Etiketler | "Karl Heinz Feldkamp"

Proud Feldkamp Forced Out of Galatasaray


Since Özhan Canaydın became the chairman of Turkish giants Galatasaray, he developed a habit of quickly blaming his coaches for any failure and fired them immediately.  This habit has continued to this day and veteran 73 year-old German coach Karl Heinz Feldkamp is the latest victim. (insidefutbol)

Even before Feldkamp officially signed with Galatasaray the Turkish football media began to criticise him because of his age and made repeated insinuations about his health. When he was the manager of Beşiktaş, the German left the team in the middle of the season because of heart problems. How could Galatasaray trust the old man’s health enough to hire him as their manager? That was the first criticisim the coach had to deal with. He had, unbelievably, also worked for just for 1 ½  seasons in the last 17 years, it was understandable the media also asked questions about whether he had lost his ability to coach a team.

So, from the very first moment he took his place in the dugout Feldkamp’s reign was beset by criticism. In his first game as manager Galatasaray won 4-0 at their Ali Sami Yen stadium. With this outstanding result the team brimmed with confidence and proceeded to go unbeaten until they met rivals Fenerbahce.

In the first period of the season Galatasaray lost just one game, and sat proudly on top of the Super Lig table. Everything looked fine when you looked at the statistics from the league, but in the UEFA Cup the team was going badly. Galatasaray is a team,which is accustomed to being the most successful Turkish team in Europe and the results gained in the early stages against weak teams did not satisfy the president, his administiration, or the fans.

With the winter break the transfer window opened and Feldkamp felt there was a desperate need for a defensive midfielder to be bought after the injury of Swedish national team captain Tobias Linderoth, in addition to an experienced goalkeeper. Defender Emre Güngör and midfielder Ahmed Barusso were the only players that arrived and this was despite the coach insisting at least four more should join the squad.

Without enough players arriving Feldkamp tried all of the remaining options available to him in many different positions. Despite this he couldn’t manage to find a formula to make the side stronger. For instance, as everybody knows Servet Çetin is a player who is strong and ambitious, but not technical. Due to the lack of an incoming defensive midfielder Servet was tried in this position, despite not being suited to it as he is a defender. Feldkamp also changed the positions of other players many times. He tried stiker Hasan Şaş, midfielders Ahmed Barusso and Barış Özbek as a right backs, forward Shabani Nonda as a playmaker and even Emre Güngör as a defensive midfielder, as he searched for new options. One time he made Serkan Çalık, a young talented forward, play as a sweeper for the last few minutes of a Turkish Cup Game against Fenerbahçe. All of this experimentation would be acceptable only in friendly games and in pre-season, not in the middle of a campaign to win the title.

After moving players from their natural and preferred positions it was understandable that many were not just upset, but even angry. When Adnan Polat had won the presidential elections in March (he was previously the vice-president and played a key role in bringing Feldkamp to Galatasaray) he arranged a one to one meeting with the players. What he heard was predictable. The players were unhappy they had been forced to play in unfamiliar positions. They felt it was unfair they should be criticised when they played poorly in a totally new position. The squad even went as far as saying Feldkamp was not managing the team well, and only without him could they be champions.

After this meeting Adnan Polat and Feldkamp held talks. In the conversation between them, Adnan Polat gave Kalli some advice about how to manage the team, but “Kalli” (Feldkamp’s nickname in Turkey) is not a coach that takes kindly to being told how to do his job. For him it was a sign the players had lost all confidence in him and after this meeting Feldkamp announced he was resigning. Feldkamp’s assistant left, too.

It is clear to me that Feldkamp was forced out, because Adnan Polat knew that by speaking directly to the players and then advising such a proud manager as Feldkamp how to do his job, he would react in only one way: to resign.

The situation is even stranger when the man who has just become president of Galatasaray, a man who trusts Feldkamp and was key to his appointment in the first place, forces him to leave the club almost as soon as he sits in the president’s chair. Adnan Polat had also said he wanted Feldkamp to take the position of Football Advisor to the Board when he finally stopped coaching.

