Eklendigi tarih 18 Mayıs 2010. Etiketler: Beşiktaş, Galatasaray, mehmet batdal, Milan Baros, Serdar Özkan
Mehmet Batdal
Serdar Özkan
İki transferi de çok doğru buluyorum. Serdar çok gol kaçırıyor diye eleştirilen bir futbolcu. Mehmet Batdal’ı da bu yüzden aldık zaten. Gol illa ki kaçar… Pozisyon yaratabilme zekasını es geçiyoruz bu genç yeteneğin…
Baros’un yanına da iyi gider Mehmet Batdal…
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 02 Mayıs 2009. Etiketler: Bülent Korkmaz, Galatasaray, Hacettepe, Hakan Balta, Harry Kewell, Hasan Şaş, Lincoln, Milan Baros
Bomboş cuma gecesinin ilk eğlencesi idi iddiasız iki takımın arasındaki maç. Hacettepe düşmeyi garantilemiş, Galatasaray için ise kazansa ne olur kazanmasa ne olur bir maçtı. Zaten kazanamadık. Bu saçmasapan futbolla da kazanmamız mümkün değildi. Kazansaydık da sadece adımızla kazanırdık. Ama bu maçta gördüm ki ne futbolcularda gol atma hırsı, ne kazanma hırsı, ne de adımız kalmış. Ve Hacettepe de sahadaki futboluyla isme puan verilmediğini ıspatladı.
Galatasaray’ın kadrosu olabileceğinin en idealiydi. İki stoperimiz vardı en mühimi. Ne diyo lan bu lavuk…
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 12 Nisan 2009. Etiketler: Arda Turan, Cassio Lincoln, Deivid de Souza, Deniz Barış, Emre Aşık, emre belözoglu, Fenerbahce, Fenerbahçe Galatasaray derbisi, Fenerbahçe-Galatasaray 12.04.2009, Fırat Aydınus, Galatasaray, Güiza, Hakan Balta, Harry Kewell, Kazım, Lugano, Mehmet Topal, Milan Baros, Morgan De Sanctis, Nonda, Önder Turacı, roberto carlos, Sabri Sarıoğlu, Semih Şentürk, Ümit Karan, Volkan Demirel
İkinci devre bu sefer Fenerbahçe’nin atak çabalarıyla başladı. Fakat sağ kanadın ‘Gönül’süz kalmış olması Fener’i daha da ileri taşıyamadı. Sonrasında topu kapan Arda soldan iyi bindirdi ama içeriye yine vasat ortalarından birini kesti. Lincoln’ün de 40’ıncı dakikadan itibaren ısındığını belirtelim. 60’ıncı dakika ve civarlarında oyuna girebilir. Tabi ki burada skor da önemli. 50’inci dakikada sağ kanattan etkili olabilecekmiş gibi gözüken bir atak geliştirmeye çalıştık ama Sabri sağolsun kötü bir orta kesti. Top R.Carlos’a çarpıp çıkmış olabilir ama bunun bir önemi yok. Kullandığımız korner de arka direğin yanından kimseye değmeden auta çıktı. Orta saha mücadelesi halinde devam eden oyunda Fenerbahçe sağdan tahlikeli bir atak geliştirdi. Önder’in altıpasa kestiği topa de Sanctis müdahale etti ama top Deniz’in önüne düştü. Semih’e doğru attı topu Deniz. Ben içimden aman topu Deivid’e açmasın diye ümit ederken benim istediğim oldu ve Semih şut atmayı tercih etti. Top da kornere çıktı. Deivid Semih’e çok kızdı ama kullandıkları korner en az o pozisyon kadar tehlikeliydi. Bu olaylar gelişirken ısınmaya devam eden Lincoln kenar yönetim tarafından oyuna alınmak üzere kulübeye çağrıldı. Taraftar ayaklanırken Ümit Karan’ın morali bozuldu ve pas hatasını yaptı. Aynı anda da bizim evden ulan aptal Ümit sesleri yükseldi. Ne diyo lan bu lavuk…
