye tabir edilen sosyal reklamları var. İnsanların yüzleşmek istemediği konularda yaptığı bir çok sosyal reklam yapmış şimdiye dek. Ancak bu konular hakkında bir duyarlılığa sahip olduğundan değil. Bencil olduğundan. Genellikle sanatın, sanatçının bencil bir şey olduğunu, hatta hiç de duyarlı olmadığını söylüyor. Filmleri de duyarlılıkla yapmıyor. Çünkü duyarlılıkta bir problem vardır diyor. Çünkü duyarlılıktan yola çıkarsan bir işi yaparken o bir  göreve dönüşür ve bu da yapacağın işlerden alacağın zevki azaltır diyor. Portekiz’de, İspanya’da, Brezilya’daki film arşivlerinde çektiği bu sosyal reklamlar yer alıyormuş.

Şu anda da okulumda, Bilgi Üniversitesi’nde Televizyon Gazeteciliği bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Geçen yıl şu anda üyesi olduğum Bilgi Üniversitesi Toplum Gönüllülerinin organize ettiği yarım konserinde rastladım bu kendisinin adına. Studio Live‘da yapılan konser sırasında etraftaki televizyonlarda futbol üzerinde çektiği sosyal reklamlar dönüyordu. Sahnede Gevende ve Replikas vardı ama elbette ilk defa gördüğüm ve futboldaki şiddeti çok güzel eleştiren kısa filmlerden gözümü alamadım. -Sonradan öğrendim ki, aslında o ekranlarda Ethem Hoca’nın kadına karşı şiddeti eleştiren sosyal reklamların dönmesi gerekiyormuş.- O arada da şimdi habervesaire olan Medyakronik için haberler yazmaya başlamıştım ve işte yeni güzel bir haberdi bu tam benlik. Gittim ropörtaj yaptım hocayla tabi. Gerçi haber haline getirmedim ancak kaydımı da silmedim elbet bir gün çözücektim yani ropörtajı. O gün bugünmüş.

Ethem Hocanın 6 tane sosyal reklamı bulunuyor futboldaki şiddet üzerine. Rakipsiz olmuyor, hakemsiz olmuyor, taraftarsız olmuyor, bu sadece bir oyun, sadece işini yapıyor mesajları veriyor bu 6 kısa filmde de. Konuşma yok. Ünlü sima nerdeyse yok. Bir kaçında futbol topu, futbol sahası bile yok. Ancak 50 saniyede futboldaki şiddetin manasızlığını ve gündelik yaşamla içiçeliğini çok şahane bir şekilde anlatıyor. Peki diyorum nereden esti bu konu hakkında bir şeyler yapmak?

E.Ö.: Ben zaten eskiden futbolcuydum. Ve futbolda da çok büyük bir tribün terörü var. Aslında galiba bütün terörü de televizyonlardaki yorumcular yaratıyor. Büyük kulüplerin başkanları ve yönetimleri de buna dahil. Ama en başta da medya buılunuyor. Herkesi dolduruşa getiriyorlar. Bunla ilgili napabiliriz diye düşünürken bir kaç öykü yazdım ve sanki güzel geldi bana bunlar. Bu filmleri çekmek için dışarıdan destek gerekiyor illa ki . Sonra bu kısa filmleri çekebilmek için federasyona başvurdum. Ancak oralar dipsiz kuyular. Araştırdık ancak bulamadık derken, bir çok işimde destek olduğu gibi Bilgi Üniversitesi destek verdi. Bir kısmına okul destek oldu, bir kısmına da Filmakas diye bir reklam şiruykusuz-kapakketi var. Oğuz Peri adında çok sevdiğim bir arkadaşım var. 250bin dolarlık bir kaynak sağladı bana ve 1 hafta içinde 6 kısa filmi de çektik. Sonra bunları yayınlamak için medya kuruluşlarıyla iletişime geçtik. Bizim medyamızı nereden baktığınıza göre hem iyi hem de kötü olarak eleştirebilirsiniz. İyidir çünkü bir anda yayınlama imkanı bulabilirsiniz. Biri beğenir ve yayınlar. Bazen de çok az gösterilir ve rafa kaldırılır ama Brezilya’da 3-4 yıldır gösterilmeye devam ediyor. Bu arada FIFA ve UEFA ile iletişime geçtik. Oradan İtalyan bir görevliyle temas kurduk. Ancak çok pişman oldum. Şenes Erzik‘le iletişime geçtik ona da pişman oldum. Çünkü dönüp bakmadılar bile. İddialı konuşacağım ama dönüp bakılmayacak filmler değil bunlar. Biz maddi karşılık da istemiyoruz ancak Federasyon çok büyük bütçeler harcayıp, çok kötü filmler yapıyorlar. Bence bir pasta var. Ve eğer iyi bir şey yaparsan o pastaya zarar verebileceğini düşünerek kabul etmediklerini düşünüyorum. Bunları görünce futbol dünyasının korkulması gereken bir yer olduğunu düşünmeye başladım. Bir altı tane daha öykü yazdım futbolla alakalı. Eğer vaktim olursa bunları da çekmeye başlayacağım…

