Etiketler | "Gökhan Ünal"

Kendi kuyunu kazmak


Dün Mustafa Sarp’ın haberinin içinde takım arkadaşı Sercan Yıldırım’ın da Fenerbahçe’ye gideceği yazıyordu. Sercan için ayrı bir yazı yazmak istediğimden dünkü yazımda bahsetmedim. Şimdi tam sırası…

ilhan-parlakFenerbahçe 2003 yılından bu yana maddi gücünün de yardımıyla Türkiye’nin bütün önemli genç yeteneklerini kadrosuna katıyor. Üretemediği için bu yolu seçiyor olmaları onları bileceği iş. Fakat aldığı genç yetenekleri harcamaları benim canımı çok sıkıyor. 17-19-20-21-23 yaş altı turnuvalarda harikalar yaratan ulusal takımımızın en önemli parçaları son yıllarda hep Fenerbahçe’ye transfer oldu ve olduğu gibi de yok oldu. Son kurbanımız da İlhan Parlak… Ne diyo lan bu lavuk…

Kategorisi GenelYorum (0)

Lenin’in Takımı Rubin Kazan


Rus takımları 17 yaş altı milli takımımızın yıldızlarından Caner Erkin’in CSKA Moskova’ya transfer olmasıyla keşfetti Türk futbol pazarını. Ardından son şampiyon Zenit St. Petersburg Fatih Tekke’yi transfer edip, bu oyuncudan verim alınınca diğer takımlar da Türk futbolunu yakından incelemeye aldı. Rubin Kazan’ın Gökdeniz transferiyle bu durum doruğa ulaştı.

Türk Pazarı’nın Keşfi

2007 yılında Galatasaray’dan Stjepan Tomas’ı ve Hasan Kabze’yi kadrosuna katan Rubin Kazan takımı bir anda ülkemizde de adı anılır bir takım olmaya başladı. Gökhan Ünal ve Mehmet Topuz’u transfer etme çabalarıyla bir dönem gündeme oturan takım, Hasan Kabze’nin golleriyle kazandıkça, kelime oyunlarını çok seven medyamız tarafından da “Rubin ‘Kazan’dı” cümleleriyle bir çok kez manşetlere taşındı.

Son manşetini de Trabzonspor’a bonservis bedeli için 8.7 Milyon Euro ödeyerek kadrosuna kattığı Milli oyuncumuz Gökdeniz’in transferiyle attı Rubin Kazan. Peki neyin nesidir bu takım, biraz daha yakından bakalım.

Lenin’in Mıntıkası

Gorbunov Farbrikası tarafından 1930’larda kurulan takım, hızlı bir çıkışla Kazan şehrinin güçlü takımlarından biri haline gelir. Lenin’in üniversite öğrenimi bitirdiği şehrin takımı, o dönemlerdeki siyasi durumlardan dolayı adını bir çok kez değiştirmek zorunda kalır. Önce “Lenin’in Mıntıka Takımı” ve “Krylia Sovetov”, olur. Sonra uzun bir süre “Iskra” olarak anılırlar ve sonunda bugünkü adı “Rubin” olarak anılır.

Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’ın takımı Rubin senelerce, ikinci lig ve birinci lig arasında mekik dokumuş bir takım. Yani bizim liglerimizdeki Kocaelispor, Sakaryaspor, Eskişehirspor gibi bir takım görüntüsünde. Tarihlerindeki en önemli ve ilgi çekici maç 1947 yılında, Spartak Moskova ile yapılan dostluk maçı. 2-6 mağlup durumdayken 6-6 biten maç sonrası inatçı karakteriyle anılmaya başlar. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse inatçılığı 1. lige çıkmak ve oradan düşmemekle sınırlı kalmıştır.

Lig Geçmişi

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılana kadar, Sovyet Şampiyonlar Ligi(Soviet Top League) olarak nitelendirebileceğimiz ligde hiç mücadele edemeyen ekip, uzun bir süre alt liglerde mücadele etti. 1993-1994 sezonunda Gençlerbirliği’ni de çalıştıran teknik adam Kurban Berdyev’in 2001 yılında takımın başına geçmesiyle yükselişe geçerler. Aynı anda takımın başkan yardımcılığını da yapan teknik adam, takımı 2003 sezonunda “Russia Premier” Ligi’ne çıkarır. Premier Lig’deki ilk sezonunda büyük bir sürpriz yapıp ligi 3. bitirip, UEFA Kupası’na katılmaya hak kazanırlar.