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 12 Nisan 2009. Etiketler: Aragones, Arda Turan, Cassio Lincoln, Deivid de Souza, Deniz Barış, Emre Aşık, emre belözoglu, Fenerbahce, Fenerbahçe Galatasaray derbisi, Fenerbahçe-Galatasaray 12.04.2009, Fırat Aydınus, Galatasaray, Güiza, Hakan Balta, Harry Kewell, Kazım, Lugano, Mehmet Topal, Milan Baros, Morgan De Sanctis, Nonda, Önder Turacı, roberto carlos, Sabri Sarıoğlu, Selçuk Şahin, Semih Şentürk, Ümit Karan, Volkan Demirel
Maçın hemen başında H.Baltanın getirdiği top çok iyiydi. Sol kanattan özlediğimiz bir atak organizasyonuydu. Kewell’ın ayağına o top otursaydı çok güzel bir gol olabilirdi. Kadıköy’deki gibi hızlı bir başlangıç yapıp Sami Yen’de olmanın avantajıyla bu sefer daha farklı bir skor çıkarabilirdik. Emre Aşık 4’üncü dakikada yine sert bir müdahalede bulundu. Rakibi yıldırmak adına bunları yapmak iyi olabilir ama kartlara dikkat etmeli. Bu faulden sonra R. Carlos’un kullandığı serbest vuruş hafif bir korku saldı içimizde ancak gol olmadı. Rahatladık. Bu dakikalarda Emre’nin şortunu değiştirmek için sahada olmaması komik olduğu kadar tehlikeli olabilirdi. Orta sahada yaşanan kıran kırana mücadele tat veriyor ancak bunu 90 dakika boyunca görmemiz zor. Fenerbahçe henüz tek paslarla rakip yarı alana geçemedi. İyi pres yapıyoruz. Sonucunda da Baros’un attığı nefis bir pasla Kewell çizgiye çok iyi indi ancak çizgiye çok inince topu 6 pasa çeviremedi. Heyecandandır… Ne diyo lan bu lavuk…
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 12 Kasım 2008. Etiketler: alex, Alex de Souza, Aragones, Arda, arsenal, atarsa semih atar, Benfica, Deivid, Deivid de Souza, derbi, Emre Aşık, Fenerbahce, Fenerbahçe-Galatasaray, Galatasaray, Josico, Kewell, Lincoln, Lugano, Luis Aragones, Michael Skibbe, Milan Baros, Morgan De Sanctis, roberto carlos, Selçuk Şahin, Semih Şentürk, Servet, Servet Çetin, Tottenham, Ümit Karan, Volkan Demirel
Maç öncesi yorumumu mecburiyetten kısaca yazmıştım. Kısa zamanda yazdıklarımın kısmen maçda yaşananlarla örtüşmesi hem sevindirdi hem de üzdü. Deivid’in kilit oyuncu olması, Emre Aşık’ın ise defanstaki kilit adam rolünü başka bir sahnede yerine getirmiş olması, doğru tercih Josico’nun iyi performans sergilemesi, Volkan’ın devam eden Arsenal performansı, Sarı-Lacivertli takımın Alex ve Emresiz sahaya çıkacak olmasının sahada koşan 11 Fenerbahçeli olacağını söylemem, Galatasaray’ın ileri dörtlüsünün Benfica maçındaki presini maçın ilk yarısında devam ettirip rakibi zorlaması, “ben demiştim” bölümünde değerlendirilecek gerçekleşenler.