Kısa filmler gerçekten şahane. Ve Federasyonun, UEFA’nın, FIFA’nın bu konudaki tavrı gerçekten kabul edilemez. Belki de bu yüzden tribün teröründen, futbol oyununun içindeki şiddetten bir türlü kurtulamıyoruz…

ekşisözlük’te hakkında bir entry:

tonton, çok kral muhabbeti olan zat-ı şahane bir abimdir. şöyle bir ayarını almış (mübalağanın vebali boynumadır), baş köşeme koymuşumdur:

– baba, senin bu sosyal reklamcılık işlerin[*] muazzam işler olmuş. lakin bizim zanaatte 30 saniyede ne anlatacaksın? olmaz ki.
– yahu siz sosyal bilimciler bi sunuşta 35 dakka vır vır anlatıyorsunuz, kaç kişinin aklında ne kalıyor? uyuyor millet.
– ama ben 30 saniyede ne sosyolojiisi anlatayım baba?
– 30 saniyeye 7 cümle sığıyor. üstüne de görüntü. mahareti sanatı bu işin.
– 7 cümlede bourdieu?
– olur güzelim. anlatırsın.

bir ara istanbul’un avrupa’dan içeri muhalif lakırdı ithal etmeye bayılan sol-sosyetesi hakkında kısa film projesi var idi. gerçekleştirirse bilgi’den boğaziçi’ne taşlar yerinden oynar gerçi ya, keşkelerle beklemedeyiz.

Kategorisi GenelYorum (0)

Takdir edilecek bir şey vardı da biz mi gör(e)medik?


Tek galibiyetle çenesi açılan teknik direktörlerin başında gelir Güvenç Kurtar. Kendisinin de dediği gibi kimsenin bildiği hocalardan değildir o, farklıdır, müthiş taktisyendir! He bir de son sırada aldığı takımı ligde tutmayı başararak gazete manşetlerine ismi sayesinde malzeme olabilen yegane teknik adamlardan. “Güvenç Kurtarsın” gibilerinden…

Rotasyon sevdalısı yöneticiler yedek kulübesinde bekleyen Kurtar’a ligin 10. haftasında şans tanıdı. Kimin şans tanıdığı farkeder mi? Nasıl olse sezon sonunda, onu aynı takımın başında görebilme şansımız %50!