Bu başarılarını 2003 sezonunda kendi sahalarında oynadıkları 15 maçta, aldıkları tek mağlubiyet ve iki beraberliğe bağlamak mümkün. İlk defa katıldıkları UEFA Kupası serüvenleri kısa sürer ve ilk turda elenirler. 2004 sezonunda 10., 2005’te bu sefer kendi sahalasında oynadığı 15 maçtaki yenilmezliği ile 4. , 2006’da 5. ve geçtiğimiz sezonda da 11. olarak bitirirler ligi.

Sezon Hedefleri

Resmi olarak 1958 yılında bugünkü adını alan takım bu sezon 50. yaşını kutluyor. 2005 senesinden beri kulübün başkanlığını ve Tataristan’ın başkan yardımcılığını yapan Alexander Gusev, bu sezonki hedeflerini Avrupa Kupaları’na katılmak olarak belirlemiş.

Bunu başarabilmek için de daha önceki sezonlarda harcamadıkları kadar transfere para harcamışlar. Transfermarkt.de sitesine göre toplamda 19.45 Milyon Euro’ya yapılan transferlerde göze çarpan ilk isim Gökdeniz Karadeniz.

Bonservis bedeli ile kulübün en pahalı futbolcusu konumundaki oyuncuyu, Arjantinli genç stoper Cristian Daniel Ansaldi izliyor. Rusya Ligi’nin ve Milli Takım’ın en tecrübelilerinden Sergey Semak bu sıralamada üçüncü. Bir süre Fenerbahçe formasını da giyen Ukraynalı Sergev Rebrov da bu sezon Rubin Kazan’a gelen tecrübeli oyunculardan. Bu listeye tecrübeli golcü Savo Milosevic’i de eklemeden geçmeyelim.Stjepan Tomas ve Hasan Kabze de bu takımın avrupa kupaları tecrübesine sahip oyuncuları arasında göstermek gerekir.

İki Tane Stadyum

Ülkemizdeki takımlar futbol oynamak için bir tane bile stad bulamazken, Rubin Kazan’ın iki tane stadı bulunuyor. Biri Rubin-2 ve Rubin Rezerv takımlarının maçlarını oynadığı 10.000 kişilik kapasiteli “Rubin” stadı, diğeri Rubin Kazan takımının oynadığı 30.000 kişi kapasiteli, daha önceki adı “Lenin Stadı” olan “Central Stadium”.

Bu Sezon Ne Yapabilirler?

Tarihlerinde hiç şampiyonluk görememiş takım bu sezon bunu başarabilecek gibi gözüküyor. Bu konuda bir yorum getirmek için ne kadar erken olsa da şu ana kadarki performanslarına bakarsak en azından Avrupa Kupaları’na katılma amaçlarına ulaşacak gibi gözüküyorlar.

Bu sezon ligde oynanan 20 maçta12 galibiyetleri ve iki mağlubiyetleri var. Bu maçlarda 30 gol atıp 15 gol yediler. Uzun zamandır da birinci sıradalar. Geçen sezonun şampiyonu ve bu senenin UEFA Kupası finalisti Zenit St. Petersburg’u hem deplasamanda 3-1, hem de içeride 4-1 yenerek şampiyonluk konusunda inatçı olduklarını gösterdiler. Milli maçlar sebebiyle lige verilen araya birinci girmeleri üst sıralardaki yerlerini garantiledi denilebilir.

Rus Takımları’nın Türk Futbolu’na Katkısı

Türkiye’de ulaşamadığı şampiyonluk ve UEFA kupasına Zenit takımı ile Rusya’da ulaşan Fatih Tekke’den sonra Gökdeniz Karadeniz’in de aynı başarıyı Rubin Kazan’la gösterebilir. Türk futbolu ve futbolcuları için önemli bir gelişme olmaya aday bir durum.

