Eklendigi tarih 21 Şubat 2009. Etiketler: arsenal, Aston Villa, Chelsea, Liverpool, Manchester United, Martin O'Neill, Villa Park
1-Ligde bu sezon oynadığı ilk 8 deplasman maçından galibiyetle ayrılan Chelsea son 4 deplasman maçında iki beraberlik iki de mağlubiyet aldı.
2-Chelsea son 12 lig maçında sadece 4 maç kazanbildi. Bu galibiyetlerin üçünü kendi sahalarında aldılar.
3-Chelsea 1999 yılından bu yana Aston Villa ile deplasmanda oynadığı 10 maçın hiçbirini kazanamadı.
4-Aston Villa’nın sahasında oynanan son dört maçın sadece birinde gol atabildiler.
5-Aston Villa ligde 13 maçtır yenilmiyor.
6-Martin O’Neill’li Aston Villa son on maçının 8’ini kazandı. Sadece Manchester United onlardan iyi bir seri yakaladı. Bu süreçte Liverpool’dan 6, Arsenal’den 8, Chelsea’den 10 puan fazla kazandılar.
7-Aston Villa bu yıl evinde sadece bir mağlubiyet aldı. Ve bu yıl Villa Park’ta konuk ettikleri büyük takımlarla oynadıkları maçlarda yenilmediler.
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 19 Aralık 2008. Etiketler: Aab Aalborg, ajax, Aston Villa, Beşiktaş, Bordeaux, Braga, CSKA Moskova, Deportivo, Dinamo Kiev, Fiorentina, Galatasaray, Hamburg, Kopenhag, Lech, M.City, marsilya, Metalist Kharkiv, Milan, NEC Nijmegen, Olympiakos, PSG, Sampdoria, Shaktar Donetsk, skibbe, St. Etienne, Standard Liege, Stuttgart, Tottenham, Twente, Udinese, UEFA Kupası, UEFA Kupası 2008-09, UEFA Kupası gruplar, UEFA Kupası Şampiyonları, Valencia, W.Bremen, Wolfsburg, zenit
Çarşamba ve Peşiembe yapılan 16 maç sonunda UEFA gruplarında son sıralamalar belli oldu. Gruplardan çıkmayı başaran takımlar gruptaki sıralamalarına göre aşağıdaki gibidir.
A Grubu: M.City, Twente, PSG
B Grubu: Metalist Kharkiv, Galatasaray, Olympiakos
C Grubu: Standard Liege, Stuttgart, Sampdoria
D Grubu: Udinese, Tottenham, NEC Nijmegen
E Grubu: Wolfsburg, Milan, Braga
F Grubu: Hamburg, Ajax, Aston Villa
G Grubu: St. Etienne, Valencia, Kopenhag
H Grubu: CSKA Moskova, Deportivo, Lech
Galatasaray’ın grubunu 1. bitirmesini elbette istiyorduk. Biraz prestij meselesi tabi ki ve ayrıca da son 32’de UEFA gruplarından 3. olan takımlarla eşleşmeyi, Şampiyonlar Ligi’nde takımlarla eşlemeye tercih ettiğimizdendi.. İstanbul’da Metalist’e yenilerek grup birinciliğini tehlikeye soktuk. En azından bir beraberlik bizi birinci yapıyordu. Son maçta hepimiz Benficalı olduk. Maçı pek izlemedim ama Benfica’nın direkten dönen iki topunu ve Nuno Gomes’in kaçırdığı golü gördüm. Metalist’in ise tek atağını gördüm. O da gerçekten güzeldi. Benfica yarı sahasında çapraz toplar yaparak defansın dengesini bozdular ve Benfica’nın sol bekindeki kademe boşluğundan yararlanıp düzgün bir şutla golü buldular. Metalist’in şansıyla buraya geldiğini iddia edenler olabilir. Ama Beşiktaş maçları şans mıydı? Gruplarından hiç yenilmeden bir takım olmaları şans mıydı? Hala inatla şans olduğunu söyleyenlere hak verebilirim. Ama bu takımın şansını zorladığını iddia edemez miyiz? Şans onlardan yanaydı direkten dönen toplarda, Servet’in kaptırdığı topta… Ama Benfica maçında direkten dönen toplara vuran adamları rahatsız etmeleri yüzünden o adamlar toplara rahat vuramamış olamazlar mı? Servet’in geride tek olduğunu ve topu ıskalama ihtimalini ya da şansını düşünüp pres yapıp topu kapmaları şanslarını zorlamak değil midir ki? Metalist hakkıyla birinci oldu,şansıyla değil..