Hiç bir şekilde nedenini anlayamadığım halde gönderildi Samet Aybaba Bursaspor’dan. Takımın başında kaldığı süre içerisinde zirveye bile çıkma başarısını gösteren takım ilk 6 haftada sadece Sivasspor’a yenilmiş. Galatasaray’ı yendikten sonra, form grafiği hafiften yükselişe geçen Eskişehir,Fenerbahçe ve Ankaraspor’a yenilmişler. 5 galibiyete karşın, 4 mağlubiyet alsa da, yöneticiler için ağır basan taraf yenilgi sayısı olmuş kanımca. Hatta belki berabersizlik canlarını çok sıkmış olabilir. Zira takımın başına getirdikleri Güvenç Kurtar, ilk maçında hemen bir beraberlik almış yönetimi rahatlatmış…

Ardından Trabzonspor maçına kadar çıktığı maçlarda ne gariptir ki hiç galibiyeti yok! Beşiktaş ve Konya’ya ne gol atabilmiş ne de yemiş. Antalyaspor ile geriye düştüğü maçta zorlanarak berabere kalmış. Unutulmayacak Denizlispor maçında ise öne geçmesine karşın son 5 dakika’da yediği iki golle karşılaşmayı 4-3 yenik bitirmiş.

kedi-kopekTrabzonspor maçını tam izlemedim. İlk yarısına bakındım diyebilirim. İlk yarım saatinde iki takımında adam akıllı bir atağını göremedim. Televizyon karşısında uyuklarken Gökhan Güleç’in şişko Sylva’yı alt ettiğini gördüm. Güzel bir goldü, tebriklerim Gökhan’a gider. Trabzonspor nasılsa alır bu maçı rehavetiyle uyudum tabi ki. Gözümü açtığımda bir Sercan sesi duydum, bir de hakemin bitiş düdüğünü…

Vay be dedim Bursa’ya helal.. Demez olaydım! Attıkları ikinci gol külliyen ofsayt! Tunç Kayacı’nın yorumladığına göre ikinci yarıda Bursaspor’un atağı bile yok, geriye yaslanmış, kaderinin çizilmesini bekleyen kurbanlık koyun gibi oyunu seyredalmış. Güvenç Kurtar’a göre ise kendisi takımını geriye yaslamamış! Sadece Emrah’ı dörtlü defans bloğunun önüne koyup 4+1 defans yapmış. Ama aslında top rakip sahadayken ileri çıkmaları gerekiyormuş..Trabzonspor’a karşı oynadıkları oyunla da takdir edilmeleri gerekiyormuş!..

Ben yılların hocasıyım diyen hocam futbolcu psikolojisi vardır bilir misin? Takımı 1-0 öndeyken kenardan gelen oyuncusun mevkisi direkt olarak futbolcuların psikolojisini dolayısıyla oyun tarzını etkiler. Sen defansını 4+1 yaparsan, rakip takım isterse sonuncu olsun illa ki kendi oyuncun geriye yaslanır.. Seni bunu bilmediğin için mi takdir edelim? Takımın başına geçtiğinden beri takımın kazandığı puan sayısının, bu maç dışında Samet Aybaba’nın takımın başında olduğu dönemin 5’te biri kadar bile olmadığı için mi takdir edelim? Yoksa ofsayttan attığın gole rağmen hiç bundan bahsetmeden  egonu şişirdiğin için mi takdir edelim? Takdir edilecek bir vardı da biz mi gör(e)medik? Ya da bırakalım sen böyle devam et, nasılsa 5 maçta bir konuşabilme şansın oluyor..

Kategorisi GenelYorum (0)

Takip et // Follow

Açık Radyo – Efektifpas

15 günde bir her pazartesi 19.30'da, 94.9 Açık Radyo'dayız. Duyurularımızı takip etmek için Twitter hesabımızı takip edebilirsiniz...

RadyoEfektifpas

Programlarımızın tüm podcast kayıtları online olarak bulunmasa da dinlemek isteyenler için bir kaç adet program mevcut

‘Salvador’ Guti

Johan Cruyff

Arşivler

Bülent Korkmaz – 3

Tottenham Hotspurs

Nazım Hikmet Ran

HaberVesaire Spor

Video Bug Report

Açılmayan bir video varsa resme tıkla, videonun linkini yolla Teşekkürler...

Facebook Hayran Sayfası

Eylül 2024
P S Ç P C C P
 1
2345678
9101112131415
16171819202122
23242526272829
30