Mesela Trabzonspor’da şampiyon olamayan oyuncuların şampiyonluk görebilmek için de iyi bir “kaçış” kapısı olabilir. Ayrıca Türk Futbolcusunun kalitesini gören Rus takımlarının ülkemizden yapacağı muhtemel transferlerle, ülkeye giren dövizdeki artışın ekonomiye önemli bir katkısı olabilir. Tabi bize ödedikleri parayı yayın haklarıyla geri almaları da mümkün.

Eğer Rus takımları, Türk oyuncuları tercih etmeye devam ederse, ülkemizde yurtdışına çıkan futbolcuların fazlalığı ile forma şansı bulamayan genç oyuncuların önü açılacak ve bu sayede oyuncuların gelişimesi mümkün olacak. Gelişebilmenin diğer bir yolu olan devinim, bu sayede gerçekleşebilir ve Türk futbolunun ve futbolcusunun gelişimi mümkün olur.

Kategorisi GenelYorum (0)

Kayseri en sonunda…


Kayserispor, üç sezondur yakaladığı yükselişi Türkiye Kupası’yla taçlandırdı. (MedyaKronik/HaberVesaire/08.05/2008)

Süper Lig’in içinde bulunduğumuz sezon dahil, son üç sezonunun beşincisi Kayserispor. Takım ve yönetimiyle, ligin bu en istikrarlı ekibi artık Türkiye Kupası’nın sahibi.

Ligdeki sıralamasını haftalar önce garantiye alan Kayserispor, ligin 26. haftasından 29. haftasına aldığı üst üste mağlubiyetle kupayı tek hedef olarak gördü. Finalde, Galatasaray’ı elemiş bir Gençlerbirliği buldu karşısında. Ancak rakibinin durumu kendisiyden farklıydı. Geçtiğimiz hafta, Vestel Manisaspor’un ligden düşen üçüncü takım olmasının kesinleşmesine kadar rahat bir nefes alamadı. Bu yıl beş kez teknik direktör değiştirmenin bedelini, son haftaya kadar düşme korkusu yaşayarak ödedi. Ve –penaltılarla da olsa- finali kaybederek.

Gençlerbirliği’nde sezonun en etkili oyuncularından Mehmet Çakır maça yedek başladı. Kayserispor ise gölcüsü Gökhan Ünal’ı, sakatlığı geçmesine rağmen kadroya almamıştı. En önemli atak silahlarından yoksun çıkan iki takım da maça temkinli başladı.

Pozisyonu kıt maç seyrettik dün akşam, nitekim ilk yarı gol seyredemedik. İkinci yarı biraz kıpırdanır gibi oldu taraflar. Akıllarda kalan tek pozisyonun, Mehmet Topuz’un ceza yayına yakın yerden, Lampard veya Gerardvari çıkardığı sert ve diz boyunda giden şutunun, “Villareal” soy isimli Şilili kaleci Peric tarafından çıkarılmasının, 84. dakikada yaşanması maçın niteliği hakkında bir fikir veriyor.

Peric bile isyan etti bu durgunluğa. İlk pozisyonun hemen arkasından, ceza sahasına sarkan Kayserisporlu Cangele’ye müdahale etmek için pek çaba sarf etmeyen Addo’yu, omuzlarından sallayıp, “silkelen” mesajı verdi. Bu da kar etmemiş olmalı ki, normal sürenin ardından oynanan 30 dakikalık uzatma da gol getirmedi. Organize ataklardan çok kişisel çabalarla oluşturulan pozisyonlar, yorgunluk veya becerisizlik nedeniyle tabelayı değiştirmedi.

Türkiye Kupası’nda 2001’den bugüne finallerdeki penaltısızlığa son veren düdüğü çaldı Yunus Yıldırım. Penaltı atan ilk oyuncunun, her ne kadar bu konudaki başarısıyla tanınsa da, Kayserispor Kalecisi Ivankov olması ilginç bir sürecin habercisi gibiydi. Nitekim iki takım da 14 atış kullandı ve maç sadece bir gol farkla, 11-10 bitti. İvankov iki atışı kurtardığı gibi iki de gol attı. Bilmiyorum, bir başka karşılaşmada böyle bir şey yaşanmış mıdır?