Grubumuzu ikinci bitirmenin çok büyük bir talihsizlik olduğunu düşünenler var. “Eyvah Şampiyonlar Ligi’nden gelenlerle eşleşeceğiz mahvolduk” diye düşünenler var. Etikete bakıp yanılgıya düşmeyelim. Bu konuda küçük bir araştırma yaptım.
Gruplu şekilde 2004’ten beri oynanmaya başladı UEFA Kupası.Bu statüyle oynanan kupanın ilk sahibi CSKA Moskova olmuştu. Şampiyonlar Ligi’ndeki grubunda 3. olan takım şanslı kurasıyla şampiyon olabilmiş diyebiliriz. İlk turda eledikleri Benfica bu yıl UEFA grubunda sonuncu old. Mesela Parma şimdilerde Serie B’de. Partizan hep figüran. Auxerre de dengesiz bir ekip. Bir var bir yok. Finali az çok hatırlıyorum. İkinci yarıda 1-0’dan 3-1 yaparak enfes bir maç çıkarmışlardı. Sanırım ardarda iki kontra atakla bitirmişti Sporting’i kendi evinde. Sporting ise o yıl grubunda sonuncu olmuş.. Feyenoord,M.Brough,Newcastle ve AZ’yi eleyip finale çıkmış. Şampiyonlar Ligi’nden gelen 8 takımdan sadece üçü son 16’ya kalabilmiş.
Sonrasında Sevilla şampiyon oldu. Beşiktaş’ın da bulunduğu grupta averajla ve sadece 7 puanla birinci olmuş. Yani Galatasaray’dan 2 puan az toplamışlar. Grubun ikincisi ise son şampiyon Zenit. Finalde karşılaştığı Middlesbrough da grubunu birinci bitirmiş. Son dörde kalan Steaua da grubunu 8 puanla 1. bitirmiş. Son dörde Ş.L.’den sadece bir takım kalabilmiş o da Schalke 04. Alman takımı çok ilginç bir şekilde bu sene UEFA’ya veda etti.. Şampiyonlar Ligi’nden gelen 8 takımdan sadece üçü son 16’ya kalabilmiş.
Ertesi yıl yine kupaya uzanan Sevilla bu sefer grubunu 2. bitirmiş. Ş.L.’den gelen Steaua ve Shakhtar’ı ardarda elemişler. Ardından yine Beşiktaş’ın grubunda bulunan ve birinci olan Tottenhamımı elemişler. Sonra da grubunu ikinci bitiren Ossasuna’yı elemiş. Finalde de grubundan birinci çıkan Espanyol’u elemiş. Bu sene ise Sevilla gerçekten dramatik bir şekilde gruplara veda etti.. Şampiyonlar Ligi’nden gelen 8 takımdan sadece üçü son 16’ya kalabilmiş.
Son şampiyon Zenit ise grubundan tek puan farkla ve neredeyse mucize ile çıkmayı başarmış. AZ son maçında 3-3 berabere kalsa puanları, averajları, attığı ve yediği gol sayıları eşit olacaktı. Öyle olsaydı UEFA nası bir uygulama yapardı bilinmez.. O derece bir mucize.. Zorlu gruptan birinci çıkan geçen yılın flaş takımı Villareal’i elemişler ilk turda. Sonra Şampiyonlar Ligi’nden gelen Marsilya’yı, Skibbe’nin Leverkusen’ini ve Bayern’i eleyip finale çıkmışlar. Finalde ise Ş.L.’den gelen Rangers’ın Fatih Tekke’nin yıldızlaştığı maçta yenerek kupayı aldılar. Son şampiyon bu yıl Galatasaray’ın muhtemel rakibi.. Şampiyonlar Ligi’nden gelen 8 takımdan bu sefer 5’i son 16’ya kalabilmiş.