All this shows that the new president doesn’t really have a plan for the future. This was further confirmed by the fact that so many managers, each with differing ideas on how to play the game, were contacted about taking over. For now the Turkish press believe that Dutchman Louis van Gaal may be next in line for the job.

The players contributed directly to the removal of Karl Heinz Feldkamp, and that is not a healthy sign for any club. However, the one positive is that now the players have no excuses left and those who did not enjoy life under Feldkamp can take pleasure in their football without him. Perhaps the relief felt by some after Feldkamp’s departure could provide the motivation to win both the Turkish Cup and, importantly, Super Lig. But if they could do this, the position, the effect of a manager will surely have to be questioned. Because if any team can be successful like this, why do they need a manager?

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, English articles, Galatasaray, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden FutbolYorum (0)

Sensiz de olur! (Biz, her işi yaparız)


Galatasaray futbol takımı başarılı olursa, yöneticilerin başarısızlığını değil, teknik direktörlük kurumunun gerekliliğini tartışmaya başlayacağız. (MedyaKronik/HaberVesaire/14.04.2008) + Gökhan Tan

– Galatasaray Futbol Takımı Özhan Canaydın’ın başkanlığından beri, takımın yaşadığı bütün başarısızlıkların sorumlusu olarak gördüğü ve sezon sonu kellesini aldığı teknik direktör listesine Karl Heinz Feldkamp’ı da ekledi. Feldkamp’ın ayrılışı zamansızdı ama pek çok kişi için sürpriz olmadı. Teknik adam, çalıştığı süre boyunca sadece basın tarafından değil, kulüp içinde de sürekli eleştirildi.

Eleştirilere tek başına göğüs geren, elbette “Kalli”yi getirmek için bir “one man show” sergileyen Adnan Polat’tı. Polat 22 Mart 2008’deki seçimini kazandı ve kendi sözleriyle “düşlerini süsleyen başkanlık rüyasını” gerçek kıldı. Ve bu rüyanın ilk icraatı, tek başına kefil olduğu teknik direktörünün kulüpten kopmasını sağlamak oldu.

“Kalli” Feldkamp, kağıt üzerinde istifa etmiş görünüyor. Ama işine karıştırmayan, karışıldığı anda da tepki vereceği çok açık olan teknik adama “Artık ön libero deneme, Nonda’ya şans ver, futbolcularla iyi geçin” gibi uyarılarda bulunulması zaten istifasının istenmesi anlamına geliyordu.

Bu süreçte kaçınılmaz katkısı bulunan spor basını da yeterince sorgulamadı Feldkamp’ın gidişini. Öyle ya, adam ikide bir hasta olup, takımı yalnız bırakıyor, bir maçta orta sahada oynattığı adamı, diğer maçta “stoper” yapıyor, vazgeçilmezleri kadro dışı bırakıyor, özetle koskoca takımı “tek patronmuş gibi” yönetiyordu!

Takımın tek patronu. Feldkamp’ın futbol şubesindeki konumu aslında tam da buydu. Bu onun, yıllar önce Fatih Terim örneğinde olduğu gibi, kendini kabul ettirmek için mücadele ederek kazandığı bir ayrıcalık değildi. Aksine, durum tam da tersiydi. Polat bir taraftan Feldkamp’ı göreve getirmek için kendi yönetimiyle mücadele ederken, diğer taraftan da Feldkamp’ı bu göreve ikna etmek için didindi. Adnan Polat bir önceki yönetimi temsil ediyorsa -ki Feldkamp göreve geldiğine göre bunu sorgulamak artık yersiz-, “Kalli”nin takımın tek patronu olması kulübün kararıydı.

Kulüp, Feldkamp’ın gelişini “geleceğe yatırım” olarak duyurdu. Teknik adama önerilen şey, futbol şubesinin danışmanlığıydı. Sadece futbolcuları değil, şubede bulunan tüm takımların organizasyonunu ve teknik direktörlerini de o belirleyecekti. 74 yaşındaki “Kalli”nin, istememesine rağmen yönetimin “ricasıyla” eşofmanlarını giyip A takımının başına geçmesi de “geleceğe yönelik” bu planın ilk adımıydı.

