Eklendigi tarih 05 Eylül 2011. Etiketler: Engin Baytar, felipe melo, Forlan, Galatasaray, Muntari, Riera
Her şeyden önce 19 Haziran 2011’de Galatasaray’ın transfer politikasızlığı üzerine bir yazı yazmıştım. O günden beridir de hiçbir şeyin değişmediğine şahit olduk. Bir tek Eboue transferi yerinde diyebiliriz o kadar.
Ünal Aysal, başkanlık koltuğuna oturur otururmaz gerçekleşmeme ihtimali yüksek olan klişe vaatlerle başladı işe. 3 yıldız alacaktı. En geç temmuzun başında bitecekti güya bu transferler. Ama olmadı. Olmayacağı da çok belliydi. Olmaması da iyi oldu. Emeklilik dönemi için gelecek Forlan’a, Atletico Madrid’de meydanı boş bulup yıldızını parlatmak isteyecek Reyes’e ihtiyacı da yoktu zaten bu takımın. Üstelik forvet bölgesi ve yabancı sayısı kalabalık olan bir takımın hiç ihtiyacı değildi bu iki isim. Mesela Lucas Neill gibi geriden oyun kurabilme artısı olan bir oyuncunun gönderilip ve yerine bir ton bonservis ödenip Ujfalusi’nin de alınması o kadar gereksiz bir hamleydi. Sırf Atletico Madrid’den 3 oyuncu alacağım hırsı ve o 3 ismin arasında bulunduğu için geldi Ujfalusi bence.
Sonrasında yine gereksiz isimlerle iletişime geçildi. Gereksizliklerini kötü oyuncu olmaları nedeniyle değil, fiyat ve gelecekleri bölgedeki kalabalıklık nedeniyle söylediğim bu isimler Felipe Melo, Podolski ve bilimum ortaya atılan isimlerdir.. Sürekli ve tekrar tekrar Forlan isminin gündeme gelmesi, Forlan’ın transferinin zorlanması, Keita’nın tekrar gündeme gelmesi çok anlamsız işlerdi. Ve hepsi tek kapıya çıkıyordu: Galatasaray’ın belli bir transfer politikası yoktu. Olmadı da. Durup dururken hiç de gündemde olmayan Engin Baytar’ın transferi bunun göstergesidir. Trabzonspor yollarını ayırmak istemeseydi Engin Baytar alınırdı diyen var mı aranızda?
Bir dönem Muntari’nin takıma gelmesi gündeme geldi. Gereksiz ve anlamsız benzetmeler yapıldı bir anda Muntari’ye. Mustafa Sarp’ın siyah olanıymış, o-bu-şu varken ne gerekmiş, attan inip eşeğe binmekmiş Muntari’nin gelmesi falan. Unutmayın ki o beğenilmeyen Muntari Dünya Kupası 4.’sü Gana’nın en iyi oyuncusudur. Appiah yokken takımın lideridir. Gana da futbol ülkesi mi arkadaş diyerek burun kıvıranlar yurt dışında üst düzey liglerde kaç Ganalı var bir baksınlar isterim.. Bunun yanında kiralık olarak bir sene kalacak balon ötesi bir oyuncu olan Felipe Melo’nun seneye gitme ihtimali yüksekken, seneye de takımda kalması muhtemel bonservissiz gelecek Muntari çok iş yapardı bu takımda. Zokora ne ise Muntari de odur.. Inter’de Şampiyonlar Ligi Kupası’nı ben kaldırmadım, Muntari kaldırdı.
Riera transferini eleştiren kafayı da anlamıyorum. Evet yine Forlan,Podolski diyip Riera mı alınacaktı arkadaş denilebilir. Ama bu durum Galatasaray’ın transfer politikasızlığından ibarettir. Bu politikasızlık içerisinde Riera gibi Espanyol’dan bu yana oynadığı futbol ve ağırlıklı olarak uzaktan şutlarla attığı gollerle sevdiğim beğendiğim bir oyuncunun takıma katılması beni tatmin etti. Arda’nın yerine değil de farklı bir oyun taktiğine monte edileceğini düşünelim. Arda’nın yerine geldiğini düşünürsek o açık kapanmaz.
Riera’yı da , Muntari’yi de , Felipe Melo’yu da, Engin Baytar’ı da beğenmeyebilirsiniz, gelsin gelmesin diyebilirsiniz. Kariyeri sizi tatmin etmeyebilir. Bunlar olanaklı şeyler.. Ama transferleri eleştirirken ben “yeni stadımıza bu adamı izlemeye mi gideceğim?” şeklindeki yorumlar yapmayın. Ben o stada Galatasaray’ı izlemeye gidiyorum. Oyuncuları değil. Mustafa Sarp’ı da izlemeye gittik, Hagi’yi de izledik. O formayı sırf bu bakış açısı yüzünden potansiyel genç yetenekler giyemiyor. Sonra da altyapıdan oyuncu çıkmıyor deniyor.. Böyle çelişki olmaz.. Bu kadar da dağınık bir yazı olmaz.. Genel bir toparladık işte.. ve bıraktım dağınık kaldı..
Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden Futbol, Yorumlar
Eklendigi tarih 19 Haziran 2011. Etiketler: Atletico Madrid, Fatih Terim, Forlan, Galatasaray, reyes, Ujfalusi
Baya oldu yine Türkiye’deki futbol ortamı hakkında yazmayalı galiba. Gerçi bir Bursaspor giydirmesi yapmıştık ama olsun, o farklı. Geleleim transfer sezonunda Galatasaray’ın içine düştüğü durum ve çıkamadığı ve çıkamayacağını düşündüğüm hallere.