Yani istatistiki bir veri var yukarıda ve Ş.L.’den gelen sadece bir takım şampiyon olabilmiş gruplu statüye geçildiğinden beri. O da CSKA Moskova.. Daha önceki statüde sadece Şampiyonlar Ligi’nden gelip kupayı kazanan Galatasaray,Feyenoord’un şampiyonluğu var.. Yani bu kupayı kazanma şansı UEFA’dan gelen takımların daha yüksek..
Ayrıca Ş.L’den gelen Bordeaux, W.Bremen, Shaktar Donetsk, Marsilya, Aab Aalborg, Fiorentina, Dinamo Kiev, Zenit ile UEFA gruplarının 3.’leri PSG,Olympiakos,Sampdoria,NEC Nijmegen,Braga,Aston Villa,Kopenhag,Lech takımları arasında çok büyük farklar olduğunu iddia edebilir miyiz?
Galatasaray ‘ın grubunu ikinci bitirmesinin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Bir kere “çok güçlü” olduğu iddia edilen takımlardan birini eleyecek ve “çok güçlü” rakiplerinden birini saf dışı edecek. 8’den biri gidecek. Galatasaray, son haftalarda sunduğu 10’ar dakikalık resitalleri tüm maça yaymayı başarabilirse “çok güçlü” rakiplerinden hangisini yenemez? Son haftalarda maçların son 10 dakikalarında oynadığı futbolu oynarsa hiç birini eleyemez orası ayrı bir yazı konusu..
Peki grubu birinci bitirip “Ş.L.’den geliyorlar yandık, çok güçlüler” dediğimiz takımlarla eşlememiş olduğumuzu düşünelim. Ve hepsinin de “çok güçlü” oldukları için son 16’ya kaldığımızı düşünelim. 8 tane “bela gibi, çok güçlü” takımın karşımıza çıkma ihtimali olacaktı. Öyle daha mı iyi mi olacaktı ki acaba?
Kuradan kim çıkarsa çıksın hiç bir şekilde şüpheniz olmasın Galatasaray Ş.L.’den gelen 8 takımı da yenebilecek güçte.. Takımın başında UEFA’da son sekize kalmayı başarmış Skibbe var. Ne çabuk unutuyoruz..
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 08 Ekim 2008. Etiketler: Aston Villa, Avrupa Ligi, Benfica, Deportivo, Fuar Şehirleri kupası, Galatasaray, Michel Platini, Şampiyon Kulüpler Kupası, Şampiyonlar ligi, Şampiyonlar Ligi Kupası, sevilla, Tottenham, UEFA Kupası, UEFA Kupası gruplar, Valencia
(Cumhuriyet Spor Eki Sayı:115 / 07.10.2008)
Önce Fuar Şehirleri Kupası vardı. İsviçre, İtalya ve İngiltere federasyonlarının önde gelen isimleri, FIFA’nın da desteğiyle 1955’te kurulan bu kupada Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden sadece uluslararası ticaret fuarlarının yapıldığı kentlerin takımlarının katılması kararlaştırıldı. Takımların liglerindeki konumları önemsenmeden mücadele edilebilen kupada ‘tek şehir, tek takım’ kuralı da bulunmaktaydı. Kupaya heyecan katmak amacıyla 1968’de statü değişikliğine gidilerek kupa lig ikincilerinin mücadele edebileceği hale getirildi ve ismi de 1971’de ‘UEFA Kupası’ olarak değiştirildi.
Kulüplerarası ikinci büyük organizasyon olarak kabul edilen ‘Kupa Galipleri Kupası’, 1992’de ‘Şampiyon Kulüpler Kupası’ lig formatına geçince gözden düşerek 1998/99 sezonunda UEFA Kupası’na katıldı. UEFA başkanları her sezon bu kupaya ilgi çekmek için ne yaptıysa da bu kupa Devler Ligi’nin gölgesinden kurtulamadı. Ancak bu sezon UEFA Kupası’nda mücadele edecek takımlar birçok açıdan Şampiyonlar Ligi’nde yaşanan heyecanı aratmayacak. Çünkü ilk 4 torbada son iki sezon içinde Şampiyonlar Ligi’nde boy göstermiş takımlar bulunuyor.