Maç nasıl geçer geyiklerine daha başlayamadan ofsayt mı değil mi tartışmaları arasında kısmen şans,kısmen de akıl dolu bir gol buldu Galatasaray. Ümit’in kafasıyla verdiği pas pek bilinçli durmuyor ama Arda’nın attığı pas ofsayt olma ihtimalini hesap etmeden verilmiş olsa da akıl doluydu. Lincoln’de bitiricilik dersi verdi. Hazır bulmuşken kasım maçlarının rövanşını alır mıyız diye düşünmeye başladık ama maçın bir diğer kilit adamı olacağını tahmin ettiğim Ayhan’ın kale ağzından çıkardığı top kendine gel tadında, enseye şaplak modundaydı. Ancak bu durumu algılamakta zorluk çeken Galatasaray defansı, maçın yıldızlarından Selçuk Şahin’in sağ ayak dış denemesinde topu ağlarında gördü. Kimsenin Selçuk’u takip etmemesi sezon başından beri kornerlerde adam paylaşımı sorunu yaşayan Galatasaray’ın bu durumu çözmeye yönelik bir adım atmadığının göstergesi oldu. Maçtan çıkacak sonucu takımların ilk 10 dakikadaki performansı belirleyecek diye düşünmeye devam ederken maçta çabucak biri sayılmayan 3 golün olması derbilerin en ilginçlerinden birine şahit olacağımızın habercisiydi. (klişemsi cümlelerin hastasıyız!..) İlk 10 dakikada yaşananların maçın genel özetini nasıl yansıttığını biraz derinlemesine değinelim.
Galatasaray’ın ilk dakikalarda bulduğu gol, maçı istediklerine ve ilk golü atarsak istatistiklere göre kazanırız düşüncesinde olduklarını gösteriyordu. Benfica maçından sonra alınan övgülerle de kazanılan özgüven ve rahatlık Arda’nın ceza yayı üstünde o hareketleri yapabilmesinin sebebiydi. Fenerbahçe’nin golünden önce kazandığı kornerlerde yarattığı tehlikeler kolay yem olmayacaklarının sinyallerini vermişti. Bu ataklardan birinde de Ayhan topu kale ağzından çıkararak maçtaki tek artısını gerçekleştirdi. Selçuk’un golünde ise adam paylaşımındaki hata aylardır çözülemeyen eksiğimiz. Belki bireysel bir hata ama rakibin Fenerbahçe olduğunu düşünerek hareket etmek gerekli. Kimi maçta rakibinı boş bırakman golle sonuçlanmayabilir ama topa vuran kim olursa olsun rakibin Fenerbahçe olduğunu unutulmamalı.
Bence maçın en kritik dakikası yine ilk 10 dakikada yaşanan ve Galatasaray’ın maçtaki genel ruh halinin bir yansıması olduğunu düşündüğüm Lincoln’ün frikiği idi. Derbilerde atılmış en güzel golü görmüş olmanın heyecanıyla herkesi ayağa kaldıran gol, çift vuruş olduğu gerekçesiyle sayılmadı. Burada suçu hakeme atmak da mümkün eğer kolaycıysanız. Fakat buradaki en büyük hata Lincoln’ün dikkatsizliğidir. Hakem topa vurabileceğin bir yerden faule hükmetmişse ve eğer sen kaleye vurmayı kafana koymuşsan verilen kararın çift vuruş mu, tek vuruş mu olduğuna dikkat etmek zorundasın. Çünkü gördüldüğü üzere maçın gidişatını, takımının kaderini etkileyen bir pozisyonun yaşanmasına sebep olabiliyorsun. Lincoln’ün bu dikkatsiz, konsantrasyon eksikliği hakim, laubali ruh halinin tüm takıma yansıdığının düşüncesindeyim. Yoksa Baros ve Nonda’nın topa kritik dakikalarda elle müdahale etmesinin, yenilen üçüncü golde Galatasaray’ın ceza alanında 6 Fenerbahçeli varken bir Galatasaraylı’nın olmasının başka bir açıklması yok! Bu adamları birileri çıkıp uyarmalı. Baros daha önce de topu önüne eliyle alarak sarı kart görmüştü. Şimdi de bu yüzden sarı kart sınırında!