Gelinen nokta, Türk futbolunun “henüz”, bu kadar ileriye bakmaya hazır olmadığını, hatta niyeti bile olmadığını gösteriyor. İsmi ve başarılarıyla, uzun vadeli plan yapmaya belki de en yakın kulübümüzün bile karnesi sınıf geçmeye yeterli değil. Kafamız, düşünce yapımız, temelimiz buna uygun değil.

Feldkamp’ın ayrılmasının Galatasaray açısından yarattığı en hazin tablo, kulübün “yeni” yönetiminin, gündeminde herhangi bir plan olmadığını ortaya koyması. Daha bir ay öncesinde rotasını, Karl Heinz Feldkamp’ın fikirlerine göre çizeceğini açıklayan yönetim, piyasadaki birçok teknik direktöre teklif götürmeye başladı. “İyi bir isim olsun da, kulübün büyüklüğünü anlaşılsın” görünümündeler. Bu isimlerin oyun anlayışlarının çok farklı olması, bu “yeni” döneme dair bir strateji geliştirilmediğini gösteriyor.

Galatasaray, Süper Lig şampiyonluğunu kovalarken ve Türkiye Kupası’nın en güçlü adayıyken, Feldkamp’ı hatırlamamız mümkün değil. Onu, Galatasaray şampiyon olunca hatırlayacağız: “Bak, teknik direktörsüz takım daha başarılı” diyeceğiz. Ya da “takım teknik direktörsüz şampiyon oldu, düzgün birini başa getirirlerse daha neler yaparız” diyeceğiz.

Kimse, dokuz ay önce söylediğini, başkan olur olmaz çiğneyen Adnan Polat’ı hatırlamayacak. Evinde emekliliğini kutlayan futbol adamını, kulübüne rağmen, bin bir ricayla takımın başına getiren o günkü ikinci, bugünkü asil başkanın “başarısızlığını” göremeyecek.

Hadi o kadar abartamayalım. Elbette birileri çıkıp, onun hakkını verecek:

“Vay be, adam işi biliyormuş!”

Feldkamp “yeniçeriler”e karşı

(Volkan Ağır-MedyaKronik) – Karl Heinz Feldkamp’ın, hakkındaki onca olumsuz eleştiriye rağmen takıma kattıkları kaybettirdiklerinden kat be kat fazla. Tıpkı Galatasaray’ın başında olduğu 1992-1993 sezonunda olduğu gibi Türk futbolunun çehresini değiştirme potansiyeli çok yüksek oyuncular topluluğu bıraktı ardında. Ve tıpkı o sezon kazandığı şampiyonluğu tekrarlamak ister gibi bir görüntü çizdi.

16 yıl önce Bülent Korkmaz, Mert Korkmaz, Tugay Kerimoğlu, Arif Erdem, Suat Kaya, Hakan Şükür, Okan Buruk gibi isimlere güvendiği gibi, şampiyonluğu gençlerle almak istediğini göstermek istedi. Uğur Uçar, Orkun Uşak, Barış Özbek, Serkan Çalık, Mehmet Güven ve Mehmet Topal sürekli forma şansı bulan yeni isimler oldu.

Her zaman Avrupa kupalarında başarılı olmayı daha çok önemsemiş bir kulüp olan Galatasaray’ı UEFA Kupası maçlarında alınan sonuçlar hiç bir zaman tatmin etmedi. İlk maçtan, son maça kadar futbol şansıyla yürüdü takım Avrupa’da. Gruptan bir üst tura çıkma şekli bir hayli mucizevi ve bir o kadar da acınası olan -Austria Wien maçının son düdüğünden sonra Bordeux maçının sonucunu öğrenen oyuncuların sahada “sevinçten” nasıl koşuştuğunu görmeliydiniz- takımın bu durumu çokça eleştirildi.