Grup eşleşmelerinin bugün belli olacağı turnuvada birinci torbadaki takımlar fazlasıyla göze batıyor. İlk bakışta birinci torbaya aldanıp Şampiyonlar Ligi torbalarından biri olduğu sanılabilir. İnsanı bu yanılgıya düşüren şey ise bu torbadaki 6 takımın 2007-08 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde mücadele etmiş olması. Hamburg da 2006-07 sezonunda bu lige katıldı. Tottenham ise Şampiyonlar Ligi’ne uzun yıllar katılamamasına karşın kurduğu güçlü kadroyla dikkat çekiyor. Bu torbada bulunan Milan, 2006-07 sezonunun Şampiyonlar Ligi şampiyonu. Sevilla da geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde son 16 takım arasına girdi. Ayrıca 2005-06 ve 2006-07 sezonlarının da UEFA Kupası’nın sahibi…
İkinci torbada bulunan 8 takımdan 3’ü geçen sezon Devler Ligi’ne katılabilmiş. Ancak Deportivo, S.Moskova, PSG ve Club Brugge de zaman zaman bu kupada yer alan önemli takımlar… 3. torbada ise Rosenborg ve Slavia Prag, bir önceki sezon Şampiyonlar Ligi’nde oynadı. Bu torbada bulunan temsilcimiz G.Saray’la birlikte yaptığı transferlerle öne çıkan Manchester City, Udinese, Sampdoria ve Feyenoord’un Şampiyonlar Ligi düzeyinde olmadığını kim iddia edebilir?
4. torbada yer alan takımlardan Hertha Berlin, Portsmouth, Aston Villa, Kopenhag ve 5. torbadaki St. Etienne, Wolfsburg ve S.Liege, Avrupa arenasında sıkça yer alıyor. Özellikle S.Liege’in Liverpool’a uzatma dakikalarında yediği gollerle Şampiyonlar Ligi gruplarına kalamadığını, Everton’ı ise mağlup olmadan eleyerek buraya geldiğini unutmamak gerekir.
Beşiktaş ve Kayserispor’un elendiği kupada ülkemizi bir tek G.Saray temsil edecek. Şampiyonlar Ligi’nden elenen Sarı – Kırmızılılar hayal kırıklığına uğrasa da UEFA Kupası’nda mücadele açısından hiçbir fark hissetmeyecek. Çünkü Milan, Stuttgart, G.Saray, Aston Villa ve S.Liege’den oluşacak muhtemel grubun Şampiyonlar Ligi’ndeki hiçbir gruptan aşağı kalır bir yanı olmayacak. Bu kupanın tek eksiği takımlara maddi bir katkısının bulunmaması. Ancak UEFA Başkanı Michel Platini, gelecek yıl yapılacak değişiklikle bu durumun aşılacağını müjdeledi. Avrupa Ligi adını alacak UEFA Kupası’nda ekonomik anlamda da adımlar atılacak.