Galatasaray’ın ilk yarıda Fenerbahçe’ye göre daha atak bir oyun sergilediğini söyleyebiliriz ama Fenerbahçe’nin Arsenal maçındaki defansif oyununu devam ettirmesi Galatasaray’ı zorladı. Galatasaray kanatlardan gelmeye çalışırken o bölgeye çok iyi toplanıp alanı daraltan Fenerbahçe’nin bu planını bozmanın en kolay yolu oyunun yönünü terse çevirmekti. Ancak bunu yapması beklenen Ayhan bu maçlık al gülüm ver gülüm (klişeleri seviyoruz!..) oyunu tercih edip, Lincoln de ceza alanına gömülünce topu diğer kanada taşıma şansını bulamadı Galatasaray. Böyle olunca da atak yolları tıkandı ve ikinci golü bulmak için teşebbüste bile bulunamadılar. Galatasaray da Fenerbahçe’nin alan daraltma planını uygulamak istese de, topu hızlıca ters kanada taşımayı başaran Sarı-Lacivertli ekip böylece daha kolay rahatsız etti rakip kaleyi. Kendi yarı alanının sol tarafından alıp sağ kanada aktarılan paslarla Fenerbahçe biraz da şansıyla ikinci golü bulunca çok rahatladı. İkinci gol için suçlanacak birini aramaya gerek yok. O top Emre’yi aşsa Güiza’nın önüne düşecekti. De Sanctis’in o topu çıkarma ihtimali veya “okçu”nun o golü kaçırma ihtimali elbette vardı. Ama olasılıklar üzerine konuşmak bir tek istatistikte işe yarar. Fenerbahçe maçlarının talihsiz adamı Emre Aşık bu golden sonra da belini doğrultamadı. Yenilen ikinci golden sonra Galatasaray’ın bir penaltısının verilmediğini belirtmeli. Selçuk’un altıpasta kafa topunda kambura yattığını söylemek gerek. Ümit Karan o pozisyondaki itirazında haklı. Ama yenilginin sebebi tabi ki bu değil. (Hakem hataları ile alakalı ayrıntılı yazı için durma tıkla!)
İkinci yarının başında gelen gol maçın bitiş düdüğünü çaldı. De Sanctis’in baraj yaptırmamasını eleştirenlere “Barthez baraj yaptırdı da ne oldu?” demek istiyorum. Böyle şutlarda topun nereye gideceğini topun vurulduğu 35. metreden görerek pozisyon almak isteyen kaleci sayısı çok. Yamulmuyorsam Van Hoijdonk’a da baraj yaptırmayan bir kaleci vardı. (Mondragon?) De Sanctis ile Roberto Carlos, o şutun ilk topta gol olup olmayacağına bahse girse kazanan İtalyan olacaktı. Çok da kolay olmayan bir topu çıkarmayı başardı. Asıl hatalı olduğu yer topu çeldiği bölge. O topu aldı direğin kenarından altıpasa doğru Lugano’nun önüne tokatladı. Hadi şutu atan Carlos olduğu için topu çeleceği yönü hesaplayamadığını varsayalım ama ceza alanına giren 6 Fenerbahçeli’yi takip etmemek nasıl bir rahatlıktır! nasıl bir koyvermişlik, umursamazlık, laubaliliktir!!! O dakikada bıraktı işte maçı Galatasaray.
İkinci yarıya bir gol daha yiyerek başlamak tüm planları suya düşürdü haliyle. İlk yarıdaki oyun umut vermişti. Ama derbilerin ruhunu çok iyi bilen Ümit Karan’ın oyundan çıkmasıyla Galatasaray’ın rakip derfansla dövüşen gücü yok oldu. Yine Ümit gibi savaşçı oyun yapısına sahip Baros’un çıkması aynı etkiyi yaratmadı çünkü sağ kanada hapsedildi. Bana kalırsa akıllı bir oyunla Baros, hızıyla o kanatta daha verimli kullanılabilirdi. Tottenham’daki Robbie Keane tadında bir oyun sergilettirilebilirdi. İkinci yarıya Baros-Kewell değişikliği ile başlamak yeterli olurdu. Ama Nonda, Lincoln, Kewell gibi sakatlanmama korkusuyla Ümit kadar boğuşmayan oyuncuların sayısı arttığı için ceza alanını zorlayamadı sarı-kırmızılı takım. Oyuna ikinci yarı giren Kewell da topla bu yüzden 60. dakikada buluşabildi. Onun da ne yazık ki tek hareketi kullandığı serbest vuruştu.