Leverkusen karşısında alınan 5-1’lik mağlubiyetle UEFA Kupası’ndan elenmeyi hiç mi hazedemeyen yönetimde kimsenin Kalli’ye güveni kalmadı. Sadece Özhan Canaydın, Adnan Polat ve Adnan Sezgin kaldı. Bu elenmenin şokunu atamayan takım da üst üste aldığı süpriz mağlubiyetlerle şampiyonluk yarışından kopma noktasına geldi. Ama oyuncular ve Kalli de maç boyunca maçı değişterek hiç bir harekete kalkışmadı. Günümüz futbolunda mağlup durumda olan takımların maçı çevirmek için forvet sayısının değil, orta sahadaki oyuncuların sayısının fazla olmasının gerektiğini gözleyememiş olacak ki Kasımpaşa maçında sahada beş forvet vardı takımda. Orta sahada onlara top atacak adam yokken o beş forvet ne yapabilir ki? Kalli bu konuda bence gerçekten geride kalmış.

Kalli, Fortis Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe ile Ali Sami Yen’de oynanan maçın kazanılmış olmasına rağmen yine aynı hataları yapmaya devam etti. Hatta bu sefer abartarak, son dakikalarda oyuna giren Serkan Çalık son 10 dakika defansta son adamdı. Bol kartlı geçen ve şans golüyle kazanılan maçın yorumu ise Adnan Polat’tan geldi. “Saçmasapan bir maçtı.”

Sene boyunca oyuncuların yerini sürekli değiştirdi Feldkamp. Hazırlık maçlarında ve menejerlik oyunlarında yapılmasına tahammül edilebilir mevki değişikliklerini lig maçlarında yapması ve verim alamamasına rağmen bu konuda ısrar etmiş olması Galatasaray’daki herkesi çileden çıkardı. Emre Güngör’ü ön liberoda, Hasan Şaş’ı sağbekte, Ismael Bouzid’i ön liberoda, Nonda’yı orta sahada, Barış Özbek’i sağbekte deneyen Kalli, oyuncuları da futboldan o kadar küstürmüş ve sabırlarını o kadar taşırmış olacak ki, takım içindeki huzursuzluklar medyaya oyuncular tarafından verilen demeçlerle yansıdı.

Mart ayındaki seçimleri kazanıp başkan olan Adnan Polat, 4 Nisan 2008 akşamında oyuncularla tek tek görüşüp, “Bazı arkadaşlar hiç alışık olmadıkları yerde oynatılıyor ve taraftarların önüne atılıyor. Bizi hep yanlış oynattı. Kalli olmazsa şampiyon oluruz. Yoksa sonumuz kötü” cevabını alması ve kendi getirdiği Kalli’yi göndermesi, bir nevi yeniçeri ayaklanması olarak Galatasaray’ın tarihine geçecek bir olay haline geldi.

Galatasaray’ın içine düştüğü bu oyuncuya dayalı düzen kısa zamanda farklı sonuçlara yol açabilir. Bundan önceki Gerets’li dönemde kazanılan şampiyonlukta, parasızlıkla boğuşan ve tamamen duygularıyla oynayan oyuncular bu sezon iki kupaya da bu şekilde ulaşabilir. Ancak asıl soru şu ki, eğer bu iki kupa da bu şekilde kazanılırsa, gelecek sezon takımın başına geçecek teknik direktör karşısında teknik direktörsüz de şampiyon olabilen bir takım varken istediklerini nasıl yaptıracak? Yönetim ise iki kupa da kazanıldıktan sonra oyunculara karşı nasıl bir tavır alacak? Çünkü böyle bir durum gerçekleşirse oyuncuların herhangi bir yönetimsel sıkıntı da, yöneticiler üzerinde fazlasıyla baskı ve istediklerini yaptırabilme gücü olacaktır.

103 senelik bir kulübün oyuncuya dayalı düzene gelme potansiyelinin zirve yapmış olması, kulübün tarihiyle, prensipleriyle, gelenekleriyle çelişen bir görüntü çiziyor. Duygusal bir topluluk olduğumuz için kısa vadede başarılara ulaşmak için bir çözüm olabilir bu düzen. Ancak yönetimin uzun vadede bu düzeni nasıl şekillendirip, dönüştüreceği merak konusu.