Gruplar:
A GRUBU-Schalke (Alm),Paris SG (Fra),Man.City (İng),Santander (İsp),Twente (Hol)
B GRUBU-Benfica (Por),Olympiakos (Yun),GALATASARAY,Hertha B. (Alm),Metalist (Ukr)
C GRUBU-Sevilla (İsp),Stuttgart (Alm) ,Sampdoria (İta),Partizan (Srb),St.Liege (Bel)
D GRUBU-Tottenham (İng),Spartak M. (Rus),Udinese (İta),D.Zagrep (Hır),NEC Nij. (Hol)
E GRUBU-AC Milan (İta),Heerenveen (Hol),Braga (Por),Portsmouth (İng),Wolfsburg (Alm)
F GRUBU-Hamburg (Alm),Ajax (Hol),Slavia Prag (Çek),A.Villa (İng),Zilina (Svk)
G GRUBU-Valencia (İsp),Brugge (Bel),Rosenborg (Nor),Kopenhag (Dan),St.Etienne (Fra)
H GRUBU-CSKA (Rus),Deportivo (İsp),Feyenoord (Hol),Nancy (Fra),L.Poznan (Pol)
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 19 Eylül 2008. Etiketler: Aaron Lennon, arsenal, Aston Villa, Darren Bent, David Beckham, David Bentley, Dos Santos, For Whom The Bell Tolls, Fraizer Campbell, Galatasaray, juande Ramos, Luka Modric, Pavlyuche, Roman Pavlyuchenko, Tottenham, Tottenham Hotspurs, Vedran Corluka, White Hart Lane, Wigan, Wisla Krakow, Yeni Beckham
Bilemiyorum nereden ama bir yerlerden bir şekilde Tottenham’a kanım ısındı bir iki senedir. Aslında ezeli rakipleri Arsenal’i daha çok severim. Belki de hediye gelen Spurs formasından kaynaklanıyordur. Bilemedim bir an…
Geçen seneden beri daha bir bilinçle takipteyim bu takımı. Bu sene daha önce de belirttiğim gibi transfer sezonunun “anadolu takımı” gibiydiler. 14-18 arası oyuncuyu gönderip 10’a yakın futbolcu kattılar kadrolarına. Kattıkları da birbirinden yıldız oyuncular. Dos Santos, Modric, Pavlyuchenko vs. Ancak demiştim ki bu takımın daha iyi olabilmesi için birbirine alışması kadronun beraber oynaması gerekiyor. Ama kime? =)
Son Wisla Krakow maçına göz attım Spurs’un. Beklenen olmuş ve üst bitmişti maç kazanmışlar da buraya kadar hiç bir sorun yok. Ancak maçın özetlerini iki farklı kaynaktan okuyunca görüyorum ki Ramos hala ilk 11’ini arıyor ama bulamıyor. Bunu bir an önce çözmesi gerek.
Krakow maçına çıkan ilk 11’deki 5 oyuncu son Aston Villa maçında ilk 11’de başlamamış. Bunlardan 3’ü Villa maçında oyuna sonradan girmiş ama diğer ikisi kadroda bile değillerdi yanılmıyorsam. Luka Modric’in sakatlığını ve Vedran Corluka ile Pavlyuchenko’nun daha önce avrupa kupası maçı oynadığı için bu maçta forma giyememiş olmalarını anlayabilirim. Ancak bu üçü dışındaki 8 oyuncu neden aynı değil bunu anlayamadım. Bir takım yaratılmak isteniyorsa sürekli aynı ilk 11 üstünde ısrar edilmeli. Galatasaray’ın da yaşadığı bir problem bu.
Kadrodaki değişikliklerden en çok Bentley’nin esas yeri olan sağ açıkta oynatılması doğru bir hamle olarak yorumlanmış İngiliz basınınca. Yeni Beckham denilen bir oyuncunun yeri başka bir pozisyon olabilir mi? Bentley ilk 11’de başladığı maçta iyi pozisyonlar üretip, sonra Lennon’un ortasında topu tamamlayıp golünü de atmış 33. dakikada. İyi de 67 saniye sonra nasıl yemişler o golü. Hemen anlatayım. Eğer bir defans bloğu sürekli değişirse çok güzel pozisyon hatası yapılır ve ofsayt bozulur. Üstelik rakip cezas sahası etrafında paslaşırken yapılırsa bu hata 6.7 saniye sonra bile gol yersin, buna mahkumsun.
Neyse ki Darren Bent 73’te “süpriz” Fraizer Campbell’in ortasına kafayı vurmuş da Tottenham’ın da Ramos’un da omuzlarındaki yükü biraz hafifletmiş oldu. Yoksa White Hart Lane’de maç öncesi, maç arası çalınacak şarkı “For Whom The Bell Tolls” olabilirdi.