Gençlerbirliği’nin bu sezon uyguladığı “teknik direktör rejimi”, ister istemez kupanın, Kayserispor’un hakkı olduğunu düşünmeme yol açıyor. Kazanan Gençlerbirliği olsaydı, bu kadar çok teknik direktör değiştirerek başarı elde eden bir takımın doğru bir iş yaptığını sanabilecektik.

Finalden geriye futbol adına çok şey kaldığı söylenemez. Gençlerbirliği Teknik Direktörü Mesut Bakkal’ın her penaltıda, devekuşu misali kafasını önüne gömmesi kaldı akıllımızda. Her iki takımın kalecisinin penaltılardaki sakin ve sempatik tavırları, sportmenliğe dair inancımızı tazeledi.

Ama ben bu maçta en çok, Ankaragücü, Bursa ve Gençlerbirliği taraftarlarının maçı bir arada izlerken, penaltı atışlarında aynı heyecanı paylaşmasının, çok iyimser bir bakışla da olsa tribün olaylarını engelleyebilme ihtimalini sevdim.

Merak ettiğim şey ise, ligin uzaktan en iyi şut atan ve duran top kullanan oyuncusu Mehmet Topuz’un neden ilk beş penaltıdan birini kullanmadığı? Eğer bu kendisinin tercihiyse, diyecek bir şey yok. Ama karar Tolunay Kafkas’ın ise, ona “Mehmet Topuz’un alternatifi Koray mı” diye sormamız lazım.

Geçen sene kupayı finalde kaybeden Erciyesspor’dan sonra, bu sene “asıl” Erciyesspor kupayı Kayseri’ye götürdü. Türkiye Kupası’nı kazanan bu 13. takıma, yeni sezona yetişmesi muhtemel, yeni ve modern statlarında oynayacakları UEFA Kupası maçlarında başarılar dileyelim.

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Kayserispor, Türkiyeden Futbol, YorumlarYorum (0)

Kayserispor: Kendi liginde oynuyor


Sezon sonundaki sıralaması neredeyse kesinleşen tek Super Lig takımı Kayserispor. (MedyaKronik/HaberVesaire/04.04.2008)

Aynı kentin diğer kulübüyle isim değiştirerek Süper Lig’e “katılan” Kayserispor, 2004-2005 sezonunda, lige geldiği gibi giden takımlardan biri olmaktan son anda kurtulmuştu. O takım, son üç sezondur sağladığı oyuncu, teknik direktör ve yönetim istikrarı ile korkulan bir ekip haline geldi.

Teknik direktörlük kariyerine Samsunspor’da başlayan Ertuğrul Sağlam’ın 2005-2006 sezonunda Kayserispor’a geçmesiyle takımın çehresi değişti. Sağlam’ın yönetimindeki iki sezonda da, ligi 51 puanla ve beşinci tamamladı. Bu sezonların ilkinde, kendi sahasında beş maç kaybetti. O sezon, evinde en çok kazanan üçüncü takımdı. UEFA macerasına talihsiz şekilde veda ettiği ikinci sezonda, sahasında yenilmemeyi öğrendi; sadece bir mağlubiyet aldı.

Yakalanan çıkışta belki de en büyük paya sahip Ertuğrul Sağlam, içinde bulunduğumuz sezonda yerini Tolunay Kafkas’a bıraktı. Tolunay Kafkas, “Ertuğrul Sağlam’a bana böyle bir takım bıraktığı için teşekkür ediyorum. Elde edilen başarıların üzerine bir şeyler koymayı hedefliyoruz” diyerek takımı değiştirmeye değil geliştirmeye başladı.
Kafkas, “Hücum yönü zengin, daha çok rakip yarı alanda top yapan, sahayı derinliğine ve genişliğine iyi kullanan bir futbol anlayışına sahip olduğunu” söylüyordu. Takımın ve Super Lig’in iki yıldızı Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal’a, Arjantinli Franco Dario Cangele’nin de katılımıyla hücum gücü arttı. Ve bir önceki sezon evindeki yenilmemeyi öğrenen takım, artık kazanmaya da başladı. Kayserispor, 28. haftada oynadığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi maçına kadar, ligin yenilgisiz tek takımıydı.