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, 1-Futbol, Galatasaray, İnceleme, Spor Toto Süper Lig, Türkiyeden FutbolYorum (0)

Vasat puan, tutarsız ceza


Kupa maçında 15 sarı, dört kırmızı kart gösteren FIFA kokartlı Hakem Cüneyt Çakır bir daha derbi yönetebilecek mi? (Medyakronik/HaberVesaire/07.03.2008)

Birçok maçta (ama en çok derbilerde) olduğu gibi, geçen hafta Galatasaray-Fenerbahçe arasında oynanan Fortis Türkiye Kupası çeyrek final karşılaşmasında da, futboldan çok maçın hakemi Cüneyt Çakır’ın yönetimi konuşuldu. Karşılaşmayı izleyenlerin çoğu hakemin, taraflı olmasa bile tartışmaya açık kararlar verdiğini düşünüyor. İkinci ve azınlıktaki grup ise hakemin kartlarını, futbolu çirkinleştiren ve oyunun sağlıklı seyretmesini engelleyen kötü niyetli oyunculara karşı kullandığını savunuyor… Galatasaray Kulübü Başkan Yardımcısı Adnan Polat, hakemin gereksiz kartlar çıkardığını belirterek, “Saçma sapan bir maçtı” diyor. Polat’ın görüşünü, Sportif A.Ş. Müdürü Adnan Sezgin, “Hakemin kart kararlarının irdelenmesi gerekiyor” görüşüyle, Teknik Direktör Karl-Heinz Feldkamp ise “Bir ara hakem beni ve Zico’yu da sahadan atacak diye korktum” sözleriyle destekliyor. Takım kaptanı Hakan Şükür ise Cüneyt Çakır’ın kuralları iyi uyguladığını ve kararlarında doğru hareket ettiğini ifade ediyor. Fenerbahçe cephesinde yapılan yorumlar ise malum. Başkanvekili Nihat Özdemir’in “Seyircimizin bu hakeme karşı göstereceği tepkiyi biz önleyemeyiz” sözlerinde olduğu gibi, tehdide varan açıklamalara gidiyor. Konuyla ilgisi olmayan kulüpler bile hakeme öfke kusuyor. Beşiktaşlı yönetici Halim Aydın, Cüneyt Çakır’ın, maçı katlettiği görüşünü savunuyor. Anlaşıldığı üzere oyunun kazananı da, kaybedeni de ve hatta oynamayanı da, hakemi bir daha kendi maçında görmek istemiyor!

Mahalle baskısı

Başta da söylediğimiz gibi bu, alışık olmadığımız bir durum değil. Ancak irdelenmesi gereken şey Türkiye Futbol Federasyonu’nun da, kulüplerle aynı görüşte olması. Hakem Cüneyt Çakır, maçın gözlemcisi Murat Ilgaz tarafından 10 üzerinden 7,1 notuyla değerlendiriliyor ve Çakır, federasyon tarafından altı hafta boyunca “dinlendirme”ye alınıyor. Büyük ihtimalle Çakır’ı, uzun bir süre derbi maçlarında da göremeyeceğiz. Gözlemci Murat Ilgaz’ın verdiği 7,1, çok düşük bir not olmalı ki FIFA kokartlı Cüneyt Çakır uzunca bir süre görev yapamayacak. Ilgaz bu “düşük” nota gerekçe olarak hakemin maç boyunca gösterdiği kartlarda “standartlara uymaması”nı gösteriyor. Peki, bu değerlendirmede bir gariplik yok mu? 10 üzerinden 7,1 bir alan bir kişi neden ceza alıyor? Gerekçe standartlara uymamaksa, bu standartlar neler?