Pazar günü Wigan’la karşılacak Tottenham için Juande Ramos’un çözüm üretmesi zorunlu. Öncelikle defans dörtlüsünü bozmaması gerek. Orta sahadaki en az iki oyuncunun banko olması, diğer ikiliyi de rotasyon yaparak formda tutması gerek. Pavlyuchenko’nun tek eksiği lige uyum sağlayamamış olması. Onun destekçisi Darren Bent olacak gibi. Zira Ramos çift forveti sevdiği gibi, Bent 5 resmi maça da ilk 11′de başlayabilen yegane oyunculardan. Bu oyuncuların sayısı ne zaman artar, Tottenham da o zaman üst sıralara atlar.
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 16 Eylül 2008. Etiketler: arsenal, Aston Villa, Cesar Sanchez, Chelsea, cruyff, David Bentley, Dimitar Berbatov, Fraizer Campbell, Giovanni dos Santos, Heurelho Gomes, Jermaine Jenas, juande Ramos, Liverpool, Luka Modric, Manchester United, messi, Pavlyuchenko, Premier League, Premier Lig, Robbie Keane, Roman Pavlyuchenko, Tottenham, Tottenham Hotspurs, transfermarkt, transfermarkt.de, UEFA Kupası, Vedran Corluka
Bu yılın en flaş transferlerine imza atan takımlardan biri. Sadece aldıklarıyla da değil, takımdan gönderdikleriyle de öyle. Uzun yıllardır bu takımla bütünleşmiş ve takımı sırtlayıp kaptanlığını yapmış Robbie Keane ve gol yükünü çeken diğer isim modern pivot santrafor Dimitar Berbatov’la yollar ayrıldı. Sürekli oynayan bu oyuncuların takımdan gitmesi ne kadar kötüyse gitmemesi de işten bile değildi. Dile kolay Keane için Liverpool 24 Milyon, Berbatov için de 38 Milyon Euro önerdi Manchester United. Transferin son saatinde de olsa gitmelerine izin verildi. Gitmelerine izin verilmedi diye sürekli mutsuz olan iki golcünün olmasındansa yeniden yapılanmaya gitmeyi tercih etmek mantıklı yoldu.
Çift UEFA Kupalı Juande Ramos’un teknik direkörlüğe getirilmesinden bu yana takımın havasında, oyun yapısında bir değişiklik olacağı belliydi. Başarılara alışmış bir hoca, başarılar kazanmış sistemiyle takımın başına getirilmişti. Gelir gelmez de farkını öyle bir belli etti ki gol sayısındaki artma bile bunu göstermeye yeterli olabilir. Ancak o somut bir şeylerle başarısını kanıtlamaya alışkın olduğundan Arsenal ve Chelsea gibi güçlü takımları sırayla mağlup edip Lig Kupasını kaldırdı.
Geldiğinde tek galibiyeti olan takıma 10 galibiyet daha kazandırdı. 27 maçta 10 galibiyet tatmin edici gözükmese de, 4-0 dan 4-4’e çevrilen Chelsea maçı ve ezeli rakipleri Arsenal’i 5-1 yenmeleri geçtiğimiz sezon için iyi sonuçlardı. Lig Kupasıyla da kitabını yazdığı UEFA Kupası’na gidişin garantilenmiş olması ligdeki 11. liği göz ardı ettirdi.