Deplasman fobisi

Ancak bir temel sorun göze çarpıyordu: Takım, dış sahada oynadığı karşılaşmaları hala kazanamıyordu. Sezonun ilk yarısında deplasmanda hiç galip gelemedi. Tolunay Kafkas 11 Ocak 2008’de, “ İçeride kazanalım, deplasmanda beraberliğe razıyım” diyordu. Ne hikmetse o hafta, Manisa (Vestel) deplasmanından üç puan çıkarmayı başardı ve altı maçlık bir galibiyet serisi yakaladı.

Alınan üç deplasman galibiyetinin de düşme potasındaki takımlara karşı olması dikkat çekici. Çünkü dış saha fobisi bu üç maçtan sonra gelen Galatasaray ve Trabzonspor deplasmanlarında kendini gösterdi. Şu anda evinde 10 golle en az gol yiyen ikinci takım Kayserispor. Şu anda ligin beşinci sırada sırasında ve 48 puana sahip. Yani geçtiğimiz iki sezonun sonunda topladıkları puanın, üç puan gerisinde.

Bu sezondaki görüntüleriyle bir önceki sezonlarından farklı bir görüntü çizmiyor Kayserispor. Tek fark, ligin tepesindeki dörtlüden 10, altındaki takımlardan ise 9 puan ileride olması. Puan cetvelinin ortasında bir ayraç gibi; ne aşağıyla, ne de yukarıyla bir dertleri var. Bu sıralamaya bakan biri, Kayserispor’un adeta “kendi liginde” oynayan, hedefsiz bir takım olduğunu düşünebilir. Öyle mi gerçekten?

Hedef yok mu?

Kayserispor, defansif ve “mental” zaafları nedeniyle yukarıyı zorlayamıyor. Birçok deplasmanda, ilk gol yada golleri bulan taraf olmasına rağmen çoğu zaman galip gelemiyor. İyi oyununa rağmen, gol yiyince moral gücünü yitiriyor. Bunun arkasında yatan neden, Tolunay Kafkas’ın “deplasmanda beraberliğe razı olmak” düşüncesi olmalı.

Elindeki yıldızları satmayarak, gerçekte daha üst sıraları hedeflediği vurgusunu yapan Kayserispor, bunu yapabilmek için yine “deplasman fobisine” yeniliyor. O takımların üstüne çıkabilmesi, onları dış sahada da yenmesini gerektiriyor çünkü. 2005-2006 sezonundan beri, aldığı üç beraberliği saymazsak, “dört büyüklere” deplasmanda diş geçiremiyor. Evinde oynadığı maçlarda ise tablo bunun tam tersi; yedi galibiyet ve üç beraberlik.

Deplasmanlardaki bu galibiyetsizliği Mehmet Topuz şöyle yorumluyor: “Takımdaki iki üç kişi, büyük takıma karşı oynama stresini yaşamıyor olabilir ama diğer oyuncular o gerilimi üzerinden atamayınca takımın oyunu kötü etkileniyor.” Gökhan Ünal ise, diğer Anadolu takımlarının büyükleri deplasmanda kaybettikleri maçlardan sonra çoğu kez “Bizim neyimiz eksik” diye kafaya taktığını ama buna bir türlü çözüm getiremediklerini söylüyor.

Yarın Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda galip gelirse, sadece şampiyonluk yarışını kızıştırmakla kalmayacak, kendisiyle ilgili ezberi de bozacak.

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, İnceleme, Kayserispor, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden FutbolYorum (0)


Takip et // Follow

Açık Radyo – Efektifpas

15 günde bir her pazartesi 19.30'da, 94.9 Açık Radyo'dayız. Duyurularımızı takip etmek için Twitter hesabımızı takip edebilirsiniz...

RadyoEfektifpas

Programlarımızın tüm podcast kayıtları online olarak bulunmasa da dinlemek isteyenler için bir kaç adet program mevcut

‘Salvador’ Guti

Johan Cruyff

Arşivler

Bülent Korkmaz – 3

Tottenham Hotspurs

Nazım Hikmet Ran

HaberVesaire Spor

Video Bug Report

Açılmayan bir video varsa resme tıkla, videonun linkini yolla Teşekkürler...

Facebook Hayran Sayfası

Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930