Öncelikle belirteyim Galatasaray Selçuk İnan’ı Fenerbahçe, Trabzonspor ve Beşiktaş’ın ve hatta avrupadaki kulüplerin elinden kaparak önemli bir transfer yapmıştır. Bunu es geçmeyelim. Johan Elmander de isabetli bir transferdir. Umarım sonu vatandaşı Linderoth gibi olmaz ki Linderoth da çok isabetli bir transferdi. İskandinavya da bir Gravesen bir de Linderoth gelirdi akla 6 numara deyince. Sonrasında bir de Ceyhun Gülselam katıldı takıma. O da yerine bir transfer. Orta saha ve defansta oynayabilen ve ayağına hakim biri. Türkiye’de seveni yok ama ben Unterhaching günlerinden beri takip eder severim… Fakat ya sonrası.
Bugün Galatasaray’ın kadrosuna bakınca, bugünü geçtim geçen 2 yıldaki başarısızlığa bakınca orta sahada büyük eksikliklerden olduğunu söylesem hayır diyen çıkar mı? Mustafa Sarp geldiği gün bıraktım bu takımı diye yazmıştım. Barış Özbek’se kendini Kalli dışında gösteremedi geliştiremedi. Ayhan da hep taraftar sevgisizliğinden tahammül edilemeyen adam oldu. Yanındakilerin iyi olduğu dönemde ne kadar iyi maçlar çıkardığına şahitlik ettik. Bu bölgede Galatasaray’ın alternatifsizliğini Neill, Hakan Balta, Sabri gibi isimlerin orta sahaya devşirilmeleri kanıtladı. Lorik Cana ve Culio ise durumu biraz toparlasa da Galatasaray gibi bir takımda -eğer 3’lü orta saha oynandığını varsayacaksak- orta sahanın 2 ya da 3 adamı olabilirler ancak. 1 numaralı, yani Xavi’si, Lampard’ı, Emre’si, Selçuk İnan’ı, Guti’si olamazlar…
Kadrodaki forvet ve yabancı sayısına bakınca da inanılmaz bir enflansyon yaşandığı görülüyor. Baros, Stancu, Elmander, Pino yabancı forvetler. Kazım ve Mehmet Batdal da var. Arda’yı saymadım. Belirsizliğinden sayamıyorum. Yabancı sayısına bakınca da Lorik Cana, Culio ile bu sayı şu anda 6. Yani ilk 11’de oynatabileceğin oyuncunun sınır sayısı. Ve üstüne de bugünlerde çıkan haberlere bakıyoruz ki üç tane daha yabancı oyuncu gelecek. Bu 3 ismin de 2’si 6 tane forvetin olduğu bölgede oynayan oyuncular. İsimlerinin hiç bir önemi yok benim için. Çağdaş futbol oyunu çift yönlü oynayan orta saha oyuncularıyla oynanmaktadır. 6 tane forvetle dünyanın en iyi takımı olunsaydı Manchester City çoktan olurdu.
Galatasaray’ın transfer politikasının bölgeye olan ihtiyaca göre değil de rakiplerin transfer ettiği yıldız isimlere göre tercihler yapıldığını düşünüyorum. Fenerbahçe’de Alex var, Niang ve Lugano da yıldız isimler. Beşiktaş’ta Quaresma, Simao, Guti, Almeida, Trabzonspor’da da Zokora bulunuyor. Fakat unutmamak gerek ki geçen yıl Trabzonspor’un başarısında en önemli isimlerden biri nokta transferlerden biri olan isimsiz Glowacki ve Norveç Ligi’nden gelen Alanzinho idi.
Galatasaray eski şaşalı günlerine dönmek istiyorsa Hagi, Popescu, Taffarel üçlemesi yapması yerinde olacaktır, fakat bu adamların yanına da Ümit Davala, Capone, Ergün Penbe, Suat Kaya gibi gibi isimlerin bulunması gerekmektedir. Bu yönde bir hamle yapılmadığını görünce de Galatasaray’ın transfer politikasının olmadığını düşünüyorum. Varsa da ben anlamadım.
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 08 Mart 2009. Etiketler: Abel Resino, Agüero, ajax, arjen robben, arsenal, Atletico Madrid, Chelsea, Forlan, Guti, Heerenveen, Iker Casillas, Klaas Jan Huntelaar, Kun, Lassana Diarra, Le Havre, Maxi Rodriguez, messi, nicolas anelka, Portsmouth, Rafael Nadal, Raul Gonzales, real madrid, Roger Federer, Sergio Agüero, Sergio Ramos
Maçın ilk yarısında hafif kestirdim. Günün yorgunluğu kontrollü futbola yenik düştü.. Forlan da golünü o arada atmış.. İkinci yarı gerçekten enfesti diyebilirim. Çok hızlıydı. En az Rafael Nadal-Roger Federer tenis maçı kadar bir oraya bir buraya gitti top. Orta sahaların oyundan düşmesi olarak değil de, takımların hızlı oyunu tercih etmesi, bu yüzden topları direk ileriye atmaları oyunu hızlandırdı. Real Madrid’in defansını ileride kurmasıyla A.Madrid’de Agüero, Forlan, Maxi Rodriguez ile kontralara çıktı. Konuk takımın istediği de buydu zaten. İki takım da çok fırsat kaçırdı. Özellikle Sergio Agüero. 3-4 gol atıp İspanya’da yılın oyuncusu olabilirdi tek maçla… En azından Madrid derbilerinde yeri çok özel olurdu.
Bence ve sebepleriyle maçın “en”leri… (İzlediğim kadarıyla)
Ne diyo lan bu lavuk…
Kategorisi Genel