Yeni sezona da genç ve parlamaya müsait yetenekleri transfer ederek girdiler. Gidenlerin yerlerine transfer edilen oyuncular hem fizik hem de oyun stili açısından birbirine yakın isimler. Pavlyuchenko, Berbatov’un yerine alınabilecek en iyi futbolcu. Keane’in yerine Bentley uygun bir seçenek. Kanatta olduğu kadar destekçi forvet olarak da uygun bir oyun yapısı var. Dos Santos kariyeri açısından harika bir transfer yaptı. Barcelona’da Messi’nin yedeği olmaktansa burada Ramos’un elinde parlamaya çok müsait. Luka Modric, Cruyff’un klonu gibi. Takımın oyun kurucu eksiğini iyi kapatacak. Ama güçlenmesi gerek lakin daha son maçta sakatlanıp yerini Jenas’a bıraktı. Corluka Premier Lig’e alışkın bir oyuncu ve sağlam oyunu tercih ediyor. Cesar Sanchez tecrübeli, Heurelho Gomes ise yan toplarda muhteşem olduğu kadar normal toplarda da iyileşirse gol yemesi zor olan bir kaleci. Defansla uyumunun da iyi olması gerek tabi ki… Fraizer Campbell ise ManU’dan kiralanan süpriz bir yetenek…
Peki Tottenham yeni ve yıldız transferlerine karşın neden hala bir galibiyet alamadı. Sebep çok açık: İstikrar. Sayılarla konuyu biraz daha açalım. Tottenham bir önceki sezonki kadrosundan, transfermarkt.de sayfasına göre 14, wikipedia’ya göre 18 oyuncusunu takımdan gönderdi. Giden oyunculardan 8’i sürekli forma şansı bulan, bunlardan 5-6 tanesi de ilk 11’in değişmez oyuncularındandı. İlerideki Berbatov, Keane ve Aaron Lennon üçlüsü bu sene bozuldu. Takımdan ayrılan ikili geçen sezon toplam 46 gol atmışlar. Görüldüğü üzere takım için büyük bir kayıp. Artık takım gol yollarında alışık olduğu varyasyonlardan mahrum. Gelen oyunculardan 8’inden 5’i lige ilk defa adım atıyor. 4’ü ise son Aston Villa maçında ilk 11’de başladıi. 2 yeni oyuncu da maça sonradan dahil oldu.
Yukarıda saydığım küçük ayrıntılar aslında küçük gibi gözüken büyük dezavantajlar. Henüz birbirine alışmamış, ilk defa yeni bir ligde oynayacak genç oyuncuları hemen sahaya sürmek bir risktir. Ancak gelecekte çok önemli başarıların temeli olması kuvvetle muhtemeldir. Tottenham’ın yeni kadrosunu oluşturacak bu isimlerin öncelikle birbirlerine uyum sağlamaları gerekecek. Bu 8 yeni oyuncunun lig maçlarında bir anda ilk 11’de yer bulması oynanan 4 maçta puan kayıplarının en büyük nedeni.
Ama şimdiye dek 4 maçtaki tek puanını Chelsea’ye karşı alınmış olması ümit verici. Önümüzdeki 5 hafta kısmen daha zayıf rakiplerle karşılaşak olmaları fikstür avantajı olarak gözükmekte bunu iyi değerlendirip takımın birbirine uyumunu iyi sağlamalı Ramos. Arsenal maçına kadar takım kendini toparlamazsa bu sezon Spurs için sıkıntılı geçecek gibi gözüküyor.
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 04 Eylül 2008. Etiketler: Aston Villa, Banik Ostrava, Baros, Baros 15 numara, Baros'un forma numarası, Beşiktaş, Çek Cumhuriyeti, çek golcü, cumhuriyet spor eki, Euro 2004, EURO 2004 gol kralı, FA Cup, Fernando Meira, Galatasaray, gol, Gol kralı, golcü, Harry Kewell, John Carew, Kewell, Liverpool, Meira, Milan Baros, Nwankwo Kanu, Olympic Lyon, Portsmouth
G.Saray, Kewell ve Meira’dan sonra dünyaca ünlü Çek yıldız Milan Baros’u da renklerine bağlayarak ses getirdi. Daha 27 yaşında olan Baros, kariyeri başarılarla dolu bir futbolcu. Çek Cumhuriyeti Ulusal Takımı’nın da önemli oyuncularından olan Baros, ülkesinde ‘Ostrava’nın Maradona’sı’ lakabıyla anılıyor. (Volkan Ağır-Cumhuriyet Spor Eki Sayı:110 02.09.2008 )
Çek Cumhuriyeti’nin Vigantice bölgesinde 28 Ekim 1981’de dünyaya geldi Milan Baros… Roman kökenli futbolcu, 1998’de futbol hayatına Banik Ostarava’da (Çek Cum.) başladı. Formasını 3.5 yıl giydiği bu takımda 76 maçta 23 gol atan Baros, 2001’de 5 milyon 300 bin Avro karşılığında Liverpool’a transfer oldu. 5 numaralı formayı sırtına geçiren Milan Baros, 2002-03 sezonunda 12 gol kaydetti. 2003-04 sezonunda ise Blackburn Rovers’la deplasmanda yapılan maçta ayak bileği kırılınca yeşil sahalardan 6 ay uzak kaldı.