Bir maçı “gözlemek”

Futbol oyun kuralları kitabında hakem, oyun kurallarını tam yetkiyle uygulayan kişi olarak tanımlanıyor. Ve ekleniyor: “Hakemin oyun ile ilgili verdiği kararlar nihaidir”. Ancak bu konuda söyleyecekleri dikkate alınan, hakemin maç içinde verdiği kararları notlandıran tek bir kişi var: Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu’nun atadığı gözlemci. Gözlemcinin görev sınırı hakemlerin müsabadaki hatalarını bulup rapora yazmak, hakemlerin başarısını değerlendirmek, gelişimine katkıda bulunmak, eğitimlerine temel olacak konuların seçimine yardımcı olmak ve klasmanlar ayrılmasına yönelik objektif veriler sunmak olarak belirlenmiş. Gözlemciler, bu sınırlar içerisindeki değerlendirmelerini “gözlemci raporu”na işliyor. (Rapor örneği için tıklayın) Ve bu raporu doldururken onlara “Gözlemci El Kitabı” rehberlik ediyor. (Gözlemci El Kİtabı için tıklayın) Türkiye Futbol Federasyonu Gözlemci Raporu’nda, maçın baş hakemi 10 ile beş arasında kalan toplam yedi not derecesi ile değerlendiriliyor. Buna göre 10 ile dokuz arasında bir notla değerlendirilen bir hakem “mükemmel/eksiksiz performans” göstermiş sayılıyor. En düşük aralık olan 5,9 ile beş arasında notla değirlendirilen bir hakem ise “çok zayıf/kabul edilemez performans”a layık görülüyor.

Çakır’ın gerçek notu 2,1

Görüldüğü gibi, herşeyden önce değerlendirme sanıldığı gibi 10 üzerinden değil, beş üzerinden yapılıyor. Beşin altında bir notun verilmesi mümkün olmayan bir sistemde, değerlendirmenin 10 üzerinden yapılıyor gibi gözükmesi elbette bir soru işareti. Gözlemci ve Temsilci İşleri Müdürü Baki Şahin’den edindiğimiz bilgiye göre bu, FIFA ve UEFA tarafından uygulanan bir sistem. Sisteme göre, hakemin sahaya adımını atması 5 puan. Hakem, başlama düdüğünü çaldıktan sonra başka hiçbir şey yapmasa, mesela saha kenarına gidip bir seyirci gibi maçı izlese bile demek ki bu notu alacak. FIFA, UEFA ve Türkiye Futbol Federasyonu böyle bir sistemi uygularken ne düşünüyor, bilemiyoruz ama bu sistemin biz izleyicileri yanıltığı kesin!.. “10 üzerinden 7,1 notu alan bir hakem neden dinlendiriliyor” diye kendi kendimize soruyoruz. Oysa, sıfırın karşılığı bu sistemde beş ile ifade edildiğine göre, Cüneyt Çakır’ın aldığı 7,1 gerçekte sadece 2,1’e karşılık geliyor.

Vasat performans, tutarsız ceza

Gelgelelim 7,1 notu tabloda, 7 ile 7,4 arasındaki tüm notlar gibi “vasat/beklenenin altında performans” olarak değerleniyor. Bu durumda maçta “vasat” bir yönetim gösterdiği kabul edilen Cüneyt Çakır’ın neden altı hafta dinlendirildiği de cevaplanması gereken diğer soru. Gözlemcinin verdiği nota göre, hakemlerin ne kadar dinlendirileceğine Merkez Hakem Kurulu (MHK) karar veriyor. Ancak, Gözlemci ve Temsilci İşleri Müdürü Baki Şahin’e göre “Şu kadar puan alan, şu kadar hafta maç yönetemez” diye bir kural da mevcut değil. Hakemlere verilen cezalar tümüyle bu kurulun tasarrufunda. Kuralı olmayan bir “cezalandırma” sisteminde geçerli kriterlerin ne olduğu ise, yazının başında yer alan, kulüp yöneticilerinin açıklamalarından anlaşılıyor…

Mahalleden dışarı çıkamamak

Bağımsız MHK’nin “mahalle baskısıyla” aldığı kararlar sonunda ortaya çıkan tablo ise, Türk futbolunun nerede tıkandığı, neden “hak ettiği” uluslararası başarılara ulaşamadığı konusunda fikir veriyor. Türkiye’de FIFA kokartı sahibi, yani uluslararası karşılaşma yönetme yeterliliğine sahip sekiz hakem bulunuyor. Ve bu hakemlerin en az altısı, daha önceki derbi maçlarda gösterdikleri “vasat” ve belki de daha üstü performanslardan dolayı Süper Lig’de önemli maçlarda istenmiyor. Mahalle baskısını aşamayan, kendi liginde büyük maç yönetemeyen hakem, dış sahada ne kadar başarı gösterebilir?