Skor farkı 2 olunca Galatasaraylı oyuncuların sinirleri hemen bozuldu. Arda’nın bazı pozisyonlarda gereksiz itirazları, Ayhan’ın Volkan’ın sakatlığından sonra Carlos’un önünde prese devam etmesi centilmenliğe sığmayan bir hareketti. Benfica’daki güzel oyunuyla kilit bir rol oynamasını beklediğim Ayhan, tam tersi bir şekilde çirkef oyunuyla takımının sinirlerini gererek kilti bir rol üstlendi.
Skora bakarak Fenerbahçe’nin ezici bir oyun oynadığını ve bu galibiyetle artık bileğinin bükülmeyeceğini düşünmek yanıltıcı olur. Çünkü Fenerbahçe gollerini planlanmış veya atağın gidişatına göre harika organizasyonlarla bulmadı. Galatasaray’ın hatalarını çok iyi değerlendirdiler. Ve daha istekli, özgüvenli bir oyunla haklı bir galibiyet aldılar. Oyun olarak Arsenal maçındaki defansif dirençlerinin üstüne koyarak oynadılar. Josico ve Deivid’in ilk 11’de oyuna başlaması Londra’daki oyuna atak gücünün eklenmesini sağladı. Aragones’in bu değişikliği (Londra’da bir puanı kazanan bir takım vardı), Skibbe’nin “kazanan 11’i değiştirmeme tezini” çok iyi çürüttü. Akıllı, verimli, ne yaptığını bilerek oynayan Fenerbahçe’yi tebrik etmek gerek. Önlerinde zor bir dönemeç var. Eskiden Alexsiz varlık gösteremeyen Fenerbahçe onsuz da ezeli rakibini yenmeyi başarmış olması Aragones’i zorlu bir tercihe, Galatsaray yönetimini de Skibbe konusunda zor bir karar sürükleyecek…
Kategorisi Genel
Eklendigi tarih 04 Eylül 2008. Etiketler: Aston Villa, Banik Ostrava, Baros, Baros 15 numara, Baros'un forma numarası, Beşiktaş, Çek Cumhuriyeti, çek golcü, cumhuriyet spor eki, Euro 2004, EURO 2004 gol kralı, FA Cup, Fernando Meira, Galatasaray, gol, Gol kralı, golcü, Harry Kewell, John Carew, Kewell, Liverpool, Meira, Milan Baros, Nwankwo Kanu, Olympic Lyon, Portsmouth
G.Saray, Kewell ve Meira’dan sonra dünyaca ünlü Çek yıldız Milan Baros’u da renklerine bağlayarak ses getirdi. Daha 27 yaşında olan Baros, kariyeri başarılarla dolu bir futbolcu. Çek Cumhuriyeti Ulusal Takımı’nın da önemli oyuncularından olan Baros, ülkesinde ‘Ostrava’nın Maradona’sı’ lakabıyla anılıyor. (Volkan Ağır-Cumhuriyet Spor Eki Sayı:110 02.09.2008 )
Çek Cumhuriyeti’nin Vigantice bölgesinde 28 Ekim 1981’de dünyaya geldi Milan Baros… Roman kökenli futbolcu, 1998’de futbol hayatına Banik Ostarava’da (Çek Cum.) başladı. Formasını 3.5 yıl giydiği bu takımda 76 maçta 23 gol atan Baros, 2001’de 5 milyon 300 bin Avro karşılığında Liverpool’a transfer oldu. 5 numaralı formayı sırtına geçiren Milan Baros, 2002-03 sezonunda 12 gol kaydetti. 2003-04 sezonunda ise Blackburn Rovers’la deplasmanda yapılan maçta ayak bileği kırılınca yeşil sahalardan 6 ay uzak kaldı.