Portekiz’de düzenlenen Euro 2004, Milan Baros için adeta yeniden doğuş oldu. Geçirdiği ağır sakatlığa karşın ulusal formayla yeniden vitrine çıkan Baros, şampiyonada 5 gol atarak ‘altın ayakkabı’ ödülünü aldı.
Bir sonraki sezon Michael Owen ve Emile Heskey’nin satılıp Djibril Cisse de ağır bir sakatlık geçirince, Rafael Benitez’in en önemli kozu haline geldi ve sezonu 13 golle noktaladı. 2005’te İstanbul’daki Şampiyonlar Ligi finalinde maçın başlama vuruşunu Harry Kewell’la yapan Baros, kupanın kazanılmasında da önemli rol oynadı.
Takımda huzursuz olduğu İngiliz basını tarafından sıkça dile getirilen Milan Baros, 2005’in Ağustos’unda Aston Villa’ya transfer oldu. Bu takımdaki ilk sezonunda 25 lig maçında 8 gol atan Milan Baros; FA Cup’ta 3, Lig Kupası’nda da 1 gol kaydetti. Aston Villa’da 10 numaralı formayı giyen Baros, beklenileni veremeyince taraftarlarca ‘istenmeyen adam’ ilan edildi. 2005-06 sezonuna ‘mutsuz’ giren Çek yıldız, ocak ayı transfer döneminde bir ara Beşiktaş forması da giyen Norveçli yıldız John Carew’le takas edilerek O.Lyon’a geçti. Baros, Aston Villa kariyerini 51 maçtaki 14 golle tamamladı.
Milan Baros, O.Lyon’da oynadığı futboldan çok karıştığı ‘skandal’larla anıldı. O.Lyon’un Rennes’le 18 Nisan 2007’de yaptığı maçta Kamerun doğumlu Stephene Mbia’ya ‘ırkçı’ davranışlarda bulunmakla suçlanan Baros, uzun süre Fransız basınının gündemini işgal etti.
Hız tutkusu da olan Çek futbolcu, Ferrari F430’la Fransa’da hız limiti 130 km. olan otobanda 271 km.’yle (hız rekoru)polis radarına yakalandı. Fransız polisince gözaltına alınan Milan Baros, taksiyle Lyon’a geri gönderilirken arabasına ve ehliyetine de el konuldu.
Baros, 27 Ocak 2008’de ‘ sansasyonel’ O.Lyon kariyerine Premier Lig ekiplerinden Portsmouth’a kiralanarak ara verdi. Sezon sonuna dek Portsmouth formasıyla 16 maça çıkan Milan Baros, hiç gol atamamasına karşın bu takımın Nijeryalı oyuncusu Nwankwo Kanu’yla iyi bir ikili olmuştu. Sonuçta da 2008 İngiltere Federasyon Kupası (FA Cup), bu ikilinin katkısıyla Portsmouth’a geldi.
Çek oyuncunun oynadığı takımlarda 15 golü geçememiş olması akıllarda soru işaretleri yaratabilir. Ancak Baros daha 27 yaşında ve G.Saray’da uzun yıllar forma giyebilecek bir yıldız. Hızıyla rahatlıkla adam geçebiliyor ve savaşan bir yapısı var.
Baros, Liverpool’da 5, Aston Villa’da 10, Olympic Lyon’da 7, Portsmouth’ta da 9 numaralı formaları giymişti. Galatasaray’da gol kralı olduğu Euro 2004’te giydiği 15 numarayla mücadele edecek Baros, Kewell gibi forma numarasının uğruna inanıyor.
Kategorisi Genel