Uruguaylı oyuncu İngiltere Futbol Federasyonu’nun verdiği kararla tarihe geçti. Fakat ülke futbolunun tarihine de ihanet etti.
Futbolun İngiliz gemileriyle Güney Amerika’ya yayılmaya başlamasından sonra oyun bu kıtada büyük bir şevkle oynanmaya başlandı.
Uruguaylı dünyaca ünlü tarihçi ve yazar Eduardo Galeano da, Gölgede ve Güneşte Futbol Kitabı’nda ülke futboluyla ilgili çok önemli futbolcu figürlerinden bahsedip önemli noktalara değinir.
1916’da ilk kez bir Güney Amerika Şampiyonası düzenlendi. Mavi beyazlı Uruguay, Şili’yi 4-0 yenerken rakip takım maç sonunda organizatörlere ısrarlı bir şekilde itirazlarda bulundu. İtiraz gerekçesi ise Uruguay’ın takımında zenci futbolcu oynatmasıydı. Uruguay’ın kadrosunda yer verdiği iki Afrikalı futbolcu Isabelino Gradin ve Juan Delgado’ydu. Gollerin ikisini Gradin atmıştı.
Köle soyundan gelen Gradin, Montevideo’da doğmuştu. Delgado’da da köle soyundandı ve ülkenin iç kesimlerinde Florida’da doğmuştu. Uruguay o dönemlerde ulusal takımında zenci futbolcu oynatan tek ülkeydi.
Uruguay 1924 Olimpiyat Oyunları için Paris’e gittiğinde Avrupa ilk defa futbol oynayan bir zenci gördü. Jose Leandro Andrade gösterişli oyunuyla tüm ülkeyi büyülerken Fransız basını ondan “harika Zenci” diye söz etmeye başladı.
Olimpiyat Oyunları’nın 2 yıl sonrasında, 1926’da Uruguay takımlarından Penarol, Montevideo’da Barcelona kentinin takımı Espanyol’la oynanan maçta yenilmesi güç olan rakibine karşı Piendibene ile bir gol buldu. Rakibinin kalesinde yıldız bir isim Zamora vardı. Piendibene ayağına aldığı topu sağ köşeye vuruyormuş gibi yaparak rakibinin o köşeye uçmasını sağladı. Zamora buna kandı ancak top Piendibene’nin ayağında duruyordu. Penarol’lu oyuncu topu sakin bir şekilde sol köşeye yolladı ve golünü attı. Ancak Piendibene ustalıkla attığı golün ardından alçakgönüllülükle sırf rakibi alınganlık göstermesin diye sevinmekten kaçındı.
Güney Amerika’nın bu küçük ülkesi futbol daha yeni yeni filizlenilerken, ırkçılığın dünyada büyük bir akım halinde kol gezdiği yıllarda Gradin, Delgado ve Andrade’yi takımlarında oynatarak farklı bir çizgi sergiledi ve önemli bir örnek oluşturdu. Piendibene ise futbolun bir oyun olduğunu, başkasının zayıflığı ile dalga geçercesine eğlenmenin karşısındakini yaralayabileceğini düşünerek büyük bir centilmenlikle golünü kutlamadı ve yarı sahasına geri döndü.
Luis Suarez, son yıllarda Güney Amerika’da yetişmiş en yetenekli golcü. Dünya Kupası’ndan sonra bir yarım sezon daha Ajax’ta oynayan Suarez, Liverpool’a transfer olduktan sonra centilmenlik dışı hareketleri nedeniyle 18 maç men cezası aldı. İlki, yani 8 maçlık ceza, Manchester United’lı Patrice Evra’ya ırkçı söylemlerde bulunduğu içindi. Diğerini, yani 10 maçlık cezayı ise Chelsea’li Branislav Ivanovic’i ısırdığı gerekçesiyle aldı. Ajax’tayken de Ottman Bakkal’ı ısırdığı gerekçesiyle 7 maç ceza almıştı. Suarez kırmızı kart görmeden 25 maç ceza almayı başardı.
26 yaşındaki oyuncu kendi dilinde yazılmış olan, Eduardo Galeano’nun El Futbol a Sol y Sombra yani Gölgede ve Güneşte Futbol kitabının sadece 3 sayfasını okumuş olsaydı, ülke futbol tarihinin temellerini atan bu güzel insanlara ihanet edebilir miydi?