Kitaptaki sorular

Gözlemci El Kitabı’na göre gözlemcilerin hakemleri değerlendirirken kriter olarak almaları istenen temel sorular şunlar:

– Hakemlik yeteneklerine sahip mi?

– Futbolu biliyor ve ruhuna uygun yorum yapabiliyor mu?

– Oyun alanını, çevresini, teknik alanı ve oyuncuları kontrolünde bulundurabiliyor mu?

– Kritik anlarda doğru kararlar verebiliyor mu?

– FIFA ve MHK talimatlarını uyguluyor mu?

(Bir insanın hakemlik yeteneklerine sahip olup olmadığının cevabını, o insanı bir maçın yönetimine atadıktan sonra almaya çalışan ilk soru sizce de komik değil mi?)

Gözlemcilerin dikkat ettiği en mühim konu ise hakemin maç içinde verdiği kararın maçın sonucuna direkt etki edip etmediği. Sonucu olumlu veya olumsuz etkileyen kararlardan üç tanesini raporunda, pozisyon açıklamaları bölümüne yazması gerekiyor. Özellikle olumsuz olan kararların nedenini ve nasıl düzeltilmesi gerektiğini… Bu pozisyonlar hakemin puanını, dolayısıyla sezon ortalamasını ve klasman atlamasını veya düşmesini doğrudan etkiliyor. Hakemlerin notlandırıldığı gibi gözlemciler de kendi denetim kurulları tarafından notlandırılıyor. Belirlenen hata türlerine göre kesilen puanları da buna göre fazla oluyor. Gözlemciler, belirli tarihlerde yapılan 40 sorulu yazılı ve görsel bir sınavla belirleniyor. Sınavın içeriği futbol oyun kurallarından oluşmakta. Görsel kısımda ise bazı pozisyonları yorumlamaları isteniyor.

Dört hakeme tek gözlemci

Gözlemciler sadece orta hakemi değil diğer iki yan hakemi ve dördüncü hakemi de gözleme ve değerlendirme altında tutmakla yükümlü. Bu açıdan bakılınca bir gözlemcinin dört hakemi birden ne kadar kontrol edebildiği tartışılır. Bu sayının arttırılması konusunda da bir girişim olmadığını söylüyor Gözlemci ve Temsilci İşleri Müdürü Baki Şahin. Bir görevleri de hakemlerin gelişmesini sağlamak olan gözlemcilerin 4 kişiyi birden notlandırırken bunu nasıl sağlayabileceği de ayrı bir konu… Herhalde hakemleri eleştirirken artık gözlemcileri ve gözlemcilerin çalışma koşullarını da göz önünde bulundurmakta fayda var…

Kategorisi 0-Özel Dosyalar, İnceleme, Türkiyeden FutbolYorum (0)


Takip et // Follow

Açık Radyo – Efektifpas

15 günde bir her pazartesi 19.30'da, 94.9 Açık Radyo'dayız. Duyurularımızı takip etmek için Twitter hesabımızı takip edebilirsiniz...

RadyoEfektifpas

Programlarımızın tüm podcast kayıtları online olarak bulunmasa da dinlemek isteyenler için bir kaç adet program mevcut

‘Salvador’ Guti

Johan Cruyff

Arşivler

Bülent Korkmaz – 3

Tottenham Hotspurs

Nazım Hikmet Ran

HaberVesaire Spor

Video Bug Report

Açılmayan bir video varsa resme tıkla, videonun linkini yolla Teşekkürler...

Facebook Hayran Sayfası

Ocak 2025
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031