Portekiz’de düzenlenen Euro 2004, Milan Baros için adeta yeniden doğuş oldu. Geçirdiği ağır sakatlığa karşın ulusal formayla yeniden vitrine çıkan Baros, şampiyonada 5 gol atarak ‘altın ayakkabı’ ödülünü aldı.
Bir sonraki sezon Michael Owen ve Emile Heskey’nin satılıp Djibril Cisse de ağır bir sakatlık geçirince, Rafael Benitez’in en önemli kozu haline geldi ve sezonu 13 golle noktaladı. 2005’te İstanbul’daki Şampiyonlar Ligi finalinde maçın başlama vuruşunu Harry Kewell’la yapan Baros, kupanın kazanılmasında da önemli rol oynadı.
Takımda huzursuz olduğu İngiliz basını tarafından sıkça dile getirilen Milan Baros, 2005’in Ağustos’unda Aston Villa’ya transfer oldu. Bu takımdaki ilk sezonunda 25 lig maçında 8 gol atan Milan Baros; FA Cup’ta 3, Lig Kupası’nda da 1 gol kaydetti. Aston Villa’da 10 numaralı formayı giyen Baros, beklenileni veremeyince taraftarlarca ‘istenmeyen adam’ ilan edildi. 2005-06 sezonuna ‘mutsuz’ giren Çek yıldız, ocak ayı transfer döneminde bir ara Beşiktaş forması da giyen Norveçli yıldız John Carew’le takas edilerek O.Lyon’a geçti. Baros, Aston Villa kariyerini 51 maçtaki 14 golle tamamladı.
Milan Baros, O.Lyon’da oynadığı futboldan çok karıştığı ‘skandal’larla anıldı. O.Lyon’un Rennes’le 18 Nisan 2007’de yaptığı maçta Kamerun doğumlu Stephene Mbia’ya ‘ırkçı’ davranışlarda bulunmakla suçlanan Baros, uzun süre Fransız basınının gündemini işgal etti.
Hız tutkusu da olan Çek futbolcu, Ferrari F430’la Fransa’da hız limiti 130 km. olan otobanda 271 km.’yle (hız rekoru)polis radarına yakalandı. Fransız polisince gözaltına alınan Milan Baros, taksiyle Lyon’a geri gönderilirken arabasına ve ehliyetine de el konuldu.
Baros, 27 Ocak 2008’de ‘ sansasyonel’ O.Lyon kariyerine Premier Lig ekiplerinden Portsmouth’a kiralanarak ara verdi. Sezon sonuna dek Portsmouth formasıyla 16 maça çıkan Milan Baros, hiç gol atamamasına karşın bu takımın Nijeryalı oyuncusu Nwankwo Kanu’yla iyi bir ikili olmuştu. Sonuçta da 2008 İngiltere Federasyon Kupası (FA Cup), bu ikilinin katkısıyla Portsmouth’a geldi.
Çek oyuncunun oynadığı takımlarda 15 golü geçememiş olması akıllarda soru işaretleri yaratabilir. Ancak Baros daha 27 yaşında ve G.Saray’da uzun yıllar forma giyebilecek bir yıldız. Hızıyla rahatlıkla adam geçebiliyor ve savaşan bir yapısı var.
Baros, Liverpool’da 5, Aston Villa’da 10, Olympic Lyon’da 7, Portsmouth’ta da 9 numaralı formaları giymişti. Galatasaray’da gol kralı olduğu Euro 2004’te giydiği 15 numarayla mücadele edecek Baros, Kewell gibi forma numarasının uğruna inanıyor.
Kategorisi Genel